Çağımlar, “Sanatçı eserini ortaya koyarken sanat için kaygısını taşımışsa ve bu eser de çağlar boyunca görenlere, duyanlara, izleyenlere ilham vermişse bu eser toplumsal kaygı gütmüyor sanat değildir deme cüretimiz olmamalıdır. Bunun yanında sanatçı olmayı toplumsal kaygıyla eş tutan sanatçılar da çağına tanıklık etmiş, çağının sesi olmuştur. Kimi zaman yaşandığı dönemde, yaşandığından haberdar olunmayan ya da olunamayan olaylar sanatçıların eserleri ile değil kendi dönemine yüz yıllar sonrasına bile kendini anlatmıştır. Örneğin 1808 yılında İspanya’ya giren Fransız ordularının 3 Mayıs 1880 yılında İspanyol protestocularını toplu katliam ile kurşuna dizmeleri ünlü ressam Goya’nın “2 Mayıs” ve “İsyancıların Kurşuna Dizilişi-3 Mayıs” tablolarında yer almaktadır. Toplu katliamın dehşeti, şiddeti sanatçının eseri ile çağından sonra gelenlere de kendini hatırlatmıştır.” diye konuştu
Pablo Picasso’nun “Guarnica” adlı tablosunda Alman uçakları tarafından saldırıya uğrayan İspanya’nın küçük bir kenti Guarnica’da insanın insana yaşattığı dehşeti resmettiğini dile getiren Çağımlar, “Bugün o küçük kent yaşadığı acıyı sanatçının tablosu ile dünyaya haykırmaya devam etmektedir. Çünkü Picasso der ki “Bir sanatçının ne olduğunu sanıyorsunuz? Bir ressamsa gözlerinden, bir müzisyense kulaklarından, bir şairse kalbinin her telinden, hatta bir boksörse pazılarından başka bir şeyi olmayan budala mı? Tam tersine, aynı zamanda ister sıkıntılı, ister acı tatlı olsun bu dünyada ne olup bittiğinin her zaman farkında olan siyasi bir varlıktır”. Bu sözleri ile de sanatçının sanatı ile içinden çıktığı toplumun yaşadıklarını bilen ve bu bildiklerini de eserlerine yansıtan kişi olduğunu söylüyor.” şeklinde konuştu
Çağımlar şöyle devam etti: “Sanat ortaya konulan eserlerle çağının yaşadığı olayı, duyguyu ortaya koyması ile tarihin resimli, yazılı olduğu kadar müzikli halidir de. Rus müzisyen Dmitri Shostakovich 27 Aralık 1941 yılında 7.Senfoni daha çok da “Leningrad Senfonisi” olarak bilinen do Majör Senfoni No.7, op.60 eserini tamamlamıştır. Bu eseri de Leningrad şehrine adamıştır. Çünkü yaşanılan olaylara duyarsız kalamayan her sanatçı gibi çağının tanıklığını yapmıştır. II.Dünya Savaşı’nda 900 gün Alman kuşatma altında kalan Leningrad şehrinde büyük bir direniş, direniş sırasında da büyük acılar yaşanmıştır. Sovyet yönetimi tarafından da propaganda aracı olarak kullanılan eser yine aynı şehirde 9 Ağustos 1942 de kuşatma devam ederken seslendirilmiştir. Çağının sesi olan yüzlerce müzik eserinden biri olan bu eser, kuşatmaya baş kaldıran bir müzisyenin, eseri ile hem gününe hem geleceğine, kuşatmanın acılarını anlatmak kadar, kuşatma altındaki halka moral verme amacını da taşımıştır. Tek başına sanat yeterli değildir ama dikkatli okunursa tarihin en büyük destekçisidir sanat. Sanatçı toplumun içinde ve bir adım önünde olan kişidir. “Alnında ışığı ilk duyan kişidir”. Bütün bu özellikleri nedeniyle de yaşadığı çağı bilen, hisseden kişidir. Bu biliş ve hissediş de ortaya koyduğu eserler ile kendini gösterir. İşte bu nedenledir ki sanatın dili iyi okunursa sanatçının yaşadığı çağın olaylarının ve duygularının izlerini sürmek mümkündür. Anadolu coğrafyasının yetiştirdiği en büyük din ve edebiyat adamlarının üçü 13. Yüz yılda yaşamıştır. Mevlana, Hacı Bektaş-ı Veli, Yunus Emre aynı yüz yılın siyasal, sosyal ekonomik durumlarından beslenmişlerdir.”
Yorumlar
Kalan Karakter: