Dünden bugüne “gazete ve gazeteciliği” tüm yönleriyle masaya yatırdığımız röportaj serimizin bu haftaki konuğu, Gazeteci-Yazar Şahin Esendemir. Adana Ticaret Lisesi’nin ardından Adana İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’ne giren Esendemir, 60 yıla yaklaşan gazetecilik hayatı boyunca mesleğin hemen her kademesinde görev yapmış değerli bir ustadır. Sayfa editörlüğü, teknik ressamlık, reklam grafikerliği, spikerlik, sahne takdimciliği, dizgi operatörlüğü, sayfa sekreterliği, müessese müdürlüğü, gazete imtiyaz sahipliği, istihbarat şefliği, genel yayın yönetmenliği ve basın müşavirliği… Tüm bu çalışmalarından damıttığı birikimle gazeteciliği derinlemesine analiz eden Esendemir’in sıcak ve çarpıcı söyleşisini keyifle okuyacaksınız…
RÖPORTAJ: MEHMET ŞAHİN
Bize gazetecilik öykünüzden bahseder misiniz? Mesleğe ne zaman ve nasıl başladınız? Kariyerinizdeki önemli dönüm noktalarını paylaşır mısınız?
Gazetecilik öyküm, çocukluktan gençliğe geçiş yıllarımda, “tatlı bir heves” olarak nitelendirilebilecek bir yönlendirme ile başladı. Aslında, daha ortaokul çağındayken ilgi duyduğum; ancak meslek olarak benimsemeyi aklımın ucundan dahi geçirmediğim bir hayaldi gazetecilik. Lisede, düzgün diksiyonum ve öğretmenlerimin de teşvikiyle Adana Radyoevinde ajans spikeri olarak bu heyecan dolu alana giriş yapmıştım. Ancak bunu, o sıralar gazetecilik olarak değerlendirmedim. Çünkü başta tiyatro ve sahne olmak üzere, ressamlık, desinatörlük ve güzel sanatların farklı dalları gibi daha cazip meslek hedeflerim vardı.
MESLEĞE İLK ADIMI ULUS’TA ATTIM
1966 yılında hem radyo spikerliği hem de Hürriyet gazetesinde ressamlık ve grafikerlik yapmam, beni gazetecilik dünyasının içine çoktan çekmişti. Asıl gazetecilik başlangıcım ise 1968 yılının Ekim ayında Ankara’da Ulus gazetesine adım atmamla başlar. Dönemin etkili gazetelerinden biri olan Ulus, bir anlamda bu mesleği seçmemdeki en önemli unsurlardan biridir. Gündüz, bir referans mektubuyla kapısından girdiğim Rüzgârlı Sokak’taki Ulus gazetesinde, ressam çıraklığı ve grafikerlik ile başlayan çalışma hayatım, ihtiyaç üzerine bir süre sonra dizgi operatörlüğüne dönüştü. Sonraki günlerde, girdap gibi içine çekildiğim gazetecilikte elime mürekkep lekesi bulaştığında ise bir ömür sürecek serüvenin fitili de ateşlenmiş oldu.
GAZETECİLİKTE EMEKLİLİK YOKTUR
Sonrası uzun ince bir hikâye… Tercüman Adana bürosunda yazı işlerinde başlayan ve yıllarca sürecek gazetecilik yaşamım, kariyerimi belirleyen bir “meslek” olarak yerini buldu. Yeni Asır ve Panorama gazetesindeki tecrübeyle, Adana’daki ilk ofset gazete olan Güney Haber’in kuruluşunda yer aldım. Genel yayın koordinatörü olarak künyeye adımın girmesiyle, artık okuyucunun gözünde de gazeteci kimliğine sahip olmuştum. Mektepli değil, alaylıydım; ancak mutfakta yetişmenin avantajları, beni bu dalda çok iyi noktalara taşıdı. Güneş Gazetesi’nin kuruluş çalışmaları ve web ofset grubundaki Ekspres gazetesinde hareketli bir dönem sonrası Günaydın gazetesi Güney İlleri Temsilciliği görevine getirildim. Ekspres Gazetesi’nde geçirdiğim çok özel yılların ardında, 1998’de Kanal A ile televizyon ve yayın döneminin yanı sıra birçok gazetenin kuruluşunda sorumluluklar üstlendim. 1994’te emekli oldum, fakat gazetecilikte emeklilik yoktur. Yaş 76 oldu halen mesleğin içinde, kendimce o ruhu yaşamaya ve yaşatmaya gayret ediyorum.
ZAMANIN GERİSİNDE KALAN YOK OLUR
Grafikerlikten dizgi operatörlüğüne, ressam-grafikerlikten sayfa sekreterliğine; genel yayın koordinatörlüğü, gazete kuruculuğu ve yöneticiliğe uzanan meslek hayatınızla oldukça parlak bir geçmişe sahipsiniz. Tüm bu tecrübeleriniz ışığında gazeteciliği nasıl yorumluyorsunuz?
Gazetecilik, “bakmak ile görmek arkasındaki farkı ortaya çıkaran” meslektir. Gördüğünü, toplumun yararına habere dönüştürme kabiliyetidir. Halkın gündemini objektif kriterleri dikkate alarak ortaya çıkarma becerisi olarak da tanımlanabilir. Yaşanılan günü anlaşılır bir dille, tarafsız bir pencereden, kendine özgü anlatımla topluma yansıtma rolünü üstlenir, gazeteciler. Gazeteciliği diğer mesleklerden ayıran en temel özelliği, zamanla yaptığı yarıştır. Bu acımasız döngüde, zamanın gerisinde kalan haberciler hem mesleğinde hem de hayat çizgisinde kaybolur ve yok olup gider. Bir başka ifadeyle gazetecilik, zamanın bir adım önünde olma yeteneğidir. Gazeteciliği bilimsel gerçeklerle örtüştürdüğümüzde; araştırmak, doğruyu bulmak, gerçeği yansıtabilmeyi amaç olarak benimsemiş bir misyonun gönüllüleri ile karşılaşırız.
MESLEKİ İLKELERE SIMSIKI SARILIR
Gazeteci “yalnızlık” ile “tek başınalık” arasındaki ince görülen, ancak çok kalın bir çizgide ilerler. Kamusal bir hizmeti yerine getiren gazeteci, bu görevi gerçekleştirirken vicdanı ve toplumun beklentileri arasındaki çizgide öncelikle yalnızdır. Haberlerinde olası toplumsal baskılara göğüs gerer, gerçekten kimseden yardıma ihtiyaç duymamaya özen gösterir. Bu sırada yanında sadece karakteri, vicdanı ve gönül gözü ile baktığı, her zaman sımsıkı sarıldığı etik ve mesleki ilkeleri vardır.
HABER GAZETECİLİĞİN TEMELİDİR
Gazeteciliğin ana ögesi/omurgası haber ve haberciliktir. Bir haberin hazırlanmasından okuyucuya ulaşmasına kadar geçen, çeşitli ve yorucu süreçler vardır. “Haberle ilgili bilgiler nasıl toplanır ve nasıl yazılır?” gibi pek çok soruyu yanıtlamak, gazeteciliğin sadece bir bölümüdür. Habere ait fotoğrafların yazı işlerine getirilmesi, gazetede nasıl yer alacağı ve hangi kriterlere göre değerlendirileceği hususları da ayrı bir mesleki deneyim gerektirir.
MATBAA KALİTELİ FIRIN GİBİDİR
Yazı işleri büyük bir lokantanın mutfağı gibidir. Sonrasında teknik detaylar gündeme gelir. Haber dizgide yeniden yazılır, fotoğraflar değerlendirilir ve sayfaya uygun olanı belirlenir. Pikajın ardından montaj bölümleri devreye girer. Sayfalar kalıplara çekilerek matbaa makinasına takılacak aşamaya getirilir. Rotatif veya ofset makinalarda basılır, katlanır ve okuyucuya ulaştırılmak üzere dağıtım şirketlerine teslim edilir. Yani gazetecilik sadece haber yazmak, fotoğraf çekmekten ibaret değildir. Evet, habercilik bu mesleğin mayasıdır. Ama maya mutfakta yazı işlerince hamura dönüştürülür ve pişirilmeye hazır ekmek haline getirilir. Matbaa bu mesleğin en kritik ünitesidir. İyi matbaa, kaliteli fırın gibidir. Gazetenin pazarlanması ve okuyucuya ulaşması çok farklı bilgi ve birikim gerektiren faaliyetlerdir.
TELAFİSİ OLMAYAN BİR MESLEKTİR
Zamanında yazılmayan bir haber, yeterince analiz edilmeyen bir olay ya da standart koşullarda basılıp okuyucuya ulaşamayan bir gazete için verilen tüm emekler boşa gider. Gazetecilikte; habercilikten, matbaacılığa, satış ve pazarlamaya kadar birbirine zincirleme bağlı birimler vardır. Bunlardan biri aksadığı takdirde çabaların tamamı bir anda zayi olur. Telafisi olmayan bir meslektir; bayatlayınca yenilmeyen bir ekmek gibidir, gazete ve gazetecilik... Benim avantajım, habercilikten satış ve pazarlama yöneticiliğine kadar mesleğin tüm kademelerinde çalışarak ve tecrübe kazanmamdı. Bu alanda öğrendiklerimle günün gereksinimlerine ayak uydurarak, kamuoyunda ses getiren haberlere imza attım.
HABER YAZACAK GAZETECİLER AZALDI
Gazetecilik yaptığınız dönem ile günümüzü karşılaştırdığınızda, medya sektöründe öne çıkan başlıca sorunlar nelerdir?
60 yıla yaklaşan meslek yaşamıma dayanarak söyleyebilirim; geçmiş yıllardaki gazetecilik kalıplarıyla günümüz uygulamaları arasında ciddi farklar vardır. Teknolojinin gelişmesi -olumlu yönlerinin yanında- bir bakıma gazeteciliği yozlaştıran ve genel niteliğini zayıflatan yapısı ileri sürülebilir. Akıllı sistemler bu mesleği yapanları çağın en büyük hastalığı olan tembelliğe yöneltmiştir. Bugün gazeteciler, haberini yapacakları konularla ilgili araştırma yapma ya da kitap okuma gereği duymuyor. İnternete girip, Google amcaya tıklayıp istedikleri bilgileri kendilerine göre alıyorlar. Belki biraz iddialı olacak ama, günümüzde haber ve yorum yazabilecek gazetecilerin sayısı neredeyse yok denecek kadar azalmıştır.
GAZETECİLER ÖRNEK KİŞİLERDİR
Gazetecilik, çok çabuk kariyer sahibi olunabilecek bir meslek haline geldi. Bu durum, meslekte kalite, saygı ve itibar konusundaki zafiyetleri de beraberinde getirdi. Geçmişte gazeteciliğin en önemli özelliği, topluma örnek olması gereken kişiler tarafından icra edilmesiydi. Oysa bugün hem mesleğin kendisi hem de bu işi yaptığını sananlar ciddi açmazlara düşmüştür. Ağır bir eleştiri olacak; ancak günümüzde, kedi olmadan fare tutmaya çalışan; haber yazmayı bilmeden yazdığını sanan, habere başlık atmayı ve foto altı yazmayı dahi beceremeyen pek çok gazeteci vardır.
YEREL BASIN O KENTİN AYNASIDIR
Biraz da yerel basın hakkında değerlendirme yapabilir misiniz?
Bugün sadece Adana’da değil; Türkiye’nin dört bir yanında yerel gazetecilik büyük oranda tükenme noktasına, adeta nefes almayacak konuma gelmiştir. Halbuki yerel basın o kentin aynasıdır. Yerel gazetenin kalitesi, habercilik perspektifi ve okuyucu profili o şehrin ekonomik, sosyal ve politik kimliğini yansıtır. Dünyanın her yerinde bu gerçeklik kanıtlanmıştır. Örneğin; Amerika, İngiltere, Çin ve Japonya gibi gelişmiş ülkelerde yerel basın çok güçlüdür.
GAZETELER OKUNMAK İÇİNDİR
Gazeteler, okunmak için yayımlanır. Okuyucusu ile yaşarlar, onlarla büyürler. Bugün okuyucusu çok azalan, ancak resmi ilan ve reklam dağıtımını sağlayan Basın İlan Kurumu’nun koşullarını karşıladıkları için varlıklarını sürdüren yerel gazetelerin bulunduğunu göz ardı etmemek gerekir. Yani Adana’da dahil olmak üzere, birçok şehir, okuyucusu olmayan gazetelerin cenneti hâline gelmiştir. Basın İlan Kurumu’ndan ilan almak veya gazetecilik mesleğinin nimetlerinden yararlanmak için bu sektörde bulunan kişilerin ve işverenlerin varlığı herkes tarafından bilinir; ancak hiç kimse sesini çıkarmaz, çıkaramaz. Bu nedenlerle, onurlu ve saygın olmanın en önemli kriter olduğu gazetecilik, büyük bir erozyon felaketinin eşiğinde savrulmaktadır.
EĞRİ OTURUP DOĞRU KONUŞALIM
Çok değil, 40 yıl kadar öncesinde, siyasette yer almak isteyen, sivil toplum kuruluşlarında kendini kanıtlama hevesinde olanların yolları gazetecilikten geçerdi. Gazetecilik, onlarla toplum arasında en ciddi ve en tutarlı köprü olma işlevini üstlenirdi. Argo bir tabirle, “Gazetecinin tezgahından geçmeden siyasetçi olunmaz.” denirdi. Şimdi dönem de çok değişti, koşullar da… Eğri oturup, doğru konuşalım; siyasetçilerin tezgâhından geçmeyen gazeteciyi mumla arar duruma gelmedik mi?
ŞİMDİ ÖYLE BİR TERAZİ YOK
Kendi mesleğinin hakkını savunamayan ve meslektaşının arkasında duramayan bir gazeteci halkın hakkını ne kadar savunabilir? Gazetecilik mesleğini yapanların en önemli göstergesi onurla taşıdıkları sarı basın kartlarıydı. Bir zamanlar sarı basın kartı sahibi olanların çok önemli avantajları vardı. Şimdi “turkuaz basın kartına” evrildi. Ancak basın mensuplarının birçoğu, -ücretsiz hakları olmasına rağmen- otobüste bile kullanmaya çekiniyor! Bir şehrin sosyal yaşamı, ticari hayatı ve gelişmişlik düzeyi o ilin yerel gazetelerinin kalitesi ile ölçülürdü. Şimdi öyle bir terazi yok, tartanda kalmadı zaten; tartılacak bir mesleki formasyon hiç ortalıkta görünmüyor bile… Özetle gazetecilik, son yıllarda en çok erozyona uğrayan meslek dalı haline gelmiştir.
GÜNEŞ HER GÜN YENİDEN DOĞAR
Mesleki tecrübeleriniz çerçevesinde genç gazetecilere neler öğütlersiniz?
Gazeteciliği diğer mesleklerden ayıran en önemli ölçü, anı yakalayabilmek, geçmişten ders alabilmek ve bu bilgileri yarınlara aktarabilmektir. Gazeteci dün yaptıklarına güvenip, bugün kendini ayrıcalıklı bir yere koyamaz. Yarınlara umut bağlayıp, kaderciliğe sırtını yaslayamaz. Gazeteciliği tek bir cümle çok iyi anlatır: Güneş her gün yeniden doğar. Her yeni gün, taze bir başlangıçtır. Yeni nesil gazeteciler, bu cümlenin anlamını kavradıkları anda, bu kutsal mesleğin kapısını aralamayı başarırlar. Alfabedeki ilk harf gibidir bu kapının anahtarı…
HER GÜNÜM ANILARLA DOLUDUR
Kamuoyunda büyük yankı uyandıran haber başlıklarınızı aktarabilir misiniz?
60 yıla yaklaşan gazetecilik yaşamının her günü ayrı ayrı hatıralarla doludur. Her biri benim açımdan çok değerlidir. Mesleğim boyunca biriktirdiğim unutulmaz anılardan, akılda kalanları başlıklar hâlinde şöyle sıralayabilirim:
* Babasını öldüren Necla'nın feryadı.
* Soğukoluk cehenneminden kaçış!
* İskenderun Demir Çelik grevini bir haber nasıl bitirdi?
* Akşam Adana'nın kalbi tutuştu, sabah Mehmetimiz Kıbrıs'a çıktı!
* Yavuz'un altınları 3 köylüyü nasıl ölüme götürdü, hazineyi kimler paylaştı?
* İnci Baba'nın kel kafasının fotoğrafını nasıl çekebildim?
* Aksantaş patladı, Ceyhan ovası sular altında!
Yorumlar
Kalan Karakter: