Sayın Mustafa Kibar, geçtiğimiz Ağustos ayının 6 sın da Çukurova üniversitesindeki Rektörlük görevine başladı. Biz de 2 hafta sonra yani 20 Ağustos da Sayın Rektörle kamu adına, kamuyu bilgilendirmeye yönelik bir randevu talebinde bulunduk. Rektörlük özel kalemi ya da basın bürosu Sayın Rektörün çok yoğun olduğunu ve şu an talebimizin karşılanamayacağını ve ileriki günlerde bana döneceklerini bildirdiler. 20 Ağustosun üzerinden bir 20 gün daha geçti ancak bize bir türlü dönülemedi yani herhangi bir geri bildirimde bulunulmadı.
Daha sonra biz birkaç kez randevu talebimizi yineledik ve her defasında da aldığımız klişeleşmiş yanıt şu oldu… “şu aşamada randevu için bir gün belirleme şansımız yok.” Açıkçası bendeniz fakiri adam yerine koyup, kale almadılar.
Nihayet geçtiğimiz günlerde bize lütfedip, ihsan ve kerem’de bulunup, gönlümüzü şaduman ettiler (!) ve 27 Eylül saat 17.30 için randevu verdiler. Biz o gün randevu saatinden 10 dakika önce rektörlük özel kaleme gittik ve Sayın Kibar’la görüşebilmek için beklemeye başladık. Bu arada Sayın Kibarla görüşebilmek için yaklaşık 10 kişi daha özel kalemde beklerken sayın rektörde içeride aziz misafirlerini ağırlamakla meşguldü(!)
Yaz mevsiminin sarı sıcak artçılarının bu denli hüküm ferma olduğu ve fenomen konseptini arsızca devam ettirdiği bu günlerde rektörlük makam odasının koridorları ve özel kalem bekleme bölümü takım elbiseli kravatlı beyefendi beyzadelerle şık çantalı, yüksek topuklu narin, zarif hanımefendiler tarafından adeta işgal edilmiş gibiydi. Bu beyefendi beyzadelerle narin hanımefendiler “Telli Baba Türbesi”ni affedersiniz değerli okurlar kalemim sürçtü(!) Sayın Mustafa Kibar’ı ziyaret etmek için sıranın kendilerine gelmesini bekliyorlardı.
Bu arada özel kalem bekleme bölümünde, açık kül rengi mevsim şartlarına uygun takım elbise giymiş kravatlı bir beyefendi beyzade cep telefonu ile konuşuyor ve sürekli olarak sayın valiyi (adana valisi) mehd-ü sena edip “sidreye ref ediyordu.” Değerli beyzademiz telefonla konuşmayı bıraktığında da devamlı olarak bizim parti, bizim parti deyip iktidar partisine intisap eden ayrıcalıklı bir müntesip olduğunu gururla ifşa ediyordu. Bir başka beyefendi hazretleri de yanında ki beyzadeye Hatay’dan geldiğini sayın adalet bakanına çok yakın biri olduğunu ve sayın rektöre hayırlı olsun ziyaretine geldiğini gururla anlatıyordu.
Şimdilerde yükselen yeni trend, Ak Parti müntesibi olmak ya, baksanıza Sayın Başbakana ima yolu ile de olsa gönderme yapıp firavunlaştılar diyen milli görüşün sadık bir evladı(!) Sayın Numan Kurtulmuş bile cephe değiştirip üstelik partisini çöpe atma, arkadaşlarını satma pahasına kervana katıldı ve 2023 trenine geçte olsa binmeyi başardı. Vay be ne günlere kaldık ey gazi hünkâr. Bu arada ben, özel kaleme saatin 17.30 olduğunu ve sıranın bende olduğunu hatırlattım ve bu hatırlatmanın üzerinden tam 55 dakika geçtikten sonra daha fazla bekleyemeyeceğimi söyleyerek gazeteye dönmek üzere oradan ayrıldım.
Rektörlük binasını tam terk etmek üzere iken rektörlük özel kalem bana telefon açtı ve İsmail Bey, Rektör bey sizi bekliyor siz ayrılmışsınız dediğinde, ben… tam 55 dakika fazladan beklediğimi ve Sayın Rektörün kapısının uşağı olmadığımızı belirttim, bunun üzerine özel kalem bana İsmail bey, Sayın Rektörümüz sizinle görüşmek istiyor deyince ben, Sayın Kibar’la görüşmek istemediğimi söyleyerek konuşmayı sona erdirdim.
56 gündür hâlâ devam eden ve ne zaman da son bulacağı belli olmayan ucu açık hoş geldin, hoş bulduk ziyaretleri ve bu bedevi görüntüyü disiplinize edemeyip makam odasını “Telli Baba Türbesi” ne dönüştüren bir rektör. Sayın Kibar, göreve geldiği ilk günlerde üniversitemizi Türkiye genelinde ilk 10’a sokacağız ve bizimle birlikte üniversitede bir ayrımcılık olmayacak, sevgi, barış ve huzuru yeniden tesis edeceğiz, buyurmuştu(!)
Bir randevu trafiğini disiplinize edemeyip ona bir sistematik kazandıramayan bir rektör size üniversitemiz bizim yönetimimizde Türkiye genelinde ilk 10 da yer alacak, bizimle birlikte üniversitede bir ayrımcılık olmayacak, sevgi, barış ve huzuru yeniden tesis edeceğiz derse bu size inandırıcı gelir mi bana gelmez. Çünkü daha bir randevu trafiğinin sistematiğini kurup ona bir standart kazandıramayan rektör, üniversite için ilk 10 ve kurum içi hak, adalet, hukuksal eşitlik ve meritokrasi’yi (yükselmede liyakat) nasıl hangi argüman, veri, done, parametre ve liderlik özellikleri üzerinden tahakkuk ettirebilecek.
Hocam, birbirleriyle savaşmak üzere olan 2 ordu var. Bu ordulardan birinin askerlerinin tamamı tavşanlardan oluşmuş liderleri ise bir “Aslan”, Diğer ordunun askerlerinin tamamı da aslanlardan oluşmuş liderleri ise bir “Tavşan”. Bu iki ordudan hangisi tavşanlar ordusu mu yoksa aslanlar ordusu mu savaşı kazanır dersiniz. Tabi ki tavşanlar ordusu savaşı kazanır çünkü bu ordunun bir komutanı, bir lideri var. Bu satırların yazarının bu noktada sayın rektöre olan inanç ve güveni ışık hızıyla sıfır noktasına inmiş ve sayın Kibar, “Uygulamalı Lider Yönetici” dersinden yüz üzerinden sıfır alarak sınıfta kalmıştır.
Bizim gibi fikren, ilmen ve düşünce bazlı, yüksek ahlak ve erdeme sahip gelişmiş bireyler yetiştiremeyen milletlerin tercih ettikleri pozisyon ya da talep oldukları yurttaşlık biçimi makam ve mevkileri yüceltip “sidreye ref etme” ve gücü elinde tutana tapma şeklindedir. Bu ülkemizin bir gerçeğidir daha da acı olan bu gerçeğin bu gün hala bu topraklar üzerinde yükselen bir trendle makes bulabilmesidir.
Sayın Kibar…
Harvard Üniversitesinin Rektörü değiştiğinde Boston’lular (ABD) bala üşüşen karıncalar gibi rektörün üzerine üşüşürler mi? ya da Yale Üniversitesinin Rektörü değiştiğinde New Haven’lılar (ABD) rektörü çembere alıp ümüğünü sıkarlar mı? veya Oxford Üniversitesinin başına yeni bir rektör atandığında Oxford’lular (İngiltere) yatağı yorganı toplayıp mitili rektörlük makamının kapısının önüne atarlar mı?
Hocam, sizin muhteşem bir akademik kariyeriniz ve derin bir mesleki formasyonunuz olabilir bu noktada başımızın üzerinde yeriniz vardır, biz bu konunun yani mesleki formasyonunuzun “nadan”ı yız. Biz 56 gündür görevde olup ta hâlâ bir randevu trafiğini yönetemeyen ona bir sistematik kazandıramayan, makam odası “Telli Baba Yatırı” na dönen bir rektör nasıl olurda Çukurova üniversitesini önümüzdeki 4 yıl içinde memleketin en itibarlı 10 üniversitesinden biri yapar diye soruyoruz, derdimiz bu.
Korkumuz, 2000 yılı başı itibariyle ilk 4 yılını Sayın Kekeç’le, sonra ki 8 yılını da Sayın Akınoğlu ile kaybeden ve yok hükmünde geçiren Çukurova üniversitesinin önümüzdeki 4 yılını da aynen yok hükmünde geçirebilecek olmasıdır. Vaka bu, derdimiz bu Sayın Kibar, tersini ispat etmek de size düşüyor, buyurun ispat edin bekliyoruz.
Yorumlar
Kalan Karakter: