2020 yılında İzmir Bornova’da işlenen bir kadın cinayeti dosyasında son günlerde kamuoyuna yansıyan haberlere göre, akıl almaz bir karar verildi.
Yerel mahkeme, erkeğin cinsel yakınlaşma isteğinin kadın tarafından reddedilmesini “haksız tahrik” olarak nitelendirdi… ve daha da vahimi, bu karar Yargıtay tarafından da onandı.
Böylece bireyin en temel haklarından biri olan, ulusal ve uluslararası birçok düzenleme ile güvence altına alınmış 'beden dokunulmazlığı hakkı' hiçe sayıldı...
Herkesin aklındaki soru aynı: Böyle bir gerekçe olabilir mi?
Hayır, olamaz!
Bu bir hukuki yorum değil, bir zihniyet meselesidir. Ve bu zihniyet değişmedikçe hiçbir kadın güvende değildir.
Yargının Görevi Mağduru Değil, Faili Yargılamaktır!
Bu vahşette, sanık Serkan Dindar’a verilen müebbet hapis cezası, “haksız tahrik” indirimiyle 18 yıla düşürüldü. Kararın Yargıtay tarafından onanması ise adaletin terazisini yerle bir etti...
Ayrıca dosyada, 'sanığın uyuşturucu kullandığını kabul ettiği ve uyuşturucu ticareti yaptığı ileri sürülen S.S. hakkında elverişli bilgiler verdiği' gerekçesiyle, sanığa “uyuşturucu madde ticareti” suçundan herhangi bir ceza verilmediği de basına yansımıştı.
Kamuoyunun Haklı Soruları
Meşru bir hakkın kullanılması nasıl “haksız tahrik” sayılabilir?
Dosyada adı geçen S.S., gerçekten uyuşturucu ticareti yapan bir kişi midir?
Yoksa bu isim, sanığın ikinci bir cezadan kurtulmak için gündeme getirdiği veya hedef gösterdiği bir kişi olabilir mi?
Bu soruların yanıtlanabilmesi için dosyanın şeffaf ve kapsamlı şekilde incelenmesi gerekir.
Beden Dokunulmazlığı Tartışılmaz Bir Haktır
AİHS Madde 2, 3, 8
BM İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi Madde 3
Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi Madde 7
CEDAW – Kişinin rızası olmadan bedenine müdahaleyi yasaklar.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ve Türk Ceza Kanunu gereğince herkesin yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı vardır. Tıbbi zorunluluklar ve kanunda belirtilen haller dışında kimsenin bedenine dokunulamaz.
Dolayısıyla mağdurun beden dokunulmazlığını koruması, failin suçunu hafifletici bir sebep olarak görülemez. Cinsel yakınlaşmayı reddetmek kişisel rızaya dayalı bir hak kullanımıdır. Bu davranış, ne ahlaki ne de hukuki açıdan “kışkırtıcı” ya da “tahrik edici” olarak yorumlanamaz.
Kaldı ki, Türk Ceza Kanunu Madde 29’da yer alan “haksız tahrik” indirimi, ancak mağdurun yaptığı -haksız bir fiil - fail üzerinde ciddi bir öfke veya elem yaratmışsa uygulanabilir. Meşru bir hakkın kullanımı haksız tahrik olarak değerlendirilemez.
Lakin bu ülkede haksız tahrikin karanlık yüzüyle karşılaşmamız ilk olmadığı gibi, bu hüküm kaldırılmadığı sürece son da olmayacaktır. Yemeği tuzunu fazla kaçırmak da, saç boyamak da, yan bakmak da daha uzun yıllar haksız tahrik sayılacaktır.
Teoride, failin öfke veya elem duygusu altında hareket ettiği “istisnai” durumlar için getirilmiş olan bu hüküm ne yazık ki uygulamada, fail güçlüyse, etkili ya da korunaklı bir pozisyondaysa ya da mahkemeyi yanlış yönlendirme potansiyeline sahipse çoğu kez karanlık yüzünü ortaya koymaktadır..
Adaletin Temeli: Yargıya Güvendir
Kadına yönelik şiddetle mücadele; yalnızca yasal düzenlemelerle değil, eğitimden yargı diline, medyadan toplumsal farkındalığa kadar her alanda eşitlik ve saygı kültürünü yerleştirecek bütüncül politikalarla yürütülmelidir.
Yargı kararları yalnızca bugünü değil, yarını da şekillendirecek etkiye sahiptir. Dolayısıyla suçu mazur gösteren yorumlardan kesinlikle arındırılmalı; bireyin yaşam hakkı, onuru ve güvenliği merkeze alınmalıdır. Aksi yöndeki uygulamalar, toplumun yargıya olan güvenini derinden sarsmaktadır.
Arnavutluk Örneği ve Reform Çağrısı
Arnavutluk’ta 2016’dan önce göreve başlayan tüm hakim ve savcıların mal varlıkları, suç örgütleriyle olası ilişkileri ve mesleki yeterlilikleri bağımsız bir komisyon tarafından incelendi. Yargıya güven, ülkedeki hâkim ve savcıların yaklaşık yarısının görevden uzaklaştırılmasıyla yeniden tesis edilebildi.
Son yıllarda Türkiye, yargıya duyulan güven açısından OECD ülkeleri içinde sondan 2. sıradadır. Hukukun Üstünlüğü Endeksi’nde ise 140 ülke arasında 116. sırada yer almaktadır. Bu tablo, Türkiye’de de yargıya güveni pekiştirecek mekanizmaların ivedilikle hayata geçirilmesi gerektiğini ortaya koymaktadır.
TBMM’ye Çağrı
Devletin asli görevi yaşam hakkını korumaktır:
🎈Biran önce yargıya güveni artıracak düzenlemeler yapılmalıdır.
🎈Yaşam hakkının önemi ve cinayet vaka sayısının son on yılda %54 artış gösterdiği hususları birlikte dikkate alınarak; maktulün kadın veya erkek olmasına bakılmaksızın tüm cinayetlerde “haksız tahrik indirimi' kaldırılmalıdır.
🎈Kadına yönelik şiddetin ülkemizde endişe verici boyuta geldiği hususu da dikkkate alınarak; kadına şiddet suçlarında ceza ve infaz indirimlerinin tamamı kaldırılmalıdır.
Artık Sessiz Kalınamaz
İtalya, bir yılda 113 kadın cinayetini “cinskırım” olarak tanımlayıp yasal düzenlemeler yaparken; Türkiye, bir yılda 259 şüpheli kadın ölümü ve 394 kadın cinayeti karşısında daha fazla sessiz kalamaz. Meclis bu utanca artık bir son vermek zorundadır!
Yorumlar
Kalan Karakter: