MUSTAFA ÖZKE
“Neden kaçıyorsun?” dedi.
Koca bir yudum aldım. Boğazım, midem, her yanım kavruldu. “Tutsaklıktan, başkaları adına utanmaktan, çaresizleştirilmekten, hesaplardan… Senin ekleyeceklerin var mı?”
“Ya kendinden?”
“Hayır. Ondan kaçamazsın. Onu her yere götürmek zorundasın. İyi ki de öyle…”
Her şeyi berbat ettiğimi anladım. Öylesine uzak bir ovada savaş veriyordu ki, ne yardımına gitmem mümkündü ne de acılarına son verecek vuruşu yapmam. Gerçi ikisi de yardım ya… Dönüp gelmesini bekledim. Tıpkı kuzeydeki dağlarda yaptığım gibi. Bir mantarın, bir tomurcuğun karşısında günlerce oturup gelişimini izlemem gibi… İnsanların tek farkı, değiştiklerinin farkında olmamaları…
Oysa küçücük bir ot bile değişimin her anını yaşıyor. Bilincini geçmişin herhangi bir anına takılı bırakmadan, yeni anına uyum sağlayıp, tüm ‘hallerini’ doyasıya yaşayıp sona ulaşıyor. Son? Hallerden biri sadece. Zavallı insanoğlu… Düşünce kırıntıları arasına sıkışıp kalmış geçmiş anların anılarına takılı, geleceğe saplantılı, çürüyüp duruyor. (Sahi, ağaçlar neden intihar eder?)…
Sadece bu satırlar bile kitaba bir iki dakika ara verip, uzun uzun düşünmesini sağlıyor insanın… Eserlerinde anlatım zenginliği ile dikkat çeken yazar Sevgi Saygı, “Gezgin” adlı romanında kitabın sayfalarını film platosuna çeviriyor, kendinizi o filmin parçası gibi hissediyorsunuz.
Eserlerinde okurunun gözlerini kitaba kilitleyen yazar Sevgi Saygı, ON8’de yayımlanan ikinci kitabı Gezgin’de sürükleyici bir dil kullanıyor, arka sayfadaki heyecanı yaşamak için can atıyorsunuz.
Günışığı Kitaplığı, Gezgin’i okurlarıyla buluştururken, aslında içinde dil zenginliğini yaşatan güçlü bir kitabı da Türk edebiyatına kazandırıyor.
Örneğin, kitabın bir yerinde ‘Ben hiç gelincik tarlasına uzanmadım ki…” diyor.
Sahi, siz hiç gelincik tarlasına uzandınız mı?.
İyi okumalar dileği ile…
Yorumlar
Kalan Karakter: