===================MEHMET ŞAHİN=======================
Bazı uğraşlar zamanla insanda tutkuya dönüşebilir. Bu duygu, yaşamak için çalışmanın, alın teri dökmenin ve rızkının peşinde koşmanın ötesinde başka bir şeydir. İnsana yön ve anlam kazandıran özel bir motivasyon kaynağıdır. Kişiyi harekete geçiren bu güçlü içsel enerji istenilse de bazen terk edilmesi mümkün değildir. Bir aşk veya sevdadır. Rüyalarını süsler kişinin, her sabah renkli bir dünyaya uyanır. İşte sinema koleksiyoneri Sabri Şenevi, tam da bu tanımın içini dolduran önemli bir isimdir. Şenevi’nin sinema sevgisinin arka planında aslında kent sosyolojisinin izleri vardır.
TARIM VE SANAYİNİN KALBİ
Seyhan ve Ceyhan Nehirleriyle bereketlenen topraklarının üzerinde yüzyıllardır insanları sıcaklığı ve cömertliğiyle misafir eden Çukurova, tarım ve sanayinin kalbinin attığı bir coğrafyadır. Bir dönem pamuk ağalarının yaygın biçimde bulunduğu ve yılın dört mevsimi çevre illerinden tarım işçilerini çeken bir kenttir, Çukurova’nın başkenti Adana… “Bastonu diksen yeşertir” sözüyle bilinen bu verimli topraklar; buğdaydan mısıra, narenciyeden nice sebze ve meyveye kadar memleketi besleyen, adeta şefkatli bir anne gibidir…
YAZLIK SİNEMA GELENEĞİ
1960’lı yıllardan itibaren, daha televizyonun her eve girmediği ve ekranların “siyah-beyaz” olduğu TRT’li dönemlerde, yazlık sinemalar Adana’da halkın vazgeçilmez eğlence ve buluşma mekânlarıydı. Uzun yaz akşamlarında insanlar yazlık sinemalarda yerli ve yabancı filmlerin keyfini doyasıya çıkarıyordu. TV’de renkli yayınların başladığı 1980’li yıllara kadar devam eden yazlık sinema geleneği, aynı zamanda kentte zengin kültürel bir miras bıraktı.
ÜNLÜ SİNEMACILAR YETİŞTİ
Yılmaz Güney, Ali Şen, Şener Şen, Aytaç Arman, Bilal İnci, İrfan Atasoy, Yılmaz Duru, Salih Güney, Menderes Samancılar, Yılmaz Köksal, Abdurrahman Keskiner ve Meral Zeren gibi birçok ünlü sinema oyuncusu, yönetmen, senarist ve yapımcıyı yetiştiren Adana, sanat ve sanatçıya verdiği değerin bir göstergesi olarak 1969 yılından bu yana Altın Koza Film Festivali’ne ev sahipliği yapıyor.
Bazı yıllar kesintiye uğrasa da büyüyerek uluslararası bir nitelik kazanan festival, bu yıl 22-28 Eylül 2025 tarihleri arasında 32. kez düzenlenecek. Ayrıca 2011 yılında Adana Büyükşehir Belediyesi tarafından hizmete açılan Sinema Müzesi, yediden yetmişe tüm ziyaretçilerine Yeşilçam nostaljisi yaşatıyor.
EVİNİ SİNEMAYA DÖNÜŞTÜRDÜ
Başka bir yerde örneğine karşılaşılmayacak şekilde tek başına hayatını sürdürdüğü ikametgahını “sinema evi” olarak tasarlayarak, kapılarını sinemaseverlere açan Sabri Şenevi, Adana’da bu köklü sanatı yaşatan ve gelecek kuşaklara taşıyan önemli bir köprüdür. Özellikle üniversitelerin radyo-televizyon-sinema bölümlerinde okuyan öğrencilerin uğradığı bu adresin mütevazı sakini 67 yaşındaki Şenevi’nin, izlediği “siyah-beyaz” filmle başlayan ve zamanla “kartopu” gibi büyüyen sinema sevgisinin ilginç bir öyküsü vardır.
ÇOCUKKEN SİNEMAYLA TANIŞTI
Adana’da sinemanın zirvede olduğu sıralarda (1958), anne Tövide ve baba Mustafa’nın tek çocuğu olarak Seyhan ilçesi Alidede Mahallesi’ndeki toprak bir evde dünyaya gelen Şenevi, tenekecilik yaparak geçimini sağlayan bir ailede büyür. 1965 yılında, henüz 7 yaşındayken ebeveynleriyle gittiği Tarzan’ın Zaferi (1943) filmiyle beyaz perdeyle tanışan Sabri Bey için bu “heyecan dolu anlar”, daha sonra “tutkuya” dönüşecek bir yolculuğun ilk adımı olur. Bu filmin etkisinden uzun süre kurtulamayan Şenevi, Yeşilçam’ın renkli ve büyülü dünyasına kapılır. Düzenli olarak Çamlı, Lüks ve Çelik, Arzu, İnci, Halk, Sema, Bahar, Bulvar, Ünal, İstiklal, Halk, Çiçek gibi, şehrin çeşitli noktalarına yayılmış sinema salonlarına gitmeye devam eder.
ÇÖPTEKİ AFİŞLERİ BİRİKTİRDİ
Sabri Şenevi, bu gidiş-gelişler sırasında filmleri projeksiyon cihazıyla salonlara yansıtmakla görevli makinistleri dikkatli şekilde gözlemler. Onların çöpe attığı eski film parçalarını ve yıpranmış afişleri biriktirmeye başlar. Evlerde gaz lambalarının kullanıldığı ve suyun tulumbalardan karşılandığı o dönemde, büyük bir titizlikle bu materyallerin bakımını yapar. Yırtılmış, buruşmuş veya kirlenmiş afişleri onarır ve hasarlı filmleri restore eder. Daha çocukken bile yaptığı basit bir düzenekle evinde film izler. Bir taraftan babasının yanında tenekecilikle uğraşırken, diğer taraftan sinemanın kendisini çeken dünyasıyla olan ilişkisini sürdürür. Bazen salonlarda gazoz satar, kimi vakit hiçbir ücret almadan gönüllü olarak teşrifatçılık (yer gösterme) yapar.
SİNEMA SERÜVENİNDE YENİ SAYFA
Günler, aylar böylece akıp giderken; bir gün, babasının kiraladığı dükkânın sahibinin Vakıflar Sarayı’ndaki sinema salonunda makinist (Refik Çakadur) olduğunu öğrenmesi, Şenevi’nin bu hikayesinde yeni bir sayfa açar. Onun yanında film sarmayı, sinema makinesini film takmayı-çalıştırmayı, kopuk filmleri onarmayı gibi detayları öğrenir. Adana’da 200 civarında yazlık sinemanın olduğu o yıllar için Şenevi, “Bir sinema makinisti arkadaşının olması bir valiyle dost olmak kadar kıymetliydi.” ifadesini kullanıyor.
GÖNÜLLÜ MAKİNİSTLİK YAPTI
Gündüz baba mesleği tenekecilik işini yaparken akşamları hiçbir ücret talebinde bulunmadan gönüllü veya hobi olarak 1995 yılına kadar sinema salonlarında makinistlik yapan Sabri Şenevi, senelerce biriktirdiği film, afiş ve makinelerini müze haline getirdiği evinde sergiliyor. Çalışır durumda 5 sinema makinesi, 400 35 mm’lik film, 50 adet 16 mm’lik film, 20 adet 8 mm’lik film, yerli ve yabancı yaklaşık 10 bin afişi elinde bulunduran Şenevi, koleksiyonunu büyük bir “hazine” olarak değerlendiriyor.
SİNEMASIZ HAYAT ÇOK BAYAT!
Sinemayla yatıp, onunla kalkan Sabri Şenevi, yaşamının tamamını kaplayan ve büyük bir sevgiyle bağlandığı bu “uğraşını” şöyle anlamlandırıyor: “Benim için sinemasız hayat çok bayattır. Sinema dünyaya açılan penceredir. Beyaz perde bir öğretmen ve okul gibidir. Eğlendirirken öğreten ve insanı geliştiren sanat dalıdır. Biz yaşamı sinemadan öğrendik. İzlediğimiz o sahneler aslında bizleri anlatıyor. Sanatçıları kendimize örnek alırdık. Ayhan Işık, Cüneyt Arkın, Erol Taş, Yılmaz Güney gibi isimleri model alarak büyüdük. Onlar gibi giyinir ve onlar gibi hareket ederdik…”
BİTİRME TEZLERİNE KONU OLDU
Şenevi, mekanını “sinema evine” dönüştürerek halka açacak kadar, beyaz perdeye aşık biridir. Başlangıçta evinin avlusunu adeta “yazlık bir sinema” olarak, düzenleyerek komşularıyla Yeşilçam’ın nostaljik filmlerini izleyen Şenevi’nin bu çalışması zamanla pek çok kişinin dikkatini çeker. Yaşam alanını sinema afişleriyle süsleyen ve projeksiyon kurarak kendine keyifli bir atmosfer oluşturan Şenevi, çevrede gördüğü yoğun ilgi üzerine hayata geçirdiği bu projeyi daha da büyütür. Yaklaşık 15 yıldır sinema evinde öğrencileri ve meraklıları ağırlayan Şenevi, sinema kültürünü yaşatmaya ve gelecek kuşaklara aktarmaya çabalıyor. Sık sık haberleri yapılan ve tanınırlığı Adana sınırlarını aşan Şenevi, belgesellere ve öğrencilerin bitirme tezlerine konu oluyor. Bu yönüyle “yaşayan insan hazinesi” sıfatını fazlasıyla hak ediyor.
NEDEN HİÇ EVLENMEDİNİZ?
Sabri Şenevi’nin “sinema aşkı” evlenmesinin önüne geçecek kadar büyüktür. “Neden hiç evlenmedin?” sorusuna şu yanıtı veriyor: “Evlenmedim, çünkü evlenseydim belki de sinemanın bu güzelliklerini doyasıya yaşayamazdım. Elimdeki bu eserleri bu kadar toplayamazdım. Rahat hareket edemezdim. Evlenmedim, hayatımı sinemaya adadım.”
EN BÜYÜK ARZUSU SİNEMA MÜZESİ
Sabri Şenevi’nin en büyük hayali, daha hayattayken adını taşıyan evinin “sinema müzesi” statüsüne kavuşturulmuş olmasıdır. Yıllardır biriktirdiği sinema ürünlerinin bundan sonra da özenle korunması gerektiğini vurgulayan Şenevi, şöyle devam ediyor: “Büyük emeklerle bugüne kadar getirdiğim filmler depodaki olumsuz koşullardan etkileniyor. Filmler çürüyor veya aşırı sıcaklardan eriyor. Afişler paketlerde buruşuyor, çürüyor. Sinema makinem güneş altında kaldı. Bu eserlerin bir tekrarı yoktur, daha sağlıklı koşullarda korunması için desteğe ihtiyacım var. Ömrüm elverdiğince bu eserlerin gözümün önünde olmasını istiyorum. Bunun için, hayattayken evimin restore edilerek adımın verildiği bir ‘sinema müzesine’ dönüştürülmesini arzuluyorum.”
Yorumlar
Kalan Karakter: