MUSTAFA ÖZKE
bir
gün de
birinin
ölmesini
beklemeyin!
ADANA (GÜNAYDIN) – Ardında yüzlerce eser bırakan güzel insan Muzaffer İzgü’nün acı haberini duyunca yüreğim yandı. Ondan önce de Mesut Mertcan aramızdan ayrıldı. Ki Mesut Mertcan ile bir söyleşi yapmıştım huzurevinde.
Ondan daha önce de Mesut Eray’ı kaybetmiştik.
Ama Muzaffer İzgü, o gülen adam, o küçük dev adam bir başkaydı. Çocukların Muzaffer İzgü’süydü, gençlerin yol arkadaşıydı. Harbi Adanalıydı. Adana’yı, Adanalıları kitaplarında yaşatan dahi bir yazardı o.
Ama, eşi öldükten sonra dünyayı yaşamından çıkartı Muzaffer İzgü…
Bir insan eşini bu kadar çok mu severdi, Muzaffer İzgü işte o kadar çok sevdi. Şimdi o çok sevdiği eşine kavuştu.
Pekiyi biz Adanalılar olarak ona gereken değeri verdik mi, hayır!
Adını bir caddede, bulvarda, parkta yaşatabildik mi hayır!
Yaşarken değerini bilemedik.. Öldükten sonra adını verseniz ne vermeseniz ne!
Dün dostları ve onu çok yakından tanıyanlar acılarını paylaştılar. Meğer Muzaffer İzgü’nün ne çok seveni varmış…
YAZDIKLARINA YETİŞMEK ZOR
Şair Duran Aydın, “Muzaffer İzgü gibi bir “Küçük Dev Adam”la aynı evrende aynı dünyayı, giderek aynı kenti, dahası birbirine üç mahalle uzaklıktaki benzer yoksulluğun acı renklerini solumuş olmak bile, insan olduğunu düşünen herkes gibi beni de hayata sorumlu kılar; farkındayım!
Dersliklerde onun “önlüklü, kalemli, silgili, defterli öğrencisi” olamadım. Oysa, aramızdaki yirmi yedi yıllık kıdem farkı onun öğrencisi olmaya yeterdi. Bir yazar olarak dünyadan aldığı dersleri yazdığı kitaplarla okurlarına şırıngalıyordu. Üç kuşak okur yetiştirmek, onları emzirmekle geçirdiği ömrünün birazından yararlanıp bu açığı ancak bir okuru olarak kapatabilirdim.
Önce “Gecekondu”, sonrasında “Donumdaki Para”, derken “Dayak Birincisi”, “Zıkkımın Kökü”… sürdü, geldi. Yazdıklarına bir okur olarak yetişmek hayli zordur. “Üretim fazlası” yapıtlarıyla okurunu ardından koşturan başkaca kaç yazar tanırsınız? Çok değildir; İzgü’yü “Muzaffer” kılan da budur.” dedi
SİHAY: UTANIYORUM
Aydın Sihay ise, Muzaffer İzgü’nün ardından ‘Vefasız bir toplum olup çıktık.” Diyor. Ve şöyle devam ediyor; “Bu kentin onca sanatçısı dururken koca bulvarlara, caddelere Türkeş, Özal, Demirel, Erbakan, Evren (hele bu adam) ve Menderes gibi siyasilerin adlarını verdik. Hala bir caddede, bir sokakta tanımadığım, Adana'yla hiç ilgisi olmayan birinin adı çıkıyor karşıma… Bu kente ne gibi katkıda bulunduğunu hala anlayamadığım Hasan Şaş'ın adı bir bulvara veriliyor. Terim'in adı bir okula, bir spor tesisine verildiği gibi 5 Ocak Stadyumunun adına kuyruk gibi takılıyor.
Seyhan'ın üzerindeki önce Kenedi (Amerikalılara yaranılacak ya) adı verlen sonra Girne olarak değiştirilen köprünün adı dünyanın tanıdığı keman sanatçımız Suna Kan Köprüsü olamaz mıydı?. Bir caddeye Demirtaş Ceyhun'un adı verilemez miydi. Mesela bir meydanın adı Muhlis Sabahattin Bey Meydanı olamaz mıydı. Genç yaşta yaşamını yitiren fotoğraf sanatçımız Şahin Kaygun'un adı bir sokağa yakışmaz mıydı?. Mustafa Sağyaşar'ın adı biryerlerde karşınıza çıkıyor mu?. Tango yorumcu Celal Ince adına bir kültür evi kurulamaz mı?. Mesela Ali Şen sinema atölyesi?. Bir kaç isim yetmez. Bütün bir kent bu isimlerle donatılmalı.” diyor ve Muzaffer İzgü’yü yaşatamadığımız için utandığını yazıyor.
PENCERESİNDEN SEYREDİYOR
Adana’nın canlı tarihi Dr. Haluk Uygur ise, büyük usta için, “Bugün 27 Ağustos, dün 26 Ağustos’tu... Yani Cumhuriyeti var eden ulusal kurtuluş savaşımızın zafere çıktığı Büyük Taarruz'un başladığı gün... Ülkemizin ölümsüzlüğü ile onun ölümsüzlüğü birleşti yani... Yıl yine önemli değil... ebediyetlerde bir yer olsa gerek.... İnanıyorum ki şimdi o penceresinden bu ülkenin gençlerini seyretmeye devam ediyor.” diye düşüncelerini paylaşıyor.
TÜRKİYE’Yİ KURTARDIK O AKŞAM
Bakın gazeteci yazar Çetin Yiğenoğlu da Mesut Mertcan için ne yazıyor:
Bizim kuşağın güzel Adanalılarından biriydi, ışığa yürüdü. Onu çok rahatsız eden 12 Eylül bildirisini okuması, ekrandaki yüzü, televizyoncu olarak başarısı bir yana üç kare kalmış belleğimde. İlki Adana'dan. Belediye Tiyatro salonunda çağını aşan programı... İkincisi İstanbul'da Çiçek bardaki uzun birlikteliğimiz. Adana'yı, Türkiye'yi kurtardık o akşam. Üçüncüsü yine Adana'da, Huzurevi'de. Bir yakınımı ziyarete gitmiştim. O beni görmedi. Karar veremedim gidip elini sıkmaya. Ya mutsuz olursa o durumda görmüş olmamdan. Bu konuda öyle kötü deneyimler sahibiydim ki, anlatılması uzun...
Renkli biriydi... Işıklar içinde olsun...”
KUTU İÇİNDE
VEFALI ÇUKUROVA
Türkiye’nin en değerli yazarlarından biri olan Muzaffer İzgü son olarak Çukurova Belediyesi’nin davetlisiydi, onur konuğuydu, ama gelemedi.
Belediye Başkanı Soner Çetin, onu Adana’da görmeyi çok arzu ettiklerini ama yaşadığı sıkıntılardan dolayı göremediklerini söyledi.
Çukurova’nın sanat değerlerine değer katan gazeteci yazar Ufuk Tekin, büyük ustaya telefonla ulaştı ve o muhteşem geceye katılanları Muzaffer İzgü ile buluşturdu. Ufuk Tekin, dev yazar Muzaffer İzgü’nün adını bundan sonra da yaşatacaklarını vurguladı.
Yüreğini Adana’da bırakmış bir Adanalı vardı karşımızda. Muzaffer İzgü cep telefonu ile bile olsa sevincimizi paylaşmıştı. Çukurova Belediye Başkanı Soner Çetin olmasaydı o gün Adanalılar, Muzaffer İzgü’nün sesini bile duyamayacaktı. Dileriz Başkan Çetin, Muzaffer İzgü’nün adını yaşatır, Ufuk Tekin verdiği sözün peşine düşer… Bu güzel davranış da diğer belediye başkanlarına örnek olur…
Yorumlar
Kalan Karakter: