AK Parti serüvenini anlatmaya çalıştığım “Göçün ve Kentin İktidarı” adlı 450 sahifelik kitabımda vardığım sonuç, bugün karşılaştığımız durumun resmidir.
Bu satırların yazarı AK Parti’yi son üç-dört aydır eleştiriyor değildir, ilk kuruluşunda düğmenin yanlış iliklendiğini, sonuna kadar da yanlışın süreceğini yazdı, anlatmaya çalıştı.
Türkiye’nin “zahirde demokrat, zamirde otokrat” rejim-içi çatışmaları sürüp giderken -bildik devlet babadan kalma usullerle bir kere daha kendini restore etmektedir- İslamcılık, kaldığı yerden yoluna devam edebilir mi? Bu sorunun cevabı bugün her zamankinden çok daha hayati önem taşımaktadır.
Benim şahsi değerlendirmeme göre 19. yüzyılın ikinci yarısında şekillenen İslamcılık -Türkiye bağlamında- iki kere “fetret dönemi”ne girdi. Biri 1924-1950 arası dönem, diğeri 2002-2014 arası dönem. İlki çeyrek asır sürdü, ikincisi eğer İslamcılık kendini ciddi bir restorasyona tabi tutmayacak olursa ilkinden daha uzun sürebilir. İslami temel varsayımlara ait olmayan bir iktidarın beyinlere saldığı narkoz, kendini hükmetme/yönetme makamında görme zehabı ve sağladığı avantaj ve nimetler ikinci fetret dönemini 50 sene uzatabilir. Burada sözünü ettiğim restorasyonun ağırlıklı olarak “devlet ve iktidar” merkezli yapılması gerekir.
İlk Nesil İslamcılar (1850-1924), kuruluş ideolojisi İslam kabul ettikleri Osmanlı devletini “kurtarma” mücadelesini veriyorlardı. İkinci Nesil İslamcılar (1950-2000) “yeni bir devlet” kurmayı hedeflemişlerdi. İlk İslamcılar -özellikle II. Meşrutiyet sonrası versiyonları-, geleneksel Osmanlı devleti ile modern ulus devlet arasında ara dönemde İttihatçıların marifetiyle bir izdivaç yapıldığını, kurtarmaya çalıştıkları devletin hakikatte ne Osmanlı ne modern hüviyette olduğunu yeterince fark edemediler. Onların mirasını devralan İkinci Nesil İslamcılar bu genetiğiyle oynanmış devlet düşüncesini alıp bir “İslam devleti” kurabileceklerini zannettiler.
Bu satırların yazarı referans alınan bu devletin genetiğiyle oynanmış olduğunu, İslami ideallere; hedeflenen adalete ve ahlaki hayatın tesisine asla hizmet edemeyeceğini pek erken sayılabilecek bir zamanda fark etti; mesaisinin kısm-ı azamisini “modern ulus devlet ve modernleşme” konularına hasretme lüzumunu hissetti. Ne var ki Mısır’da İhvan’ın 1950 sonrası siyasi görüşte karar kılması, Pakistan İslam Cumhuriyeti tecrübesinin kritik edilmemesi, İmam Humeyni’nin vefatından sonra Rafsancani ve Hatemi döneminin ağır basması ile Türkiye’de Milli Görüş’ün yürüttüğü siyasi mücadelenin bu yöndeki kritiklere iltifat etmemesi yanlış zeminde ve maksadın ruhuna aykırı vasıta ile yol alınmasına sebep oldu.
Belirtmek gerekir ki İslam referanslı siyasetten uzak durup ağırlıklı olarak sosyal faaliyetlere yönelen cemaat ve gruplar da bu konuda en ufak bir gayret göstermediler, “Biz siyasetle uğraşmıyoruz” diye kamusal ve toplumsal karar alma mekanizmalarını ve süreçleri laik partilere bıraktılar, ancak son zamanlarda bunun çıkar yol olmadığını anlayıp devlet ve iktidar üzerinde imal-i fikr etmeye başladılar; biz de sosyolojinin bir parçasıyız siyasette sözümüz olmalı deyince kıyamet koptu. Bu Osmanlı-modern izdivacın çocuğu devlet “şerik” kabul etmez.
Üçüncü Nesil İslamcılardan beklenen “devleti kurtarma veya devlet kurma” değildi; “devleti ve iktidarı yeniden tanımlama, dönüştürme” çabasına girmeleri; hem toplumsal değişim hem küresel yeni politik kültürdeki gelişmeleri göz önüne alarak yeni bir siyaset felsefesi geliştirmeleriydi. 1998’de “İslami hareketin devlet talebi yok” (Aksiyon Dergisi) derken “devlet görüşleri yok veya devletten talepleri yok” demiyor, aksine ilki iki neslin iyi sonuç vermeyen tecrübelerine atıfta bulunarak İslamcıların “yeni bir devlet ve iktidar” tanımı yapmaları gerektiğine işaret ediyordum.
Şimdi yapılması gereken bu badireyi en az hasarla atlatmaya çalışırken siyasi, sosyal ve fikri İslami grupların tamamının, diğer toplumsal gruplarla diyalog kurarak; yeni bir iktidarın ne olması gerektiği, hukuk devletinin ne olduğu; bir sosyal sözleşme akdetmenin yolunun nereden geçtiği üzerinde düşünmek, konuşmak ve ortak bir zeminde buluşmak olmalıdır.
(24 Şubat 2014 tarihinde zaman.com.tr'den alınmıştır)
Yorumlar
Kalan Karakter: