Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in katıldığı bir televizyon programında kız çocuklarını karma eğitim gerekçesiyle okula göndermek istemeyen veliler olduğundan bahisle kız okullarının açılabileceği, bunda bir sakınca olmadığı yönündeki sözleri toplumda büyük tepki yarattı.
Milli Eğitim Bakanı’nın programda karma eğitime dair soruya verdiği cevap, Türk kadınlar Konseyi Derneği olarak bizlerde de endişe yaratmıştır.
Bakan Tekin,“Milli Eğitim Bakanı olarak benim birincil hedefim ne? Kız çocuklarının okullaşmasını sağlamak. O zaman veliyi ikna etmek için biz, gerekirse kız okulları da açabilmeliyiz. Veli isterse çocuğunu kız okullarına gönderebilmeli” ifadelerini kullandı. Kız çocuklarını okula göndermeyen ailelerin ‘Ben çocuğumu erkeklerle aynı okula göndermek istemiyorum’ gerekçesini öne sürdüğünü iddia etti. Bu konuda çıkış noktasının da ‘temel hak ve hürriyetler, demokrasi ve özgürlükler’ olduğunu belirtti.
Kendi içinde dahi çelişkiler barındıran söz konusu söylem kabul edilemez.
Bu çağda ülkesinde halen eğitime erişemeyen bir milyonun üzerinde kız çocuğu olan bir milli eğitim bakanı nasıl olurda böyle bir açıklamada bulanabilir, böyle bir çözüm önerebilir? Mantıken izah edilebilir hiçbir yanı yoktur.
Bakan Tekin’e soruyoruz!
Amaç gündem değiştirmek midir? Nedir?
Bu konuyu gerçekte hiç araştırdınız mı? Bu konu hakkında yeterince bilgi sahibi misiniz?
Zira ülkemizde kız çocukları iddia ettiğiniz gerekçeyle değil, yoksulluk, ihmal, istismar, çocuk yaşta zorla evlilikler nedeniyle eğitim öğretimin dışında kalmaktadır.
Baskıcı, dayatmacı, yap boz tahtasına çevrilen ve yanlış uygulanan eğitim politikaları yüzünden eğitime erişememektedir.
Konuya vakıf olduğunuzu iddia ediyorsanız; belirttiğiniz gerekçe ile kız çocuklarını okula göndermeyen veli sayısı kaçtır? Bu konu hakkında annenin görüşü alınmış mıdır? Kaç çocuk bu nedenle eğitim hakkından mahrum kalmaktadır? Bu aileleri böyle düşünmeye iten sebepler nedir? Bu veliler kendileri eğitim hakkını kullanabilmişler midir? Karma eğitimden geçmiş ve bu eğitimi deneyimlemişler midir? Ne tür sakıncalarını görmüşlerdir?
Tüm bu verileri açıklamanız gerekiyor.
Ülkemizde bu sorunun çözümüne katkı sunabilecek on binlerce sivil toplum kuruluşu mevcuttur. İşbirliğimize, görüş ve önerilerimize açık olmanız gerekmektedir.
Zira dünyada -bir kaç istisna hariç- tüm ülkelerde karma eğitim uygulanırken ve tüm bilimsel veriler karma eğitimin daha çağdaş, daha başarılı sonuçlar ortaya koyduğunu gösterirken o velilerimiz niçin böyle istiyorlar, anlamak isteriz. Bu hususta bir araştırma yapılmış mıdır? Acaba bu düşünce, kendi özgür iradelerinin bir sonucu mudur? Yoksa empoze edilen bir ideolojinin, toplumda oluşturulan korku ikliminin yahut itaat kültürünün bir sonucu mudur?
Kız çocuklarını erkeklerle aynı okula göndermek istemeyen velilerin istediği yapılacaksa, toplumda kız çocuklarını çocuk yaşta evlendirmek isteyen veya boşanmak istedi yahut miras hakkını istedi diye kız çocuklarını ve kadınları öldüren kişiler var. O halde bu hakları da mı kadınların ve kız çocuklarının ellerinden almak gerekiyor.
Keza toplumda kız çocuklarını ve kadınları işe girmek istedi veya nafaka istedi diye öldürenler var. O halde bu hakları da mı kadınların ve kız çocuklarının ellerinden almak gerekiyor.
Sayın Bakan toplumsal sorunlar böyle bir mantıkla çözülebilir mi ? Söyleminizdeki çelişkilerin farkında mısınız?
Bu bir çözüm değildir; düpedüz toplumu siyasi ideolojiniz doğrultusunda dizayn etme çabasıdır.
Üstelik bu çaba sadece sizinle de sınırlı değildir, sizinki de ilk değildir. MEB yıllardır bilimsel verilere ve çağın gereklerine göre değil, mensubu olduğunuz siyasi partinin ideolojisine göre eğitim politikaları belirlemektedir.
Kamuoyunun önüne ikide bir aynı konu getirilmekte, topluma ha bire! yoklama çekilmektedir. Bizler bu yoklamaya daha önce olduğu gibi, bu kez de ‘avazımız çıktığınca hayır!’ diyoruz, sonsuza dek de hayır! diyeceğiz.
MEB’in yapılanmasında ısrarla sürdürülen bu cinsiyetçi yaklaşımdan vazgeçilmelidir. Laik, demokratik ve çağdaş bir toplumun en önemli göstergelerinden biri olan karma eğitim sisteminin bakanlığınızca tartışmaya açılması kabul edilemez. Pozitif ayrımcılık uygulamalarını hayata geçirmekle ve toplumsal cinsiyet eşitliği eğitimi vermekle görevli olan bakanlığınızın kız çocuklarını ikincil konuma düşürecek bu söylemlerini şiddetle kınıyoruz.
Bu tür söylemlerden cesaret alan bazı kişiler, aşağıda (ek-1) sunulan belgede görüleceği üzere (muhtar-dernek başkanı); kına, düğün ve asker uğurlamalarında bir arada eğlenmek 'dinen uygun değildir' diyerek kadınlara yasaklar koymaya kalkışmakta, böyle bir yetkileri olduğu zannına kapılmaktadır.
Bu tür ayrımcı tutum ve söylemler toplumun huzurunu kaçırmakta, adalet duygusunu zedelemekte, toplumsal dayanışma ruhuna zarar vermekte ve Anayasayı ihlal etmektedir. Bu gidişat sadece kız çocukları ve kadınlar yönünden değil, ülkemizin geleceği açısından da endişe vericidir.
Bizim dinimiz hiçbir vakit kadınları toplumun dışına itmemiş, kadınların erkeklerden geri kalmasını talep etmemiştir. Tam tersi kadın ve erkeğe insanlığı birlikte oluşturma sorumluluğu yüklemiştir.
Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün belirttiği gibi, ’İnsan topluluğu kadın ve erkek denilen iki cins insandan mürekkeptir. Kabil midir ki, bu kütlenin bir parçasını ilerletelim, ötekini ihmal edelim de kütlenin bütünlüğü ilerleyebilsin? Mümkün müdür ki, bir cismin yarısı toprağa zincirlerle bağlı kaldıkça öteki kısmı göklere yükselebilsin?’
Dünyaya baktığımızda da, ekonomik büyümeyi ve sürdürülebilir kalkınmayı sağlayamamış ve bunun temel faktörü olan kadın emeğinin önemini idrak edememiş hiçbir ülkede refaha ulaşılamadığını görmekteyiz. Hedefiniz kız çocuklarının okullaşmasını sağlamak ve sürdürülebilir bir kalkınmayı başarmaksa, kadınları ve kız çocuklarını ekonomik ve toplumsal alanın dışına itecek hiçbir şeye müsaade etmemelisiniz.
Ülkemizde kadınların halen yüzde 72’si ekonomik hayata dahil olamıyor, 20 milyon kadın yaşamını bir başkasına bağımlı olarak devam ettirmek zorunda kalıyor. Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) tarafından 2019’da yayınlanan rapor, kadınların iş gücüne katılım oranının en düşük olduğu ülkenin Türkiye olduğunu göstermektedir. IMF (2015) raporu da, kadınları çalışma alanına dahil edemediğimiz için ülkemizin yıllık yüzde 25 ekonomik kayba uğradığını ortaya koymaktadır.
Daha da vahimi, OECD raporuna göre Türkiye'de kadınların iş gücüne katılım oranı 1990 yılında yüzde 34,2 iken, 2017 yılında yüzde 33,6’ya düşmüştür. TÜİK verilerine göre bu oran 2021’de daha da gerileyerek yüzde 32,8’e düşmüştür.
Cinsiyet eşitsizliği endeksi sıralamasında da, 2019 yılına göre Türkiye 2020 yılında 3 basamak gerileyerek 133. sıraya düşmüştür. Son iki yılda ise, çok daha hızlı şekilde geriye giderek 124. sıraya düşmüştür.
Salt bu veriler dahi gösteriyor ki, ülkemizde kadınlar ve kız çocukları toplumsal ve ekonomik alanın dışına her geçen gün daha çok itilmektedir.
Dolayısıyla bir bakan olarak size düşen, kız ve erkek çocuklarını ayrıştırmak, kız çocuklarını toplumsal alanın dışına itecek bir eğitim sistemini topluma empoze etmek değildir; kız ve erkek çocuklarımızın -aile ve akraba ortamında olduğu gibi- omuz omuza çalışabileceği, birlikte üretebileceği, ekonomik ve toplumsal alana dahil olabileceği kaliteli bir eğitim sistemi inşa etmektir.
Öte yandan mantıksız söylemlerinizi özgürlükçülüğünüze, demokrasiye, temel hak ve hürriyetlere dayandırmanızda, büyük bir çelişkidir:
Kız çocuklarını, temel haklar konusunda ailenin inisiyatifine mahkum etmenin neresi özgürlükçülüktür?
Neresi demokrasidir?
Neresi temel hak ve hürriyetlerin korunmasıdır?
Halkımızın, siyasilerin kendi kız çocuklarına gelince, üniversite okusun, uzmanlık yapsın, doktora yapsın, en güzel meslekleri icra etsin; vatandaşın kız çocuğuna gelince ‘15 yaşında cinsel olgunluğa ulaştıktan sonra evlendirilip mutlu mesut yuvalar kurmalarında sakınca yoktur’ gibi söylemlerine karnı toktur, tahammülü de yoktur!
Netice olarak, bu ülkenin en önemli bakanlıklarından birinin başında oturduğunuzu, görev ve sorumluluğunuzun bilincinde olmanızı, ülkemizin geleceği olan çocuklarımızın geleceği ile ilgili düşüncelerinizi bilimsel verilere dayandırmanız gerektiğini tarafınıza hatırlatırız.
Şunu da belirtmek isteriz ki, sadece eğitim hakkı değil, kadın-erkek eşitliği de temel bir haktır. Ve bu haklar sadece taraf olduğumuz uluslararası sözleşmelerle değil, bakanlığını icra ettiğiniz ‘Toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devleti’ olan Türkiye Cumhuriyetinin Anayasası ile teminat altındadır.
İmzacısı olduğumuz BM Çocuk Hakları Sözleşmesi'nin genel ilkelerinden olan ‘Çocuğun Yüksek Yararı ilkesi’ de, çocuk hukukunun en temel ilkesidir. Bir milli eğitim bakanı olarak bilmelisiniz ki, bu ilkeyi düzenleyen Sözleşmenin 3. Md.’sine göre; çocuğu ilgilendiren her durumda ve her kararda çocuk için en iyi çözüm ne ise, mutlaka o tercih edilir ve edilmelidir.
Dolayısıyla her ne ad adı altında olursa olsun, ‘çocuğun yüksek yararı göz ardı edilemez; çocuklar, temel hakları konusunda ailenin inisiyatifine veya zihniyetine terk edilemez.
Size önerimiz, ivedilikle devlet okullarının sayısını artırmanız, baskıcı ve dayatmacı eğitim anlayışından, 4+4+4 sisteminden vazgeçmeniz, özel eğitim alanlarında çok sıkı denetim kuralları getirmeniz, belirttiğiniz zihniyete sahip velilerin bulunduğu yerlerde de; anayasamıza, taraf olduğumuz uluslararası sözleşmelere, bilimsel verilere ve çağa uygun zihniyet dönüşümünü sağlayacak ‘Ana-Baba Kursları’ açmanız ve yaygınlaştırmanız olacaktır.
Öte yandan mevzuatımıza göre, çocuğunu okula göndermeyen velilere günlük 15 TL para cezası ve 5 yıla kadar hapis cezası uygulanması gerekmektedir. Velileri ikna etmek için ‘kız okulları’ açmayı düşünmek yerine, bu yaptırımları etkin şekilde nasıl uygulatacağınızı düşünmelisiniz. Okula gönderilmeyen 1 milyonun üzerinde kız çocuğu olduğunu dikkate alırsanız böylece; hukuka uygun şekilde hem velileri ikna etmiş olursunuz hem de ülkemizin yerle bir olan ekonomisine katkıda bulunmuş olursunuz.
Unutulmamalıdır ki;
‘Eğitim karanlıktan aydınlığa doğru harekettir; (velilerin zihniyetine değil) öğrencilere saygıyla başlar.’