Politikadaki başarılarıyla ve kimsesiz kız çocuklarına gösterdiği insani duyarlılıkla biz Türk kadınlarına daima rol model olan, bir dönem ‘Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanlığı’ görevinde de bulunmuş olan ülkemizin ilk kadın Bakanı Dr. İMREN AYKUT ile ‘Demokrasi ve Kadın’ üzerine konuştuk. Keyifli ve bilgi dolu sohbetimiz sizlerle….
* Birçok ulustan daha önce, ülkemizde kadınlara haklar verilmiş olmasına rağmen cinsiyet eşitliğinde hala çok gerilerdeyiz. Türkiye “cinsiyet eşitsizliğinde” 153 ülke arasında 130. sırada. Sizce bunun nedeni nedir, neden yol alamıyoruz?
Bu durumun kadın politikalarıyla ve demokrasinin tam olarak anlaşılamamasıyla alakalı olduğunu düşünüyorum. Türkiye’de kadın haklarının gelişimi özellikle Cumhuriyet döneminde kamu politikaları yoluyla olmuştur. Ancak, daha sonraki yıllarda kadının ikincil plana itilmesinde de yine kamu politikaları önemli rol oynamıştır. Bu nedenle bazı alanlarda yol alınmış olsa da, bazı alanlarda alınamıyor. Bakanlık yaptığım yıllarda kadınları güçlendirebilmek için çok çaba sarf ettim. Uluslararası Çalışma Örgütü ILO’nun kadınlar yararına kabul ettiği düzenlemeleri Meclis’ten geçirtmek için çok fazla uğraş verdim. Ayrıca ‘Kadın Sorunları ve Statüsü Genel Müdürlüğü’nü kurdum. Bu genel müdürlük daha sonra ‘Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanlığı’ haline getirildi, günümüzde ise Aile Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı içinde yer alıyor.
* Ülkemizin en tecrübeli kadın politikacısı olarak Cumhuriyet döneminde kabul edilen kadın politikalarını anlatabilir misiniz?
Bildiğiniz üzere ülkemizde 1922’de saltanat kaldırıldı ve 1923’te de Cumhuriyet rejimine geçildi. Artık ülkeyi yönetecek kadrolar, halkın oylarıyla yani seçimle iş başına gelecekti. Ancak bu tarihte seçimde oy kullanacak kişilerde, seçilecek kişiler de sadece erkeklerdi. Yani Cumhuriyet rejimine geçilmiş ama demokrasiye geçilmemişti. Çünkü nüfusun yarısı yönetim kadrolarını seçebiliyor, aday olabiliyor ve seçilebiliyordu. Aslında Cumhuriyetin ilanından önce de Atatürk’ün hedefinde, ‘Demokratik Rejim’ vardı. Ancak o günkü ortamda ilk etapta bunu gerçekleştiremeyeceğini anladığı için önce Cumhuriyeti ilan etti. Cumhuriyetin ilanı ile birlikte kadınların kamusal alana girmesini sağlayan yasal ve yapısal reformlar hızlandı.
* Kadınların kamusal alana girmesini sağlayan bu yasal ve yapısal reformlar nelerdi?
Örneğin 1924’de Tevhid-i Tedrisat Kanunu çıkarıldı. Böylece eğitim laikleştirilerek tüm eğitim kurumları Milli eğitim Bakanlığı’na bağlandı, kız ve erkek öğrenciler eşit haklara sahip olarak eğitim görmeye başladı.
1926 tarihinde Türk Medeni Kanunu kabul edildi. Bu kanunla erkeğin çok eşliliği ve tek taraflı boşanmasına ilişkin düzenlemeler kaldırıldı. Kadınlara boşanma hakkı, velayet hakkı ve malları üzerinde tasarruf hakkı tanındı.
Sonra 1930 tarihinde Belediyeler Kanunu çıkarıldı. Bu kanunla kadınlara belediye seçimlerinde seçme ve seçilme hakkı tanındı. İlk Kadın Belediye Başkanı da 1950 tarihinde Mersin’de seçildi; Sayın Müfide İlhan…
1933 tarihinde de, Köy Kanununda değişiklik yapılarak kadınlara köylerde muhtar olma ve İhtiyar Heyetine üye seçme ve seçilme hakları verildi. İlk Kadın Muhtar da Aydın’ın Karpuzlu köyünde seçildi; Sayın Gül Esin...
* Ülkemizde hangi tarihte demokrasiye geçildi?
5 Aralık da yani bugün geçildi. 5 Aralık 1934 tarihinde 1924 anayasasının 11. Maddesinden “…sadece erkekler...” ibaresi çıkarılarak -ki bu hayli güç oldu- nüfusun 2. yarısını temsil eden kadınlara da ülkeyi yönetmek için aday olabilme ve oy verme imkanı tanındı.
Ancak 5 Aralık sadece bir kadın hakları günüymüş gibi yorumlanıyor; bu kadar dar bir çerçevede yorumlanması bence çok hatalı. Çünkü 5 Aralık Türk halkının tümünün ülkenin yönetimine katılma ve Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceğini beraberce belirleme hakkını elde ettiği gündür. Bugünün aslında her yıl demokrasi bayramı olarak kutlanması gerekir.
* 5 Aralık’ın ‘Demokrasi Bayramı’ olarak kutlanmasını neden bu kadar önemli buluyor sunuz?
Bu, her şeyden önce halkımızın demokrasiyi anlaması ve sahiplenmesi açısından önemlidir.
Ülkemizde bu tarihte demokrasiye geçilmiş olduğu algılanamamış ve halka anlatılamamıştır. Bu nedenle demokrasi kültürü toplumumuzda tam olarak yerleşememiş ve yeterince sahip çıkılamamıştır. Tarihimizde bu yüzden bir çok darbe yaşanmış, ülkemiz büyük zararlar görmüştür.
Eğer 5 Aralık, 29. Ekim Cumhuriyet Bayramı gibi, bir bayram günü olarak kabul edilmiş ve her yıl kutlanabilmiş olsaydı halkımızın demokrasiyi anlaması ve sahip çıkması sağlanmış olurdu.
* Haklısınız, demokrasi kültürünün iki temel kuralı olan ‘HOŞGÖRÜ ve UZLAŞMA’ konusunda toplum halen büyük sorunlar yaşıyor; ve bu durumu kadına yönelik şiddetin önemli nedenlerinden biri olarak görüyorum. Katılır mısınız bu düşünceye?
Evet, hem de şiddeti büyük oranda artırdığını düşünüyorum. Demokrasinin işlemediği yerlerde ekonomi gelişemez; yargı, adaleti gerçekleştiremez, insanlar mutlu olamaz ve tüm suçlarda artış gözlemlenir.
Demokrasi bir katılım rejimidir. Yani toplumun her kesiminin (kadın, erkek, genç, yaşlı, işçi, çiftçi, doktor, avukat vb.) ülke yönetimi ile ilgili kararlara katılmasının sağlanması demektir. Darbeler bu süreci sürekli sekteye uğratarak demokrasimizin gelişememesine sebep olmuştur.
Artık darbelerden ders aldık, halkımız geçmişe göre daha duyarlı, ancak toplumda demokrasi anlayışı tam olarak yerleşmediği takdirde, pek çok sorun düzelmeyeceği gibi kadınlarla alakalı sorunlarda çözülemez.
* Ülkemizde kadınların demokrasi bilincine yeterince sahip olduğunu düşünüyor musunuz? Örneğin, oylarını kendi iradeleriyle belirledikleri partiye verebiliyorlar mı?
Açık söylemek gerekirse, bazı kesimlerde kadınların demokrasi bilincine sahip olamadıklarını ve oylarını da kendi iradeleriyle kullanamadıklarını düşünüyorum.
Ülkelerin gelişmişlik seviyesine göre değişmekle birlikte, günümüzde kadınlar ne yazık ki halen bütün ülkelerde gelenek ve göreneklerin, toplumsal değerlerin baskısı altında. Kız çocuklarının eğitimi konusunda epey bir yol aldık. Ancak halen eğitimin kalitesi hususunda uzun bir yola ihtiyacımız var.
* Peki, bir siyasi partinin kadın sorunlarına bakış acısını anlamak istediğimizde neye bakmalıyız?
Bu konuda bakılacak en önemli siyasi belge, parti programlarıdır. Bu belge, hükümetlerin yol haritasıdır ve kamu politikalarına rehberlik eder.
* Kadınlar nüfusun yarısını temsil ediyor. Buna rağmen istihdamdan tutun da siyasete kadar, halen hiç bir alanda fırsat eşitliğini yakalayabilmiş değiller. Sizce kadınların karar mekanizmalarında ve mecliste erkeklerle eşit oranda yer alamamalarının nedenleri nedir?
Gelişmiş tüm ülkelerde insan haysiyetine en uygun rejimin ‘Demokrasi’ olduğu kabul edilmiştir ve demokratik kuralların mümkün olduğu kadar geniş şekilde uygulanması hedeflenir. Ülkemizde demokratik kurallar yerleşmemiş olduğu için halen kadınlar karar mekanizmalarında ve mecliste erkeklerle eşit oranda yer alamamaktadır.
Son yıllarda mecliste kadın milletvekili sayısı artmış ise de, halen adil seviyeye gelememiştir. Bu yine demokrasinin kavranması ile ilgilidir. Çünkü siyasi partilerin kendileri demokratik kurallara uygun çalışmamaktadır, yani parti içi demokrasi uygulanamamaktadır.
*Kadınlar siyasette engelleniyor mu?
Evet, kadınlar girişimde bulunsa bile engelleniyorlar. Yasalar önünde sağlanan eşitlik, toplumsal hayatın henüz hiçbir alanında yok. Oysa ülkemizde bu göreve layık o kadar çok kadın var ki. Bu çok üzücü bir durum ve ülkemiz açısından da büyük bir kayıp.
Ben demokrasiyi üçayaklı bir masaya benzetirim. Ayakların birincisi ‘Yasama’, ikincisi ‘Yürütme’, üçüncüsü ‘Yargı’dır. Bu ayakları masaya tutturan üç çivi vardır. Bunlar 1. ‘Hukukun Üstünlüğü’, 2. ‘İnsan Hakları’, 3. ‘Düşünce Özgürlüğü ’dür. Bunlardan bir tanesi bile eksik olursa masa devrilir; demokrasi gerektiği gibi işlemez.
Toplumun yarısı kadınlar olduğuna göre, sağlam bir demokrasi ancak kadınlarında erkeklerle aynı fırsat eşitliğine sahip olması ve her türlü karar mekanizmasında yer almasıyla mümkün olabilir.
* Bugüne kadar ülkemizde gelmiş geçmiş kadın siyasetçiler içinde, parlamentoda en uzun süre görev yapmış, hükümet sözcülüğüne kadar yükselmiş, devlet protokolünde başbakandan sonra ilk sırada yer almış tecrübeli bir kadın siyasetçi olarak, siyasetle ilgilenen kadınlara neler tavsiye edersiniz?
Türkiye’de kadın siyasetçi olmak çok zor ve kadınlarımız siyasete buyursun yönündeki söylemler samimi değil. Kabinede uzun süre tek kadın bakan olarak çalıştım. Daha sonra başka bir kadın arkadaşımız daha katıldı, iki kişiden öteye gidemedik.
Kadınlar, partilere üye olmakta ve delege olmakta bile zorluklarla karşılaşıyor. Önlerine sürekli demokratik olmayan engeller konuluyor. Ülkemizde fırsat eşitliğini yakalayabilmek için erkek bir biliyorsa, kadın iki bilmek zorundadır.
Bu nedenle siyasetle ilgilenen kadınlara, bilgi düzeylerini artırmalarını, girecekleri partinin tüzüğünü, anayasayı, siyasi partiler kanununu ve seçim kanununu çok iyi öğrenmelerini ve istedikleri partiye üye olmak ve delege olabilmek için yılmadan, yorulmadan mücadele etmelerini, alıngan ve kırılgan olmamalarını tavsiye ederim.
* Seçme ve seçilme hakkını elde etmiş olduğumuz bu özel günde, Türk kadınlarına söylemek istediğiniz bir şey var mı?
Bugünü, sadece seçme ve seçilme hakkı elde ettiğimiz bir gün olarak yorumlamamalarını, bu tarihte demokrasiye geçmiş olduğumuzu bilmelerini; ve daima demokrasimize sahip çıkmalarını söylemek isterim.
Zira tüm kadınlar bilmelidir ki;
KADINLAR, ANCAK DEMOKRASİDE NEFES ALABİLİRLER.
Mükemmel bir röportaj olmuş.Kaleminize sağlık
Tek kelimeyle harika
Oldukça bilgilendirici dolu bir sohbet olmuş, emeğinize sağlık..