Sedat Peker ilk videosunu çekeli 40 günü geçti. Ancak ortada ne herhangi bir savcı tarafından başlatılmış bir soruşturma var ne TBMM tarafından bir eylem.1996 yılında Susurluk kazası meydanı geldikten 6 gün sonra TBMM’de komisyon kurulmuştu. Yargının bağımsızlığını kaybettiği,temel hak ve özgürlüklerin hiçe sayıldığı,muhalefetin muhalefet olmaktan ziyade twitter üzerinde beğeni toplama çabasında olduğu bir dönemden geçiyoruz. Peki savcılar neden harekete geçmiyor?Hakim savcılık sınavlarındaki sözlü mülakat sınavının bunda katkısı nedir?
Şu durumda yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığının sağlanması bakımından bir reformun yapılması kaçınılmaz görünmektedir. Kuşkusuz böyle bir reformun ilk aşamasını, 1982 Anayasasının yargı ile ilgili hükümlerinin gözden geçirilmesi ve değiştirilmesi teşkil edecektir. Yapılacak anayasa değişikliklerinde hedef, hukuk devletini bütün gerekleriyle birlikte hayata geçirmek olmalıdır. Yargı ile ilgili sorunların çözümünde anayasa reformu tek başına yeterli değildir. Anayasa reformunun ardından vakit kaybetmeksizin gerekli yasal değişikliklerin yapılması ve bu değişikliklerin uygulamaya geçirilmesi için gerekli önlemlerin alınması gerekir. Adalet bakanı HSK kurul üyesi ve başkanı olamaz, parlamentoya üye seçme yetkisinin tanınmaması karşılaştırmalı hukuka bakıldığında görülmemiş birşeydir.Artık yozlaşmış ve çürük bir sistemin içerisinde hamster misali çark döndürüyoruz.Bundan kurtulmak için ilk elzem çözüm adımı tam yargı bağımsızlığıdır.
‘’Neden sadece savcılara Cumhuriyet Savcısı denilir? Cumhuriyet Başbakanı,Cumhuriyet Bakanı,Cumhuriyet Müsteşarı,Cumhuriyet Valisi olmuyor da neden Cumhuriyet Savcısı diye sorarlar dönemin adalet bakanı Mahmut Esat Bozkurt’a.’’ Atatürk , Bozkurt’a ‘’ Ne diyorsun?’’ diye sorar ve Bozkurt’un cevabı çok nettir. ‘’Çünkü öyle bir zaman olur ki, cumhuriyeti korumak için başkabakandan,bakandan,müsteşardan,validen,büyükelçiden bile hesap sormak gerekebilir.İşte o Cumhuriyet Savcısı’dır.’’
Her ne kadar yargı bağımsızlığından diplerde olsak da , her ne kadar binlerce yanlış karar verilip binlerce kişi mağdur edilmiş olsa da , zararından neresinden dönersek dönelim ülkemiz için aydınlık bir gelecek bizi beklemekte ve bu vesileyle bütün yargı mensuplarını bu konuda bir bütün olarak güzel günler için mesleğimizi onurlu bir sekilde devam ettirmeye çağırıyorum ve yazımı Yargıç John Marshall’ın sözüyle bitiriyorum.
“Doğurduğu etki ve sonuç itibariyle yargı gücü kendisini her hanede hissettirir; topluluğa dâhil her şahsın mülkiyeti, onur ve haysiyeti, hayatı ve nihayet her şeyi onun elinden geçer. Bundan dolayı değil midir ki, .... yargıç, kendi Allah’ının ve vicdanının emir ve murakabesi dışında hiçbir etkinlik baskısına kapılmayacak şekilde mutlak bir bağımsızlığa sahip olmalıdır. Gençliğimin daha ilk çağlarından bugüne gelinceye kadar iman ettiğim ve inandığım bir şey var ise, o da şudur ki, günahkar ve nankör bir millete bu yeryüzünde yüklenecek en büyük cehennem azabı ve en zalim ceza, ..... bağımsızlığından mahrum bir adalet cihazıdır.” Yargıç John Marshall