Bugün 10 Aralık, ‘Dünya İnsan Hakları Günü’…
Yani ‘İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin kabul edilişinin 73. yıl dönümünü kutluyoruz.
Geçen hafta da, ‘Türk Kadınlarının Milletvekili Seçme ve Seçilme Hakkı’nın 87. yıl dönümünü kutlamıştık; ve o gün gerçekleştirdiğimiz panelde demiştik ki;
1935 de mecliste kadın-erkek eşitliğinde dünya ikincisiyken, şu an dünya sıralamasında ülkemizin ilk 100’e bile giremiyor olması kabul edilebilir, değildir.
Geçmişte, bizden on yıl sonrasında bu hakkı alabilmiş olan Fransız kabinesinde, bugün erkeklerden daha çok kadın bakan olduğunu görmek de, kadın bakan sayısı ile dünya tarihine geçen Arnavutluk kabinesini görmek de, biz Türk kadınlarını derinden yaralamaktadır.
Üstelik ülkemizde kadınlar sadece seçilme haklarında değil, en temel insan hakları konularında bile büyük sorunlar yaşamaktadır. Kadın cinayetleri, taciz, tecavüz, her birimizin yüreğinde dağlar kadar yara, yüreğimiz kadınlar mezarlığına dönüştü adeta…
Artık tarihi gerçeklikle övünecek veya bu tür övgülerle geçiştirilebilecek durumda değiliz. Bu nedenle, bugünü coşkuyla değil ancak hüzünle kutlayabiliyoruz.
* * * * *
Yaşanılan tüm bu sorunların temelinde de, toplumda demokrasi bilincinin ve kültürünün yerleşmemiş olmasının yattığı düşüncesinde olduğumuzdan ülkemizin Seçilmiş İlk Kadın Bakanı Dr. İmren Aykut, biz kadınların rol modeli ve önderi olarak; toplumda demokrasi kültürünün geliştirilmesi amacıyla, ülkemizde 5 Aralık gününün ‘DEMOKRASİ BAYRAMI’ olarak kutlanması yönünde tarihi bir çağrıda bulunmuştu.
Sayın Bakanımızın yaptığı bu çağrıya, geçen haftadan beri, gerek halkımız gerekse basın kuruluşları büyük ilgi ve alaka gösterdiler; ve ‘bu çağrıya kulak verilmeli’ dediler.
Bu çağrının toplumda kısa sürede böylesine güçlü bir karşılık bulmasının nedeni, 1949 yılında imzacısı olduğumuz İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi ile koruyacağımızı taahhüt ettiğimiz insan hakları konusunda ülkemizin yeterince yol alamamış olmasıdır; ve yaşanılan bu sıkıntılardan halkımızın duyduğu derin rahatsızlıktır.
* * * * *
Demokrasi insan haklarının garantörü olup, şuana kadar yeryüzünde ondan daha iyi rejim bulunamamış olduğuna göre, hepimize düşen sorumluluk demokrasi anlayışını toplumda yerleştirmeye çalışmak olmalıdır.
* * * * *
Belirtmek isterim ki,
Demokrasi demek, “ben de senin kadar iyiyim” demek değildir; “sen de benim kadar iyisin” diyebilmektir.
Bunu hepimiz kavrayamadığımız sürece, 10 Aralık yıl dönümlerini de, 5 Aralık yıldönümleri gibi, coşkuyla değil ancak hüzünle kutlayabiliriz.
Zira, biliriz ki, biz bu satırları okurken dünyada hala milyonlarca insan savaş ve çatışmalarda yaşamını yitiriyor, ülkemiz dahil pek çok ülkede, sayısız kadın sömürüye, tacize, istismara ve şiddete uğruyor.
* * * * *
Son yıllarda, Türkiye dahil pek çok ülkede insan haklarında durum kötüye gitmektedir. Yargı bağımsızlığı konusunda toplumda yaşanılan güven kaybı, gazeteci, yazar ve aktivistlerin düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamında olan nedenlerle tutuklanmaları endişe vericidir.
Demokrasi, özgürlük ve insan hakları konularında araştırmalar yapan sivil toplum örgütü Freedom House’un 2020 yılı raporunda, Türkiye, 195 ülkenin yer aldığı "özgürlük" sıralamasında 146'ncı sırada yer almıştır; ve son 10 yılda özgürlüklerin en çok gerilediği 2. ülke olmuştur.
Türkiye’de 5 Aralık 1934 tarihinde demokrasiye geçilmiş olmasına rağmen, demokrasi kültürünün iki temel kuralı olan ‘HOŞGÖRÜ ve UZLAŞMA’ anlayışı ne yazık ki halen toplumumuzda yerleşememiştir.
Ülkemizde sık sık yaşanan darbelerin de, kadına ve çocuğa yönelik şiddetin de, kadınların karar mekanizmalarında hala yeterince yer alamamalarının da, başlıca nedeni budur.
* * * * *
Bu nedenle, ülkemizde insan hakları ihlalleri yaşanmasın ve kadın-erkek eşitliği her alanda fiilen sağlansın istiyorsak, en başta yapacağımız şey, demokrasimize sahip çıkmak ve toplumda her alanda demokrasi kültürünü geliştirmeye çalışmak olmalıdır.
Zira "özgürlük, eşitlik, kardeşlik" gibi değerleri bir araya getirmeden demokrasiden söz edemeyiz; ve demokrasinin var olmadığı bir toplumda, insan hakları koruma altındadır diyemeyiz.
* * * * *
Bugün 73. yıl dönümünü kutladığımız İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, dünya tarihinde en ağır insan hakları ihlallerinin yaşandığı ‘İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, her bireyin özgür, eşit ve onurlu bir şekilde yaşam sürdürmesini sağlayabilmek amacıyla kabul edilmiştir;
Hiçbir ayrım gözetmeksizin hepimizin insan haklarına eşit şekilde sahip olduğunu vurgular.
Başta yaşam hakkımız olmak üzere tüm haklarımıza insan onuruna yaraşır şekilde erişmemizi hedefler.
Burada dikkatten kaçırmamız gereken şey, insan hakları ile demokrasinin ilişkisidir;
Demokrasinin insan haklarının garantörü olduğunu ve ‘hak ettiğimizden daha iyi yönetilmeyeceğimizi garanti eden sistem’ olduğunu unutmamalıyız.
Bu nedenle, barış, adalet, eşitlik, özgürlük ve insan onurunun korunmasını ve bunların güvencesi olan demokrasi mücadelesinin verilmesini var gücümüzle savunmaya devam edeceğiz.
Daha adil, daha barışçıl, daha özgür ve daha onurlu bir gelecek hepimizin hakkıdır.
* * * * *
İnanıyorum ki, hepimiz demokrasiyi yüreğimizde içselleştirdiğimizde; ülkemiz adına kurduğumuz hayaller – örneğin bu hafta Alman kabinesinde kadın-erkek Bakan sayısı eşitliği sağlandığında hissettiğimiz gibi- başka ülkelerde gerçekleştiğinde hayıflanmayacağız, derinden yaralanmayacağız;
5 Aralık yıl dönümlerini de, 10 Aralık yıl dönümlerini de hüzünle değil, coşkuyla kutlayabileceğiz.
Zira bileceğiz ki yakında, hayallerimizin kendi ülkemizde gerçekleştiği günleri de görebileceğiz…
Yürekten katılıyorum yazdıklarınıza.
Kutlarım.emeklerinize, bileğinize sağlık dilerim. Güzel işler yapıyorsunuz...