‘Utanç Listesi’ başlıklı bir önceki yazımda; ‘2020/Temmuz ayı Kadın Cinayetleri Listesi’ni yayınlayarak topluma seslenmiş, bir ayda 35 kadının katledildiğini gösterir bu kara liste karşısında ruhunda infial hisseden tüm vatandaşlarımızı kadına yönelik şiddete karşı, yasal, sosyolojik, psikolojik, maddi ve manevi toplumsal tedbirleri almaya davet etmiştim. Öncelikle bu konuda güzel gelişmeler olduğunu belirtmek isterim;
Söz konusu çağrıma, şuan Amerika da eğitim gören bazı akademisyenlerimiz dahil bir çok vatandaşımızdan cevap geldi. Yayınlamış olduğumuz kara listenin alarm verici nitelikte olduğunu, kadına yönelik şiddetin boyutunu gösterir bu tablo karşısında büyük rahatsızlık duyduklarını ve kendilerinin de bir şeyler yapmak istediklerini ifade ettiler. Neler yapabilecekleri yönünde fikir alışverişinde bulunduk.
Arayanlardan biri de eski Emniyet Genel Müdür Yardımcılarımızdan Feyzullah Arslan’dı. Sayın Arslan da bu utanç listesi karşısında duyduğu rahatsızlığı belirterek bu konuda bir an evvel kalıcı ve köklü önlemler alınması ve çözümler getirilmesi gerektiğini ifade etti.
Tecrübeleriyle mücadelemize büyük katkı sunacağını düşündüğümden bu fırsatla kendisine, başkanlığını yürütmekte olduğum Türk kadınlar Konseyi Derneği Adana Şubesi tarafından kurulmuş olan ‘Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Komisyonu’nun Başkanlığı görevini teklif ettim. İnsani duyarlılığını ortaya koyarak ‘Ülkemiz ve kadınlarımız adına yapabileceğim bir şey varsa kaçınmam mümkün değil’ dedi ve kabul etti. Bizleri kırmadığı ve mücadelemize katkı sunmayı kabul ettiği için Sayın Feyzullah Arslan’a ve çağrıma ses veren tüm vatandaşlarımıza teşekkür ediyorum. Sayelerinde bugün dünden daha ümitvarım.
Feyzullah Arslan, toplumsal sorunlara dikkat çekmek amacıyla yazmış olduğu kitaplarıyla, erken yaşta evlendirilen kız çocukları ile ilgili ve uyuşturucu madde bağımlısı çocuklarla ilgili yazmış olduğu tiyatro oyunlarıyla tanınan, birçok şehrimizde İl Emniyet Müdürlüğü yapmış, emniyet teşkilatı içerisinde hemen hemen her kadroda görev almış, kadına yönelik şiddetin her türünü mesleği dolayısıyla yakınen görmüş, bu konuda engin tecrübeleriyle ve toplumsal duyarlılığıyla bilinen isimlerden biridir.
Bu nedenle ‘Toplum Kürsüsü’nde ilk konuğum olarak kendisine yer vermemin uygun olacağını düşündüm ve Sayın ARSLAN’a, kadına yönelik şiddet konusundaki görüşlerini sordum;
Feyzullah Arslan: Kadına yönelik şiddet dünyanın her yerinde yüzyıllardır süregelen bir durum. Son yıllarda hem kadına hem de tüm canlılara karşı küresel bazda şiddet eğilimi arttı. Kadına yönelik şiddetin ülkemizde ulaştığı boyut ise, ne yazık ki yayınlamış olduğunuz kara listeyle alenen ortada. Belirttiğiniz gibi bu bir insan hakkı ihlalidir; bu konuda duyarlı bir davranış göstererek bu kürsüyü kurmanızdan ve toplumsal farkındalık yaratmanızdan dolayı sizi kutluyorum. Açıklamalarınızı ilgiyle takip ediyorum. Eşitlikçi, demokratik, objektif ve toplumu birleştirici tavrınızla mücadelenizde başarılı olacağınıza inanıyorum. Bu konuda katkı sunmaya gönüllü olduğumu da belirtmek isterim.
Teşekkür ediyorum, ülkemizde bu mücadeleye emek veren bir çok kişi, kurum ve kuruluş var, umarım bizlerde sorunun çözümüne etkin katkılar sunabiliriz. Ancak daha gidilecek çok yolumuz var, zor ve meşakkatli bir yoldayız. Bu konuda toplumun tüm kesimlerinin birlikte hareket etmesi gerektiğine inanıyorum ve binlerce şiddet vakası görmüş bir emniyet mensubu olarak size öncelikle kadına yönelik şiddetin başlıca nedenini sormak istiyorum.
Feyzullah Arslan: Haklısınız, kadına yönelik şiddet, çok boyutlu ve önemli bir sorun ve ortadan kaldırmak ancak toplumun tüm kesimlerinin kararlı mücadelesiyle mümkün olabilir. Bana göre kadına yönelik şiddetin başlıca nedeni ise, toplumumuzda halen kadının kendi kararlarını verebilecek bir birey olduğunun kabul edilmemesi ve güçsüz olarak görülmesidir.
Bildiğiniz üzere, kadının insan haklarına ilişkin ilk yazılı belge 1791 tarihli “Yurttaş ve Kadın Hakları Beyannamesidir.” 1789 Fransız devriminin ardından kadınlar anılan beyannamenin kendileri açısından eşit haklar getirmediğini fark ettiler ve “kadınlar suç işlediklerinde yurttaş olarak giyotine gönderiliyorsa, yurttaş olarak kürsüye çıkma, siyaset yapma hakları da olmalıdır” dediler. Ancak, Mahkemeler; “kadınların doğasına aykırı talepte bulundukları, bu nedenle giyotinle cezalandırıldıkları, bunun diğer kadınlara da ders olması gerektiği..” şeklinde kararlar verdi. Fransa’da hakları uğruna can veren kadınlar, siyasi haklarını, seçme ve seçilme haklarını ancak 1945 yılında elde edebildiler.
Yeri gelmişken kadın hakları açısından Türkiye’nin dünyada özel bir yeri olduğunu ifade etmek isterim. Mustafa Kemal ATATÜRK’ün önderliğinde yapılan devrimlerle, ülkemizde kadınlara eşit yurttaşlık hakları birçok ülkeden önce 1926 yılında Medeni Kanun ile, seçme ve seçilme hakkı da 1934 yılında Anayasada yapılan değişiklikle verilmiştir. Ancak, bu başlangıç daha sonraki yıllarda devam ettirilememiş olduğundan günümüzde İstanbul Sözleşmesi gibi uluslararası sözleşmelerin onaylanmasının ve uygulanmasının önemli olduğu düşünüyorum.
Feyzullah Arslan: Fikrinize katılıyorum ancak son yıllarda bu konuda güzel çalışmalar yapılmakta. Şuan Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü; 6284 sayılı ‘’Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanunla’’ kadına karşı ayrımcılığı önleme, kadın haklarını koruma, kadınların toplumsal yaşamın her alanında hak ve fırsatlara eşit olarak erişimlerini sağlama ve şiddetle mücadele alanlarında yoğun çalışmalar sürdürmektedir.
Ancak buna rağmen halen toplumun her kesiminde kadın; eğitim, yaş, sosyoekonomik durum fark etmeksizin sadece fiziksel olarak değil, psikolojik, ekonomik, cinsel olarak da maalesef şiddete maruz kalmaktadır.
Evet, bu çalışmalar umut verici ancak yeterli değil. Zira kadına yönelik şiddetin boyutuna baktığımızda bu durumu çok daha etkin ve bütüncül bir yaklaşımla ele almamız gerektiği anlaşılıyor.
Çoğu vaka medyaya yansımasa da, herkes tarafından duyulmasa da aslında toplumun büyük kesimi olayın vehametinin farkında.
Ülkemizde kadınlarımız artık sokağa çıkmaya korkuyor;
Metropoll Araştırma Şirketi’nin “Türkiye’de Kadın Araştırması” anketi sonuçları da bunu gösterir nitelikte; 2020 yılı anket sonuçlarına göre, kadınların sadece yüzde 55’i gündüz sokağa çıktıklarında kendilerini güvende hissediyor, bu oran gece sokağa çıktıklarında yüzde 23’e düşüyor.
Burada şunu soruyu sormak isterim, şiddete maruz kalındığında ya da tanık olunduğunda sizce ne yapılmalıdır?
Feyzullah Arslan: Bu konuda öncelikle hiçbir şiddet olayını normalize etmemek veya üstünü örtmeye çalışmamak gerektiğini belirtmek isterim.
Valilik/ Kaymakamlık
Polis/ Jandarma Karakolu
Adli Makamlar
Aile, Çalışma ve Sos. Hiz. İl Müd./Şiddet Önleme ve İzleme Merkezleri
Sağlık Kuruluşları
Acil Telefon Hatları(155,156,183,112)
KADES Uygulaması ile yardıma ulaşılabilir.
Emniyet teşkilatındaki tecrübelerinize dayanarak şiddetin en sık görüldüğü sosyal ortamların ve ilişkilerin hangileri olduğunu söyleyebilirsiniz?
Feyzullah Arslan: Geleneksel kadın erkek rollerinin benimsendiği, kadının rolünün ikincil kabul edildiği ailelerde ve ilişkilerde, eğitim ve öğretim düzeyi düşük, yoksul, sosyoekonomik düzeyi düşük ailelerde ve ilişkilerde diyebilirim.
Ancak, işsizlik durumlarında, erken yaşta yapılan evliliklerde, ailenin onayını almadan (kaçarak) yapılan evliliklerde, sosyal medya üzerinden kurulan ilişkilerde, kök ailesinde şiddet görmüş ve şiddete tanık olmuş kişilerde, özellikle toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin bariz olduğu kesimlerde şiddet vakasını daha sık gördüğümüzü söyleyebilirim.
Yapılan araştırma sonuçlarına göre de, kadına yönelik şiddetin temelinde toplumsal cinsiyet eşitsizliği yattığı söylenmektedir. Emniyet teşkilatı içerisinde görmüş olduğunuz vakalar ve anlatımlarınızda bu tezi doğrular nitelikte.
Tarihsel süreçte, toplumun kadına ve erkeğe yüklediği roller ve davranışlar üzerinde bir eşitsizlik durumu oluştuğu hepimizin gördüğü ve bildiği bir olgudur. Oluşan bu toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin kendini ayrımcılık olarak gösterdiği ve şiddeti doğurduğu hususu ise, mesleki olarak sık sık gördüğümüz bir durumdur.
Feyzullah Arslan: Evet, belirtmek isterim ki şiddetin de aynı zamanda ayrımcılığı pekiştiren ve her defasında yeniden üreten sonuçları vardır. Bu nedenle fail ve mağdur arasında çoğu olayda bir kısır döngü oluştuğunu, bu düzeltilemediği için cinayet işlenmiş olduğunu görürüz. Genel olarak cinayet vakaları durup dururken işlenmez, adli vakaları araştırdığımızda fail ve mağduru daha öncesinde o sonuca götüren bir çok olaylar silsilesi olduğunu görürüz.
Toplum olarak ne yazık ki sınırlarımızı çok bilmiyoruz. Kavgayı sohbete çevirebildiğimiz gibi sohbeti de her an kavgaya dönüştürebiliyoruz. Kendimizi ifade edemediğimizde veya üstünlük kurmak istediğimizde hemen şiddete başvuruyoruz oysa şiddetin her türlüsü yanlıştır.
Kadın birlikte olduğu erkeğin şiddete meyilli olduğunu gördüğünde dahi, çoğu kez kararlarına müdahale edildiğinden toplumun ve aile bireylerinin etkisiyle ilişkiyi devam ettirmeye çalışıyor. İlişki ilerledikçe ortaya çıkan sorunlar artıyor ve şiddetin dozu gittikçe büyüyor. Bu nedenle, şiddetin hiçbir şeklini ve boyutunu normalize etmemek gerekiyor.
Peki sizce kadına yönelik şiddeti önlemek için neler yapılabilir?
Feyzullah Arslan: Örneğin aile içinde çocuklara toplumda cinsiyet eşitliği algısı kazandırılmalıdır.
Kız ve erkek çocuklar arasında eşitlikçi algının oluşturulması, eğitimde fırsat eşitliğinin sağlanması, ailede başlayarak okulda, medyada devam ettirilmesi önemlidir. Toplumsal cinsiyet eşitliği farkındalığı oluşturulmasında ve geliştirilmesinde bilinçli anne ve babalar kadar, öğretmenler de önemli bir role sahiptir.
Ailede erkek çocuğun şiddete yönelik davranışları desteklenirken, kız çocuklarının şiddeti kabullenmesine yönelik telkinler verilmektedir, ki bu tamamen yanlıştır. Toplumun genelinde yaygın olan “erkek işi” ve “kadın işi” gibi yargıların kırılması adına aile ve okul ortamında eşitlikçi davranışların geliştirilmesi önemlidir.
Çocukluk döneminde sürekli şiddet görerek, baskıcı ve koruyucu aile yapısı içinde yetişen çocuk, şiddeti normal görmekte ve güçlünün zayıfa şiddet uygulamasını içselleştirmekte, şiddeti iletişim yöntemi haline getirmektedir. Adeta erkek uygular, kadın da bunu kabullenir mantığı ile yetişmektedir.
Ayrıca, erken yaşta ve zorla evliliklerin önüne geçilmelidir.
Şiddete vakıf olan kişiler, kurum ve kuruluşlar, emniyet mensupları olayın önemini göz ardı etmemelidir.
Hukuki düzenlemelerle; kadına, çocuğa, yaşlıya, hayvana şiddete, tacize, tecavüze verilen cezalarda, hafifletici sebeplerin işletilmeden verilmesi sağlanmalıdır.
Özetle, yasa ve kurallar günlük hayata aktarılarak, toplumda kadının birey olduğu, kararına ve iradesine saygı duymak gerektiği bilinci ve farkındalığı oluşturulup eşitlikçi zihniyet dönüşümü sağlanarak, erken yaşlardan itibaren çocuklara öfke kontrolü öğretilerek ve tüm canlılara karşı sevgi ve merhamet duygusu aşılanarak kadına yönelik şiddet önlenebilir diyebilir miyiz?
Feyzullah Arslan: Evet diyebiliriz, sonuç olarak kadına yönelik şiddetle mücadele kapsamında; erkeğin artık kadına saygı duymayı öğrenmesi gerektiğini, kadının da her alanda güçlenmesi gerektiğini belirtmek isterim;
Erkek vatandaşlarımıza sevgili Peygamberimiz HZ. MUHAMMED(S.A.V)’ın sözünü;
“Allah sizden; kadınlara karşı iyi ve hayırlı olmanızı ister; çünkü onlar, sizin analarınız, kızlarınız veya teyzelerinizdir."
Kadın ve erkek tüm vatandaşlarımıza da ulu önderimiz Mustafa Kemal ATATÜRK’ün sözünü hatırlatmak isterim;
‘’Ey kahraman Türk kadını! Sen yerde sürünmeye değil, omuzlar üstünde yükselmeye layıksın.’’ …
Dünyayı kadınların gözüyle görebilsek; her şey daha güzel ve insanlar daha mutlu olurdu....
Eski Emniyet Genel Müdür Yardımcısı Feyzullah Arslan, en üst düzey emniyet mensubu gözüyle yazarımız
Av.Meryem Türktekin’e kadına yönelik şiddeti ve çözüm önerilerini anlattı.
Yerinde olmuş umarım toplumda güçlü bir etki uyandırabilirsiniz.
Böyle insanların etkin rollerde olması umut verici
Bu kürsüyü çok tuttum..
Tüm avukatlar böyle olsa