Ne zamandır bir tartışmadır sürüp gidiyor.
Kürtajdır, hamileliktir, çocuk sayısıdır vesaire vesaire.
İktidar, muhalefet, sivil toplum örgütleri, çeşitli kuruluşlar, dini otoriteler… Herkes bir yandan, herkes bir ağızdan sürekli konuşuyorlar.
Haydi, biz de o konuşanlardan biri olalım ama farklı bir yerden girelim konuya.
Kadına karşı şiddet.
Evet, tüm bu olayların hepsinin temelinde bu yatıyor. Kadına şiddetin farklı bir versiyonu bu da. Çeşitli varyasyonları var kadına karşı şiddetin. Maddi şiddet, manevi şiddet, ekonomik şiddet, toplumsal şiddet gibi.
Bir kadına el kaldırma cüretini gösterirseniz eğer bu maddi şiddete giriyor tahmin edebileceğiniz gibi. Adına ülke dediğimiz ve yaşamaya çalıştığımız bu güya hukuk (!) devleti (msi)nde ise kadına karşı maddi şiddet tamamen farklı bir boyut aldı son yıllarda.
Behzat Ç. dizisinde Suna Baş komiserin intihar etmeden önce söylediği o sözleri hatırlayın: “Sadece 5 dakika daha yaşamak istedim, bütün öldürülen kadınlar gibi...” Suna ölmeden önce tüm Türkiye’ye; kadına karşı maddi şiddetin son 7 yılda %1400 arttığını haykırdı. İnsanın kanını donduran bir rakam değil mi?
Şimdi sizlere bir soru: devlet terörü olur mu? Düşünmeden devlet terörü olur mu demeyin; alın işte devlet terörüne bir örnek. Kadına karşı şiddetin var olmasında ve bu denli artmasındaki tek sorumlu bu şiddetin, ölümlerin önüne geçemeyen devlet. Devlet, koruyamadığı her kadının dolaylı olarak katili konumunda. Bu hususta içimde kalan, yazacak çok şey var ama konuyu dağıtmak istemiyorum. Başka bir yazıda bu konuyu ayrıntılı bir biçimde işlemeli.
Konumuza dönersek;
Bir kadını aşağılamak, hor görmek, hakaret etmek, küçümsemek, emir vermek, itaat etmesini istemek... Bunların hepsi manevi şiddetin unsurlarını oluşturuyor. Kadınların neredeyse hepsi dönem dönem manevi şiddeti üzerlerinde hissederler. Ego tatmini hissini kadınlara manevi şiddet uygulayarak sağlayan erkeklerin varlığı bu dünyadan eksilmedikçe; erkek, kadın üzerinde söz sahibi olmanın, yani “iktidar kurmanın” gereksiz tatminini bırakana kadar da bunu hissetmeye devam edecekler.
Bir kadının ekonomik bir güce sahip olmaması (oldurulmaması) veya sahip olduğu ekonomik gücün kendi tasarrufunda olmaması ise ekonomik şiddeti tam olarak tanımlıyor. Birçok kadının eşleri, babaları, erkek kardeşleri tarafından çalışması yasaklanıyor. Kadının yeri evidir anlayışıyla kadınlar erkekler tarafından bir anlamda eve kapatılıyor. Tabi bir de çalışmasına izin verilen (!) ama kazandığını göremeyen kadınlarda var. Duymuşsunuzdur etrafınızdaki bazı erkeklerden “Eşimin maaş kartı bende” lafını gururla söylediklerini. Emek sömürüsünün de üzerinde karaktersizliğin tavan yaptığı bir durum. İşte bu gibi durumlar ekonomik şiddetin vahametini çok iyi anlatıyor anlamak isteyene. Ekonomik şiddetle ilgili Sheila Rowbotham’ın şu sözünü paylaşmazsam eminim eksik kalacak bu yazı: “Birçok erkek, karılarının ücretli işçi olarak çalışmasına kuşkuyla bakar; çünkü para ne denli az olursa olsun, güç ve bağımsızlık anlamına gelir.”
Şimdi gelelim konumuzun özüne ve tüm bu şiddet türlerinin belki de dayanak noktası olan toplumsal şiddete. Türkiye toplumuna bir bakın? Kadın erkek ilişkilerinde, kadının konumu, erkeğin konumu hususlarında ne görüyorsunuz?
Bu milletin aile yapısının “ataerkil aile yapısı” olduğunu hepiniz biliyorsunuz. Zaten bu yapıyla büyüdünüz; babanın her sözü emir oldu, sünnet düğünleriniz de kıyametler koptu. Erkek egemen bir toplumda, erkek egemenliği altında geçen bir yaşamda olanlar kısaca. Aile reisi erkek, son söz erkeğin, izin alınacak kişi erkek. Erkek erkek erkek…
Erkek egemenliğinin bu denli yoğun olması doğal olarak toplumdan kaynaklanma. İyi bir şey yapan kadına “erkek gibi kadın” diye iltifat ediliyor; kadını geçtim kötü bir şey yapan erkeğe bile kadınlara yakıştırılan kötü sözlerle hakaret ediliyor. Sıradan gelen bu iki küçük ayrıntı bile erkek egemen toplumu gerçeğini önümüze seriyor. Erkek her zaman iyi, güçlü; kadın ise itaat ettiği, erkek çocuk doğurduğu, güzel olduğu ölçüde iyi. Acı ama bir toplum gerçeği.
Erkek egemen toplumlarda toplum; erkek gibi düşünerek, erkek gibi hareket ederek kadınlar üzerinde baskı kurmaya çalışır. Kadının yerine kararları toplum alır, kadının nasıl giyineceğine, nasıl hareket edeceğine, nerelere gidip gitmeyeceğine ve hatta kadının bedeniyle ilgili tasarruflarına bile toplum karar verir. Ki bu son kürtaj olayında bu durum tamamen ayyuka çıktı.
Şimdi kürtajla ilgili konuşulan her şeyi, dine, bilime, sağlığa uygunluğunu bir kenara koyun. Bizlerin burada tartışması gereken asıl konu toplumun bir kadının bedeni üzerinde tasarruf yetkisi olup olmadığı. Toplum, kadının bedeni ile alakalı bir durumda kadın adına karar verebilir mi?
“Her kürtaj bir Uludere’dir” gibi saçma bir mantıkla girildi konuya. Kürtajın dine uygunluğundan, sağlık konusundaki zararlarına kadar gidildi. Herkes bir yorum yaptı buna. Tecavüz edilenler doğursun devlet bakar diyen zeki (!) vatandaşlarımız bile oldu. Süreç, kürtajla ilgili kararı vermesi gerekenlere; kadınlara sorulmadan işledi bu zamana kadar.
İşte bu süreçte erkek egemen toplumun nasıl işlediğini daha iyi gördü bakmasını bilenler. Kadının bedeniyle ilgili tasarrufunda kararı toplum veriyor; erkek gibi düşünen toplum yine erkek gibi hareket ederek, kadına söz hakkı vermeden; kadının elinden kendi bedeniyle ilgili tasarrufta bulunma hakkını gasp ediyor. Kadına “kadın kimliği” ile değer verilmediğini; kadına sadece, kendi hür iradesiyle hareket etme imkânı tanınmayan “Çocuk doğuran ana” kimliğinin erkek egemen toplum tarafından yakıştırıldığını daha da iyi gösterdi bu süreç bize.
Ülke, bu süreçte kadına karşı toplumsal şiddetle büyük bir sınav veriyor.
Nena O’Neill ve G.O’Neill’in sözüyle son verirken yazıma; erkek egemen toplum olmanın sıkıntısını, söz hakkı verilmeyen kadınların çektiği bu ülkede, ülkenin bu şiddet sınavından alnının akıyla çıkmasını tüm insanlık için diliyorum.
Tüm dünya vatandaşlarının her tür şiddete karşı ortak paydada bir araya gelmesi umuduyla;
KADINA KARŞI ŞİDDETE HAYIR!
“Ancak kadınlık ve erkekliğimizin sınırlarını aşarak, insanlığımızın ortak yönlerini geliştirdiğimiz zaman birbirimizi anlar ve uyumlu bir yaşama ulaşırız.” Nena O’Neill / G.O’Neill
Yorumlar
Kalan Karakter: