Gazeteciliğin “dünü, bugünü ve geleceğini” mercek altına aldığımız röportaj dizimizin bu haftaki konuğu, mesleğin usta ismi Kurtar Çakın. 1973 Arap-İsrail Savaşı, 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı, 1978 Kahramanmaraş Olayları, 1980 İran-Irak Savaşı ve İsrail-Lübnan Savaşı sırasında çektiği fotoğraflarla bir döneme tanıklık eden Çakın, envanterlere geçen çalışmalarıyla Türkiye’de ve dünyada iz bırakan bir gazetecidir.
Aynı zamanda iki dönem Çukurova Gazeteciler Cemiyeti Başkanlığı görevini üstlenen Kurtar Çakın, Türk basınının günden güne eridiğini ifade ediyor. Ulusal gazetelerin ilavelerini kapattığını, yerel gazetelerin ise adeta can çekiştiğini belirten Çakın, “Mesleği yapmak isteyen gençler başka iş kollarına yöneliyor. Dijital teknolojiler, geleneksel yazılı basını ciddi şekilde etkiliyor. İnsanlar gazete okuma alışkanlığını ya bıraktı ya da bırakma sürecindedir.” diyor.
============== RÖPORTAJ: MEHMET ŞAHİN======================
Kurtar Bey, yaşam öykünüz hakkında bilgi verebilir misiniz? Gazetecilik kariyerinize ne zaman ve nasıl başladınız? Mesleki geçmişinizdeki önemli dönüm noktalarını bizimle paylaşır mısınız?
1946 yılında Mersin’de doğdum. Devlet memuru bir babanın oğluyum. Efe, Yiğit ve Kurtar isimlerinde üç erkek torun sahibiyim. Mesleğe 1963 yılında İskenderun’da başladım. Sonrasında Türk Haberler Ajansı’nın Adana muhabiri olarak görev yaptım. Tiraj rekorları kıran Günaydın Gazetesi’nin Adana Bölge Temsilciliği, sonrasında Sabah Gazetesi Adana Bölge Temsilciliği ile Kanal 6 Televizyonu’nun bölge müdürlüğü görevlerinde bulundum. 16 yıldır da düzenli periyotlarla yayınlanan cemiyet dergisi Fashion Vip’in imtiyaz sahibiyim. Çocuklarım Kurtul ile Burcu kurmuş olduğum derginin yöneticiliğine devam ediyorlar. Çukurova Gazeteciler Cemiyeti’nin 12 yıl başkanlığını yaptım. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, Türkiye Spor Yazarları Derneği ve Çukurova Gazeteciler Cemiyeti’nin asıl üyesiyim. Fotoğraf ve haber dallarında birçok ödül sahibiyim.
SIKIYÖNETİM İLAN EDİLDİ
1978 yılında yaşanan Kahramanmaraş olaylarında çektiğim bir fotoğraf karesi, dönemin Başbakanı Bülent Ecevit tarafından Meclis kürsüsünde gösterilerek sıkıyönetim ilan edildi. Kamuoyunda büyük yankı uyandıran bu çalışmamla Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nden birincilik ödülü kazandım. 1974 Kıbrıs Barış Harekatı’nda Rumlar tarafından gerçekleştirilen katliam fotoğraflarımdan birisi uluslararası AFP Ajansı tarafından “Son 50 Yılın En Acı Kareleri” arasında yer aldı.
50 YILIN EN BAŞARILI GAZETECİSİ
Merkezi Ankara’da bulunan İletişimliler Vakfı tarafından “Son 50 Yılın En Başarılı Gazetecisi” ödülüne değer görüldüm. Yine Türkiye Gazeteciler Cemiyeti tarafından belirli aralıklarla haber ve fotoğraf dallarında başarı ödülleri sahibiyim. Bunların arasında en kıymetlisi de “Burhan Felek Basın Ödülü”ne layık görülmemdir. Bugün TV ekranlarında gösterilen Züğürt Ağa (Şener Şen’in başrolde olduğu) filminin senaryosu Şanlıurfa’da (vatandaşlarıyla satılığa çıkartılan köy) yaptığım bir haber üzerine oluşturuldu. Filmin KJ’sinde de yapımcı tarafından ismime yer vermişlerdir. Mesleğe birçok değerli isim yetiştirdim. Bugün o isimlerin kritik makamlarda olduklarını görmek benim için mutluluk kaynağıdır.
Adana’nın ilk savaş muhabiri olarak bugüne kadar pek çok savaşı takip ettiniz. Bu yönünüzle, yakın tarihin önemli tanıklarından birisiniz. Ama ben öncelikle Kıbrıs Barış Harekatı’nda çektiğiniz fotoğraflar üzerinde durmak istiyorum. Bu vesileyle Kıbrıs Barış Harekatı’nda gazeteci olarak nasıl gittiniz, orada neler yaşadınız?
KAHRAMANLIK DESTANI YAZILDI
1974 Kıbrıs Barış Harekatı’na o dönemde görev yaptığım Günaydın Gazetesi adına katıldım. Adana’dan kalkan bir helikopterle Boğaz Bölgesine ulaştık. 45 gün görev yaptığım adada kahraman Türk Ordusu’nun gerek Kıbrıslı Türklere gerekse Rumlara şefkat elini, yardım severliğini görmenin kıvancını ve gururunu yaşadım. Aşırı sıcaklardan dolayı matarasının kapağına doldurduğu suyu bitmesin diye ölçülü kullanan Mehmetçik adada adeta bir kahramanlık destanı yazmıştır. Askerlerimiz Rumlarla ekmeğini ve suyunu paylaşmıştır. Askeri tabiplerimiz Rumlara da sağlık hizmeti götürmüştür. Adadaki en büyük sorunumuz aşırı sıcaklar ve susuzluktu…
DÜNYA İLK BEN SERVİS ETTİM
Çektiğim fotoğraf kareleri arasında unutulmaz olanlar, Rumlar tarafından gerçekleştirilen katliamlardır. Rumlar, Muratağa, Sandallar ve Atlılar köylerinde çocuk, genç, yaşlı, kadın ayırt etmeden katliam yapmıştır. Kıbrıslı Türklerin birçoğunun başları kesilmiş, diri diri yakılmış ve çukura gömülmüşlerdir. Gelen bir haber üzerine gittiğim köylerde çektiğim katliam fotoğraflarını Türkiye ve dünya basınına ilk ben servis ettim. Girne Limanı’ndan kalkan bir tanker gemiyle Mersin’e geldim, oradan da Adana’ya geçerek (o yıllarda tek uçak vardı) İstanbul’a uçtum. Günaydın Gazetesi’nin merkezine giderek fotoğrafları yetiştirdim. Ertesi gün hem Günaydın Gazetesi’nde hem de gazetenin servis ettiği dış ülkelerdeki basın kuruluşlarında yayımlandı. Diğer gazeteciler bir gün sonra fotoğrafları ulaştırmışlardı. Kalkan gemiye yetişemeseydim benim fotoğraflarım da geç yayımlanacaktı. Gazetecilik şansım yanımdaydı. Bu nedenle dünyaya ilk benim fotoğraflarım servis edildi.
SON 50 YILIN EN ACI KARELERİ
Katliam sırasında ailesini kaybeden Kıbrıslı Türkün acı dolu anlarını çektiğim bir fotoğraf, AFP Ajansı tarafından yapılan bir haberle “Son 50 Yılın En Acı Kareleri” arasında yer aldı. Katliam fotoğrafları Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti devleti tarafından Muratağa köyünde kalıcı olarak sergilenmektedir. Serginin açılışı o dönemin Cumhurbaşkanı Sayın Mustafa Akıncı ve devlet erkanı tarafından gerçekleştirilmiştir. O yıllara gitmek isteyenler Muratağa Köyü’ne (Magusa tarafı) yolları düşerse burayı ziyaret edebilirler.
ANMALARDA GÖZLERİM DOLAR
Bu yıl (2025) Kıbrıs Barış Harekatı'nın 51. yıl dönümü kutlandı. Her yıl anmalarda hangi duyguları yaşarsınız? Bu fotoğraflarla kaç sergi açtınız?
Kıbrıs, benim kırmızı çizgimdir. Her yıl yapılan anmalarda duygulanırım, gözlerim dolar, beni alıp o yıllara götürür. Çektiğim ve sergilenmesine değer bulduğum 53 fotoğraf karesinden oluşan sergiler serime ilk olarak Adana’da başladım. Daha sonra harekatın başlangıç noktası olan Mersin’de Deniz Ticaret Odası ve KKTC Mersin Başkonsolosluğu’nun daveti üzerine 2 kez daha açtım. Ardından söz konusu eserler, Sanko Holding’in ev sahipliğinde Gaziantep’te Sanko Sanat Galerisi’nde sergilendi. Yine bu fotoğraflar albüm haline getirilerek KKTC devleti ile Genelkurmay Başkanlığımızın envanterine girdi.
AKLIMDAN HİÇ ÇIKMIYOR
Bugüne kadar Kıbrıs’ta görüp yaşadıklarınız arasında, henüz okuyucularla paylaşmadığınız yeni bir anekdot var mı?
Kıbrıs’ta yaşadığım bir olayı paylaşmak isterim. Savaş süresince Saray Oteli’nde konakladık. Bir gün resepsiyona adıma bırakılan mektup aldım. Mektup Giresunlu bir anne tarafından gönderilmişti. “Kurtar Bey oğlum!” diye başlıyordu yazı. Günaydın Gazetesi’ndeki haberlerimden takip ederek bana ulaşmıştı. Mektubunda savaşa gönderdiği asker oğluna ulaşamadığını yazmış ve benden bulmam konusunda destek istemişti. Harekâtı yöneten komutanlarımızla konuyu paylaştım. Bir iki gün aramadan sonra evladımızın şehit olduğu haberi geldi. Annesine “bu haberi nasıl veririm” diye günlerce düşündüm; maalesef veremedim. Bu olay beni derinden yaraladı ve bu yaşımda bile aklımdan hiç çıkmıyor.
ÇATIŞMALARIN İÇERİSİNDE YER ALDIM
Kıbrıs Barış Harekatı’nın yanı sıra, 1973’te Arap-İsrail Savaşı’nın Şam cephesinde, 1980’de İran-Irak Savaşı’nın Irak cephesinde ve üç kez de İsrail-Lübnan Savaşı’nda bulundunuz. Gazeteci olarak bu savaşlarda neler yaşadınız? O dönemlerde çektiğiniz fotoğraflardan da söz edebilir misiniz?
1973 yılında Arap-İsrail Savaşı’nda Şam’a gittim. 1980 yılında İran-Irak Savaşı’nın İran cephesinde (Kirmanşah) görev yaptım. Mollalarla birlikte cephedeydim. İsrail-Lübnan Savaşı’nda da üç kez yer aldım. Cephe fotoğraflarını çekmek ilgi alanımdı. Bu savaşlarda da sıcak çatışmaların içerisinde yer aldım. Abu Ahmet isminde bir bölgede fotoğraf çekimi yapıyordum. İsrailli bir asker cepheden fırlayarak fotoğraf makinemi indirmemi söyledi. Üsteğmen bir askerdi. Aramızda 5 metre mesafe vardı. O anda deklanşöre bassam hayatımı kaybedecektim. Çekmiş olsaydım cesedim orada kalırdı.
SON ANDA KURTULMUŞTUK
Yine İsrail-Lübnan Savaşı’na Mersin limanından kalkan bir hayvan gemisiyle gittim. Beyrut limanına gittik. Gemide beni aşçı yardımcısı olarak gösterdiler. Bir hafta sonra Türkiye’ye dönerken 6.Filoyla karşılaştık bayrak, bildirmemizi istedi. Jetler ve helikopterler üzerimizde uçmaya başladı. Bizi sabotaj gemisi zannettiler. Gemi kaptanı Karadenizli olduğu ve İngilizcesi de yetersiz kaldığı için pilotlarla bir türlü irtibat kuramadı. Dakikalar sonra kaptanla anlaşma sağlanınca batırılmaktan son anda kurtulmuştuk.
ÖLÜMLE KARŞI KARŞIYASINIZ
Yıllarca farklı cephelerde gazeteci olarak bulundunuz. Savaş muhabirliğinin en büyük riskleri nelerdir?
Savaşlarda özellikle de cephede kendinizi koruma şansınız oldukça zayıftır. Ben genellikle cephe fotoğrafları çektim. Cephe fotoğrafları çekerken ölümle her an karşı karşıyasınız. Buralarda haber yapan arkadaşlarımız mümkün olabildiği kadar çelik yelekle ve miğferle korunmalıdır. Kıbrıs’ta genellikle tankların arkasından giderdik. Bu şekilde koruduk kendimizi…
GAZETELERİMİZ CAN ÇEKİŞİYOR
Türkiye’nin köklü gazetecilik kurumlarından Çukurova Gazeteciler Cemiyeti’nde iki dönem (1987-1990) başkanlık yaptınız. Yerel ve ulusal basının temel sorunları nelerdir? İnternet, dijital teknolojiler ve sosyal medya platformları basını nasıl etkiliyor?
Maalesef Türk basını günden güne eriyor. Ulusal gazeteler ilavelerini kapatıyor, yerel gazetelerimiz can çekişiyor. Mesleği yapmak isteyen gençler başka iş kollarına yöneliyor. Dijital teknolojiler de geleneksel yazılı basını oldukça etkiliyor. İnsanlar gazete okuma alışkanlığını ya bıraktı ya da bırakma sürecindedir. Akıllı telefonlarımızla artık son dakika haberlerini her an her yerde kolaylıkla okuyabiliyoruz. Aynı haberler gazetelerde doğal olarak bir gün sonra yayımlanıyor. Yediden yetmişe toplum genelinde yaygınlaşan internet ve sosyal medya kullanımı gerek yerel gerekse ulusal gazetelerin tirajını düşürüyor. Baktığınız zaman bugün birçok gazete ve dergi yayın hayatına son verdi. Kâğıda gelen yüksek zamlar nedeniyle de bu böyle devam edecek gibi görünüyor.
VEKİLİK TEKLİFİNİ ÇEVERDİM
Gazetecilik mesleğinde ilerlemek isteyen gençlere hangi tavsiyelerde bulunursunuz? Meslek hayatınız boyunca unutamadığınız, genç gazetecilere ders olabilecek kısa bir anınızı bizimle paylaşır mısınız?
Genç gazeteci kardeşlerim öncelikle ülkesini, milletini, devletini ve bayrağını çok sevecektir. Örnek bir kişiliğe sahip olacaktır. Özel haberciliğe veya araştırmacı gazeteciliğe önem versinler. Bülten haberciliğinden olabildiğince uzak durmalılar.
Bir anıma gelince; Nizam Partisi’nin kapatılıp Milli Selamet Partisi’nin kurulduğu süreçte, Kıbrıs Barış Harekatı’nda birlikte gazetecilik yaptığım bir meslektaşım bu partinin basın danışmanı olmuştu. Bir gün beni Ankara’ya çağırdı ve parti genel merkezinde üst yönetimce milletvekili adaylığı teklif edileceğini söyledi. Teşekkür ettim ve “Ben gazeteciyim, mesleğimi çok seviyorum.” diyerek teklifi geri çevirdim. Bugün de olsa aynı şeyi yapar, yine gazeteciliği tercih ederim. Çünkü gazetecilik bir yaşam biçimi ve tutkudur.
- Çektiğim bir fotoğraf karesi dönemin Başbakanı Bülent Ecevit tarafından meclis kürsüsünde gösterilerek sıkıyönetim ilan edildi.
- Gelen bir haber üzerine gittiğim köylerde çektiğim katliam fotoğraflarını Türkiye ve dünya basınına ilk ben servis ettim.
- Katliam sırasında ailesini kaybeden Kıbrıslı Türkün acı dolu anlarını çektiğim bir fotoğraf, AFP Ajansı tarafından yapılan bir haberle “Son 50 Yılın En Acı Kareleri” arasında yer aldı.
- Aşırı sıcaklardan dolayı matarasının kapağına doldurduğu suyu bitmesin diye ölçülü kullanan Mehmetçik adada adeta bir kahramanlık destanı yazmıştır.
- Haber ve fotoğraf dallarında başarı ödülleri sahibiyim.
- Bülten haberciliğinden olabildiğince uzak durmalılar.
- Mesleğimi çok seviyorum, gazetecilik bir tutkudur.
- Savaş muhabirleri kendilerini çelik yelekle ve miğferle korumalıdır.
- Bir gün resepsiyona adıma bırakılan mektup aldım.
- Cephe fotoğraflarını çekmek ilgi alanımdı.
Yorumlar
Kalan Karakter: