RÖPORTAJ: MEHMET ŞAHİN
Tamer Bey, gazetecilik geçmişinizi bizlere anlatabilir misiniz?
1945 yılında Adana’da dünyaya geldim. Çukurova Üniversitesi Makine Mühendisliği Yüksekokulu son sınıfta öğrenimimi yarıda bıraktım. 60 yılı bulan meslek hayatıma, 1968’de Tercüman gazetesinin Adana tesislerinde gece amiri olarak başladım. 1976’da Akdeniz Haber Ajansı’nın (Akajans) Adana Bölge Müdürü, 1982’de ise Güneş gazetesinin Adana temsilcisi olarak bu görevimi sürdürdüm. 1987’de Adana’da Çukurova gazetesinin, ardından ise Güney Haber gazetesinin genel koordinatörlüğünü üstlendim. 1995–2001 seneleri arasında Çukurova Gazeteciler Cemiyeti’nin (ÇGC) Başkanlığını yürüttüm. Türkiye Gazeteciler Federasyonu’nun (TGF) kurucu başkanları arasında yer aldım. 1999’dan itibaren, “Millî Mücadelenin Kalesi” sloganıyla yayımladığımız Pozantı gazetesinin imtiyaz sahipliğine halen devam ediyorum. 35 yıldır (1990) onurla sürekli basın kartı taşıyorum.
MÜCADELECİ BİR YAPIYA SAHİBİM
Alaylı olarak adım attığım bu meslekte, başta ofset makineleri olmak üzere işin her kademesinde özveriyle çalışarak büyük tecrübe edindim. Tutkuyla bağlı olduğum bu uğraşta en belirgin özelliğim mücadeleci bir yapıya sahip olmamadır. Hayatımın tamamını gazeteciliğe adadığım için her anı benim için çok değerlidir. Sayısız insan da bu etkili yaşamımda yer almıştır.
GEÇMİŞTE MESLEK AŞKI VARDI
Döneminizdeki gazetecilik koşullarından biraz söz edebilir misiniz?
1968’de mesleğe başladığımdan günden bu yana gazetecilik yöntemleri önemli ölçüde değişmiştir. O günün koşullarıyla bugünü kıyaslamak pek mümkün değildir. Her şeyden önce o dönemde meslek heyecanı ve aşkı vardı. Ciddi araştırmacı habercilik yapılıyordu. Şimdiki gibi masabaşı gazetecilik yoktu. Haber kaynaklarına da kolaylıkla ulaşabiliyorduk. Çoğu kez telefonla bilgi almak yerine yüz yüze görüşmeyi tercih ediyorduk. O zamanlar özel taşıt sayısı da çok sınırlıydı. Genellikle toplu araçlarla haber kaynaklarımızla buluşuyorduk.
GAZETECİLİK SAHADA ÖĞRENİLİYORDU
Gazetecilik niteliği itibariyle zor bir meslektir. Bu güçlükleri aştığınızda mesleğin güzelliklerini daha fazla yaşarsınız. O yıllarda gazeteciliğin toplumdaki saygınlığı ve etkisi, günümüz ile mukayese edilmeyecek kadar yüksekti. Muhabirler daha donanımlı yetişiyordu. Çünkü haber yazmayı işin mutfağında ve olayları bizzat sahada yaşayarak öğreniyorlardı.
MERTLİK YERİNİ NAMERTLİĞE BIRAKTI
İnternet, geleneksel gazeteciliğin kalıplarını nasıl değiştirdi? Dijital teknolojiler, yapay zekâ ve sosyal medya sektörü hangi yönlerden etkiliyor?
Bu sorunuza net bir cevap vermek isterim. Dijital platformlar ve sanal ortamlar yaygınlaşırken, yazılı basın büyük oranda gerilemiştir. “Mert” gazetecilik yerini maalesef “namertliğe” bırakmıştır. Demokrasilerin olmazsa olmazı, yasama, yürütme ve yargıdan sonra dördüncü kuvvet olarak tanımlanan bu kutsal meslek üzülerek belirtmeliyim ki geri plana itilmiştir. Ekonomik kaygılar ve lüks yaşam öne çıkarılınca, meslekte güven ve inandırıcılık zedelenmiştir. Bunun sonucunda gazetelerin tirajları düşüşe geçmiştir. Gelecekte yazılı basın yerini tamamen internet medyasına bırakacaktır. Dolayısıyla basılı gazetecilik için sıklıkla dile getirilen “söz uçar, yazı kalır” ifadesi de anlamını yitirecektir.
ELEŞTİREL GAZETECİLİK ZAYIFLIYOR
Eskiden olduğu gibi, her gün bir veya birkaç gazete okuyan ve gazetesini yanından eksik etmeyen sadık okuyucular hâlâ var mıdır?
Nadir de olsa, gazete okuma alışkanlığını sürdüren, yaşı kemale ermiş bir ekol hâlâ vardır. Ancak toplumun çok geniş bir bölümü artık basılı gazetelerle ilgilenmiyor. Uzun ve bilgiye dayalı makaleler fazla okunmuyor. Halkın temel meselelerini hedefleyen ve sorgulayan eleştirel gazetecilik giderek zayıflıyor. Sosyal medyadaki anlık görüntü ve kısa metinlerle yetinir hâle geldik. Üzücü ama bu doğru bir tespittir. Bazı insanlar da asparagas, abartılı ya da gerçeği yansıtmayan haberlerle vakit geçiriyor. Dijital mecralar ve sosyal medya platformlarının hayatımızda daha fazla yer edinmesi, mesleği hızla tükenişe doğru savuruyor. Sözün özü; bu gidişat böyle devam ederse yazılı basın, uzun vadede tamamen yok olma riskiyle karşı karşıya kalabilir.
SÖZ UÇAR, YAZI KALIR!
Yerel ve yaygın basının kent yaşamındaki yeri ve önemi hakkında neler söylersiniz?
Bu kritik konuyu daha önce bir yazımda ele alışmıştım. Şöyle ki; basın toplumun aynasıdır. Özellikle yerel gazeteler, her zaman herkesin rahatlıkla ulaşabileceği kentin gözü, kulağı ve sesleridir. Dijital gazetecilik, etki ve kalıcılık bakımından yazılı basının yerini tutamaz. Ekranlarda izlenen veya akıllı cihazlarda okunan içerikler bir süre sonra unutulabiliyor. Oysa yazılı basın, vurguladığımız gibi ‘söz uçar, yazı kalır’ gerçeğiyle varlığını ve etkisini her zaman devam ettiriyor. Ayrıca gazete, haberin hazırlanmasından tasarımına ve baskı sürecine kadar büyük emeklerle ortaya konulan ve arşivlenebilen bir üründür. Hâlihazırda bu geleneğin öncülüğünü gelişmiş ülkelerde yerel gazeteler yapıyor. Örneğin, İngiltere’de Financial Times, Amerika’da ise The Washington Post gibi gazeteler bu etkilerini hâlâ sürdürüyor. Ülkemizde ise bir zamanların güçlü gazeteleri, –üzülerek belirtmeliyim ki– bugün artık fazla okunmuyor.
MALİ KOŞULAR BASINI ZORLUYOR
Yerel basının günümüzde karşılaştığı temel sorunlar nelerdir?
Yerel gazetelerin en kronik sorunu ekonomik zorluklardır. Bu gazeteler, Basın İlan Kurumu (BİK) aracılığıyla sağlanan resmi ilanlarla ayakta durmaya çalışıyor. Bunun yanı sıra abone ve reklam gelirleri yok denecek kadar azalmıştır. BİK’in geçen yıl yaptığı sütun santim ücret tarife düzenlemesi kıymetli bir destekti. Ancak bu iyileştirme enflasyon karşısında kısa sürede erimiştir. Sigorta primleri, maaşlar, kâğıt, baskı, dizgi ve benzeri tüm girdi maliyetlerindeki artışlar, yerel basını sonu belirsiz bir yöne taşıyor.
YENİ ADANA GAZETESİ KAPANDI
Bu sürecin en dramatik örneği Adana’da yaşandı. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün direktifleri ile Adana’da 1918 kurulan ve Millî Mücadeleye çok büyük katkıları olan Türkiye’nin en eski eski gazetesi Yeni Adana, 105 yıllık yayın hayatına son verdi. Bu acı bitiş, yerel gazetelerin gidiş istikametinin belirsiz olduğunun net bir göstergesidir. Öte yandan İhale Yasasının çok sık değiştirilmesi de resmi ilan oranlarını düşürüyor. Bu olumsuz tablo da yerel basını tükenme noktasına sürüklüyor. Eğer önlem alınmazsa, kapısına kilit vuracak yerel gazetelerin sayısı giderek artacaktır. Bunun sonucunda vatandaşın haber alma özgürlüğü ciddi zarar görecektir. Aynı zamanda sektörde çalışanlar da aileleri ile açlığa mahkûm edilmiş olacaktır. Bu ilerleyişi durdurmak için tüm kesimlerin yerel gazetelere sahip çıkması gerekiyor.
BAŞARILI GAZETECİLER AZALIYOR
İletişim Meslek Liseleri ve İletişim Fakültelerinde her yıl binlerce öğrenci mezun oluyor. Bu öğrenciler medya sektöründe yeterince istihdam edilebiliyor mu?
Maalesef istihdam edilemiyor. Hâlbuki okullarında gazetecilik eğitimi alan gençlerimizin bu alanda çalışmaları beklenir. Fakat geldiğimiz aşamada bu pek mümkün görünmüyor. Hal böyle olunca mesleğe başarılarıyla temsil eden gazetecilerin sayısı giderek azalıyor. Bir dönemin simge gazetecilerinin yerini doldurmak pek mümkün görünmüyor.
OKUMAYI VE ARAŞTIRMAYI SEVMELİLER
Gazetecilik mesleğini yapmak isteyen gençlere hangi tavsiyelerde bulunursunuz?
Gazetecilik, sadece bir meslek olmanın ötesinde aslında bir yaşam biçimidir. Bu zorlu yolculuğa çıkmak isteyen gençlerin öncelikle mücadeleci bir ruha sahip olmaları gerekir. Gerektiğinde sınırlı maddi imkânlarla da yaşamayı bilmelidirler. Kendilerini toplumun geleceğine adamış bir bilinçle hareket etmelidirler. Okumayı ve araştırmayı çok sevmeli, farklı alanlarda kendilerini geliştirmelidirler. Sosyal olarak güçlü, özgüvenli, meraklı ve her zaman şüpheci bir bakış açısına sahip olmalıdırlar.
TARİHİ BİR BAŞARIYA İMZA ATTIK
Yaşamınızda Pozantı’nın özel bir yeri olduğunu biliyoruz. Pozantı’nın Kurtuluş Günü kutlamalarındaki rolünüz hakkında neler söylemek istersiniz?
Bu konuda tarihsel bir gelişmeye öncülük ettik. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün 5 Ağustos 1920’de, TBMM Başkanı sıfatıyla Pozantı’ya gelişi ve burada gerçekleştirdiği Pozantı Kongresi’nin yıl dönümüne yönelik yaptığımız yayınlarla kapsamlı bir kamuoyu oluşturduk. Bu girişimlerimiz sayesinde, 5 Ağustos 2003’ten itibaren Pozantı’nın Kurtuluş Günü resmî olarak kutlanmaya başlandı. Bu hem şahsım hem de “Millî Mücadelenin Kalesi” sloganıyla yayımlanan Pozantı gazetesinin tarihi bir başarısıdır.
Gazeteci Tamer Ünal, yerel ve yaygın basına dair şu iddia, eleştiri ve tespitlerde bulunuyor:
- Yaygın basın her geçen gün itibar kaybediyor. Sektörde para kazanma hırsı ön plana çıkmıştır. Kimi yayınlar, “iftira kampanyaları” ve “siyasi çıkar” ilişkilerinde sınır tanımaz hale gelmiştir. Bu işi yapanların kitap okumadıkları ve istenen özelliklere sahip olmadıkları söylenebilir. Meslek aşkı yerini maddi beklentilere bırakmıştır.
- Yerel basın ise ne yazık ki eskisi gibi okunmuyor. Kişi, kurum ve kuruluşlardan da gerekli ilgiyi göremiyor. Siyasiler ve yerel yöneticiler de bu hususta sorumluluklarını yerine getirmiyor. Onlara “pembe bir gazete” hazırlarsanız yalnızca yapmacık bir itibar gösterirler. Gazetecileri kendilerine bağımlı kılmak için ise desteklerini asgari düzeyde tutarlar ve adeta bir verip bin isterler. Böylece yerel basını bilinçli şekilde baskı altına almaya çalışıyorlar.
- Yaygın basını daha güçlü zannedenler tüm imkânlarını oraya yönlendiriyor ve yerel basına üvey evlat muamelesi yapıyor. Oysa yerel basın, onların en yakınında olup her zaman seslerini duyuran etkili bir araçtır.
- Bilgi toplumu yerine cehalet yaygınlaştığı için ufukta bir çözüm de görünmüyor.
- Yerel basındaki resmî ilan sayısı giderek düşüyor ve yakın gelecekte olumlu bir gelişme görünmüyor.
- BİK’in “yerel basını birleşme” düşüncesi –belki– gelirleri artırmak için mümkün olabilir. Ancak her gazetenin kendine özgü bir yayın çizgisi ve misyonu vardır. Tüm gazeteleri tek bir havuzda toplamak, bu mesleğin temel ilkelerine aykırıdır. Gazete sahiplerinin bu noktada fikir birliğine varacaklarını sanmıyorum.
- Görünen o ki, Anadolu basını yavaş yavaş bitişe doğru ilerliyor.
Yorumlar
Kalan Karakter: