Etinden, sütünden, yumurtasından, yününden, gücünden yararlanmadığı, kendisine para veya mamelek kazandırmayan, herhangi bir menfaat elde etmediği insan dışı canlılara, özellikle evde, sokakta, doğal hayatta sürekli karşılaştığımız, içli dışlı olduğumuz köpek, kedi, kanatlılar gibi evcil veya yarı evcil hayvanlara duyulan derin nefret ve onları nedensiz yere katletme/yoketme dürtüsü aslında patalojik bir durumdur; bu insanlar hastadır ve tedavi edilmelidir, benliğinde hayvanları katletme dürtüsü olan ve özellikle bu dürtüsüne sahip de olamayanlar insanı da sevmez, kendi çocuğunu da karısını da sevmez ve her daim şiddete meyilli kişiler genellikle bu tür kimselerdir. Hatta bu kişiler seri katillerdir; seri katillerin geçmişinde her daim hayvana şiddet vakıası vardır.
Ancak ve ancak hastalıklı yani şizofren, narsist, sadist bir ruh hali çaresiz ve kendisinden zayıf konumda bulunan bir canlıya nedensiz yere zarar verip onu yok edebilmeyi tasavvur eder şeklindeki, geçmişten bu yana süregelen söylemin aslında pek doğru olmadığı daha doğrusu hem doğru hem de yanlış olduğunu, vakıayı anlamakta yetersiz kaldığını son yıllarda çok acı tecrübelerle hem gördük hem öğrendik.
Artık çaresiz hayvanları hem de toplu şekilde bir çırpıda yüzbinlercesini katleden ya da katletmek isteyen bireyler aksiyon ve korku filmlerine konu edilen seri katiller, patalojik bireyler değil son derece medeni görüntü arz eden, beraber akşam yemek yiyip evinize davet edebileceğimiz, ismi kimi zaman milletvekili, kimi zaman danışman kimi zaman başkan, gazeteci, köşe yazarı, akademisyen veya bürokrat olan kravatlı bireyler haline geldi.
İşte hayvanlara şiddet profiline dair algı özellikle son 10 yılda bu şekilde radikal bir değişime uğradı ve yaşam koruyucular açısından mücadele çok daha da zorlaştı. Saldırı artık daha yasal daha organize daha propagandist daha medyalı daha örgütlü daha silahlı vs. vs.
Binlerce vatandaşımızın hayatını kaybettiği deprem ağır ve yıkıcı etkisini devam ettirirken, deprem ve sonuçları nedeni ile milyonlarca insanın hayatı adeta cehenneme dönmüşken, deprem bölgesinde hala binlerce kişi çadır veya konteynırlarda yaşam savaşı vermekte iken, acı bir yoksulluk kene/sülük gibi yakamızı bırakmıyorken, liyakatsizlik, adaletsizlik, yolsuzluk, çürümüşlük, suç örgütleri ülkemizin adeta kaderi haline gelmişken en acil gündemimiz nedense sokaklarda başıboş gezen köpekler haline geliverdi. Yeni bir düşman lazımdı yaratıldı.
Savunmasız, dilsiz, çaresiz, katledilmesi barındırılmasından çok daha ucuz… üstelik öldürülmüyor sadece uyutuluyorlar. Arkalarından ağlayacak, üzülecek, haklarını arayacak kimsesi yok…
Irkçılığın, kendisine göre çok daha zararlısı ve tamamen savunmasızlara yönelik olması hasebi ile çok daha tehlikeli hali olan türcülük versiyonu, belirli kuşak medya ve yazarları, siyasi akım ve siyasetçilerce harmanlanmakla, ülkeyi adeta bir kara bulut gibi sarmaya başladı.
Ülkenin hemen hemen yarısı anlamsız ve nedensiz şekilde hayvan düşmanı haline geldi ve hayvan düşmanı haline gelen bu toplumun ruhen sağlıklı bireylerden müteşekkil olduğu söylenmekte. Ne acı. Hem onlar hem de katledilen canlar için.
Masum ve çaresiz canlıların hunharca katledildiği bir toplumda vicdanlı, merhametli, dürüst ve onurlu çocukların, romantik erkeklerin, vicdanlı annelerin, sağlam ruh yapısına sahip kişiliklerin varlığı beklenmekte. Ne acınası bir yaklaşım.
Her ne kadar son dönemde özellikle mahiyeti ve liyakati belirli kimi medya kuruluşları ve köşe yazarlarınca, talimatla ve elbette ki menfaat karşılığı sokak köpeklerinin saldırganlığına karşı artık önlem alınması gerektiği belirtilse de aslında hayvan, doğa, can düşmanlığı bu siyasi akımda her daim vardı.
Birkaç aydır kamuoyundan sır gibi saklanan, hiçbir komisyonda tartışılmasına izin verilmeyen, yaşama asla saygı duymayan haber kanalları, köşe yazarları tarafından bizleri de tabi ki üzen ancak son derece tekil köpek saldırısı haberleri ile köpürtülen, gündemi yaratılmaya çalışılan ve bu hafta TBMM’ye getirilmesi planlanan yasa teklifi ile sokakta yaşamak zorunda kalan hayvan dostlarımızın ve özellikle köpek çocuklarımızın katledilmesi planlanmaktadır.
Maalesef kökü yüzyıllara dayanan, kocaman devlet aklı çaresiz hayvan katliamına hedeflenmiş, endekslenmiştir.
Öncelikle sokak köpeği diye bir hayvan türü bulunmamaktadır. Sokaktaki köpek ile evlerimizde kucağımıza aldığımız, gece çocuğumuzla uyuyan, onu seven koruyan, depremde enkazda yakınımızı beklerken havlaması için tüm dünyayı vermeye hazır olduğumuz, bahçelerimizi, sürüleri koruyan, uyuşturucu ticaretinin enlenmesinde inanılmaz yardımları olan köpekler ile sokaktaki köpekler aynı köpeklerdir. Birebir aynıdır.
Sokakta yaşamak onların tercihi de değildir.
Bu yapay ve sahte kategorilendirme ile sokak hayvanları yaşlı ve çocuklara sürekli saldıran, onların yaşam alanlarını işgal eden, yok edilmesi gereken bir nefret objesi haline getirilmiştir.
Sokaklarda aç, susuz, çaresiz, barınaksız yaşamak zorunda kalan bu dostlarımızın sokaklarda bu hallerde olmalarının tek sorumlusu onları sokağa terk eden, atan, satın alan, satan, ticaretini engellemeyen, son derece bilimsel ve ahlaki önerilere kulaklarını tıkayan bizler ve her kademeden yöneticilerdir.
Belediye Başkanlıklarının ve siyasi iktidarın bu konuya gerekli hassasiyeti göstermemesinin, kamunun hayvana, doğaya ve yaşamaya saygı bilincini yükseltememesinin sorumluluğunu bizden çaresizce sadece bir kap mama, bir çanak su, ufacık da olsa başının okşanması, barınacak bir ev bekleyen, sadece bize sığınan bu dünya tatlısı canlıları katlederek ortadan kaldıramayız.
Hangi canlı formuna yönelik olur ise olsun vahşice öldürmek, katletmek, yoketmek hiçbir zaman diliminde, hiçbir toplumda, hiçbir sorunun çözülmesine fayda vermemiştir.
Bu yasa teklifine karşı dimdik ve onurlu bir şekilde karşı durmamamız halinde, katledilen milyonlarca canın, dostun acısı, gözyaşı hem insanlık tarihinde hem de toplumumuz tarihinde kapkara, utanç duyulacak bir leke olarak kalacaktır.
Bu yasanın çıkmasına zemin hazırlayan, yardım veya destek olan, yasa akabinde öldürmeye bizzat iştirak eden, yardım eden tüm kişiler ve yetkililer, sıfatı ne olur ise olsun tarihe zavallı hayvanların toplu soykırımcısı, katili olarak anılacak yüzyıllarca unutulmayacaklardır. Torunlarına utanç dolu bir geçmiş bırakacaklardır.
1910 yılında acı çığlıklar içerisinde, birbirlerini yiyerek, açlıktan 80 bin köpeğin katledildiği Hayırsız Ada katilleri/o lanetli kişiler nasıl 115 yıldır unutulmamakta ve lanetle anılmakta ise milyonlarca canın katledilmesi de katledilmesi planlaması da olmaması için elimizden gelecek olan katliamı da asla unutulmayacaktır.
Bu dünya sadece bizim değildir. Bizim yeryüzünde ne kadar çok yaşam hakkımız var ise diğer canlıların da vardır ve yaşamı onlarla paylaşmak zorundayız. İnsan ırkının üstünlüğü küstahlığını, ırkçılığını, türcülüğünü terk etmeliyiz. Diğer canlara nazaran hiçbir üstünlüğümüz, hiçbir cana kıyma hakkımız bulunmamaktadır. Yaşam diğer yaşam formları ile birlikte yaşamdır. Arısız, yılansız, kuşsuz, kedisiz, köpeksiz, ceylansız, balıksız, ağaçsız, papatyasız bir yaşam yaşam değildir kuraklaşmadır.
Bugün köpek ve kedileri katletmeyi planlayan bu kara lanet düşünce yarın kuşları, kaplumbağaları, başka insan ırklarını, maliyetinden dolayı emeklileri, bakım zorluğu nedeni ile yaşlıları, engellileri, suç işleyenleri, evlilik dışı ilişki yaşayan gençleri, alkol alanları, sigara içenleri, kendisine muhalif olanları, askere gitmeyeni, LGBT’yi, erkeğin sözünü tutmayanı, başını açanı da katleder emin olunuz. Bu katliam düşünce yapısı bir kara lanet gibi her yere ulaşır. Durduğumuz nokta bir çıtadır, sınırdır. Kötülükle iyilik arasında.
30 gün içerisinde hemen hiçbir köpek sahiplenemez. Sokak köpeklerini sahiplenmek için bekleyen bir müşteri veya gönüllü isteklisi kalabalık zaten bulunmamaktadır. Aksi halde köpekler sokakta olmazdı.
Sahiplenmesi için ilan edileceği iddia edilen sosyal medya platformu hiçbir Belediye Başkanlığında bulunmamaktadır. Yerinden yuvasından toplanan köpeklerin sahiplenilmesi için 30 gün boyunca sosyal medyada, internette ilan verileceğine dair yasa hükmü koskocaman bir yalandır. Bu ilanların herhangi bir albenisinin olması veya ilanlarla sahiplendirmenin başarılı olması olanaksızdır. İnsanlarla alay edilmektedir. Amaç aslında sahiplendirme de değildir katletmektir.
Ayrıca sokakta yaşamak zorunda kalan bu kedi ve köpeklerin halihazırda zaten sahipleri vardır. Her ne kadar onlar mal değildir candır ve sahipleri değil de aileleri olursa da şu anda terminolojiye takılmamalıyız. Sahipleri vardır. Bizleriz, binlerce doğa, can, hayvan sevendir. Onlara maaşından keserek mama alan, su veren, yaralandığında kucağına alıp veterinere koşturan kadınlar, erkekler, onlarla oynayan sokak sakinleri çocuklar, mahalle sakinleri, site yöneticileridir. Onlar sahipsiz değildir.
Ayrıca Hollanda’da veya Avrupanın kimi diğer ülkelerinde sokakların, evlerin arasında gezen geyikleri büyük bir takdirle izlerken sokaklarımızda yüzlerce yıldır dolaşan kedi ve köpeklerimi, bu çocuklarımızı neden bir yaşam ve kültür zenginliği olarak görmemekteyiz anlaşılamamaktadır.
Sokaktan toplanması planlanan bu kadar çok köpeğin geçici olarak dahi barındırılacağı bir barınak bulunmamaktadır.
Sahiplenilmek istenmeyen yaralı veya hasta köpeklerin kaderi zaten baştan ölümdür. Onların hiçbir başarı şansı yoktur.
Daha önce kısırlaştırılmış, aşıları tam olan, hiç kimseye bir zararı bulunmayan, hiç kimseye saldırmayan, belirli bir bölgede yaşamayı alışkanlık hâline getirmiş ve ora sakinlerince de sevilen, bakılan çocukları ne şekilde ayıracağız mesela.
Yoksulluğun kol gezdiği bu dönemde köpek sahiplenmenin maliyetine vatandaşların katlanılabilmesini beklemek insaflı değildir. Sahiplenmeyi teşvik anlamında herhangi bir yardım veya destek pakette yer almamaktadır. Halen de sahiplenme teşviki ile milyonlarcasının evi olabilir. Katliam maliyetinin çok daha azı sahiplendirme teşvik (mama, veteriner, kulübe vs. maliyetlere yardım) ve maliyeti haline gelebilir ve sorun insancıl şekilde ortadan kalkabilir.
Sokakta yaşamak zorunda kalan çocuklarımızın sayısının artmasını engellemek ve sokakta yaşamak zorunda kalmalarına mani olmak adına yasası da varken, yöneticilerin yıllardır görevlerini neden yapmadıklarına dair haklı hiçbir mazeret ileri sürülmemiştir. Belediye kaynakları lüks, görgüsüzlük ve israfa harcanmıştır. Maliyet en son bahanedir.
Toplu şekilde gerçekleştirilmek istenen bu katliam planlarına dur demeliyiz, izin vermemeliyiz.
Aksi halde tarihe son derece çaresiz, dünya tatlısı, duyan, hisseden, gören, anlayan, seven, üzülen, tadan, acı çeken, ölümden korkan, evlat sevgisi nedir bilen ve koruyan, tıpkı bizim çocuklarımız gibi son derece zeki ve duyarlı bu zavallı canların katledilmesinden sorumlu birer soykırımcı, katil olarak geçeceğiz. Birbirimizin yüzüne bakamayacağız.
Şu içerisinde bulunduğumuz zaman diliminde bundan daha önemli bir işimiz ve sorumluluğumuz bulunmamaktadır.