Hemen hemen hepimizin ağzına pelesenk olmuş sözlerden birisi de, "Hangi ara bu kadar kötü olduk."
Oysa esas soru, "Hangi ara iyi olduk ya da hangi ara iyi olacağız " olmalıydı.
Aslında biz hep kötüydük. İnsan, kötülüğü o kadar benimsemiş ki; iyilik yaparken bile -çoğu zaman- bunu kötü emelleri için yapıyor. Bu kötü emellerinden biri de, iyiliksever görünme arzusu.
İnsan, iyiliği dahi kötüleştirmiştir. İyiliğin mayasını bozmuş, onu da kendi çıkarları için şekilden şekile, halden hale sokmuştur.
İnsan, en bencil hatta tek bencil canlıdır. Kendi çıkarı için yapamayacağı şey, söyleyemeyeceği yalan, işleyemeyeceği suç yoktur.
Ağzından çıkan ile yaşadıkları/yaşattıkları arasında büyük uçurumu ya farkında değil ya da böylesi daha çok işine geliyor.
İnsan en zararlı canlı türlerinin başında gelir. Sadece kendi türü için değil diğer tüm canlılar için büyük bir tehlike arz ediyor.
İnsan, tarih boyunca doğal dengeyi bozmuş, dünyayı kendine ve diğer canlılara dar etmiştir.
Aklı, fikri, duyguları olan insan; kendi menfaati söz konusu olduğunda, evladını dahi gözden çıkarmış, canına kıyacak kadar canavarlaşmıştır.
Evet, sözü dolandırıp getirmeye çalıştığım yer; çocuk cinayetleri, katil ebeveynler ve bu cinayetlerin üstünü örtmeye çalışan diğer aile üyeleri.
Bu insanlar belki de bir kaç sene önce, başka bir çocuk cinayeti haberinde, katillere ağız dolusu küfürler etmiş, lanet okumuş, gözyaşı dökmüştü. Ta ki, konu kendileri olana kadar.
Tüm aile küçücük bir çocuğun sebebi oldu. Herkes aynı anda sustu, bildiklerini söylemediler, delilleri karartılar.
Biz, hırsızlığı sadece birinin değerli bir şeyini çalmak zannediyoruz. Haksızlığı sadece bize yapıldığı zaman haksızlık olarak görüyoruz. Aynı haksızlığı biz bir başkasına yapmışsak bunda haklı sebepler arıyoruz.
Çocuklarını öldüren anne babaları lanetliyoruz ama her gün yüzlerce çocuğun öldüğü Gazze için üç maymunu oynuyoruz. Ekmek çalan çocuğu, babayı aylarca mahkum ediyor, vergi kaçıranları serbest bırakıyoruz.
Narin'in annesine beddualar ediyor, devletin menfaatleri için evlatlarına kıyan padişahları göklere çıkarıyor, bunun o dönem için gerekli olduğunu söylüyoruz.
İki yüzlülüğü de geçtik yüzlerce yüzle geziyoruz.
Ucu bize dokunmadığı sürece haksızlığın, adaletsizliğin karşısında sessiz kalıyoruz. Suçu biz işlemişsek haklı sebeplerimiz oluyor, aynı suç bize karşı işlenmişse mağdur olan biz oluyoruz.
Günlerdir iki küçük kız çocuğuna en yakınları tarafından reva görülenlerini izliyor, okuyoruz. Katiller için adaleti hapishanelerde ki diğer suçluların vermesini ümit ediyoruz.
İdam istiyoruz. Ahkam kesiyoruz, akıl veriyoruz...
Sonuç; elde var sıfır. Bir kaç güne unutulacak ve bir diğer olaya kadar işimize bakacağız.
Bu arada, ölen, sakat kalan binlerce çocuğu görmezden geleceğiz. Her gün okul yerine işe gitmek zorunda kalan yüzlercesi gelmeyecek aklımıza. Ölen işçi çocukların adı yazılmayacak sosyal medya paylaşımlarımızda.
Hiçbir vekil çocuk yaşta çalışmak zorunda kalan ve iş kazası sonucu ölen bir çocuğun mezarına kitap bırakmayacak. Her gün defalarca kez gördüğümüz sokak çocukları için sloganlar atılmayacak.
Yani sözün özü; insanın özü sözü bir değil.