Alışveriş; ihtiyacımız olan bir ürünü, üreticinin ve satıcının belirlediği fiyatı vererek satın almak.
Alışveriş, neredeyse insanlık tarihi ile yaşıt. Paranın icadından önce alışveriş, takas usulü ile yapılır, herkes kendi ürettiği ile değiş tokuş edermiş. Paranın bulunması ile durum tamamen değişti ve zaman içerisinde ekonomi denen kapsamlı bir alanın açılmasına neden oldu. Para artık her kapıyı açan tek anahtar hükmünde olmaya başladı.
Para, alınan ürüne karşılık verilen bir kağıt parçası iken biriktirilmeye, karşındaki insanı ezmeye, daha fazlasını kazanmak için hırsın ve öfkenin artmasına neden oldu.
Evet durum bu fakat benim bu hafta yazmayı istediğim konu bu değil. Hepimiz paranın tarihçesini ve işlevini biliyoruz.
Bu hafta yazmak istediğim konu, alışveriş rezaleti ve büyük markaların insanları soktuğu aşağılık durum üzerine. "Aşağılık" ifadesini kullanırken rahatsız olmadım çünkü, bu hafta içi ekranlarda izlediğim ve takip ettiğim sayfalarda gördüğüm insan manzaraları için hafif bir ifade bile diyebilirim.
Yüzlerce insan gecenin bir vaktinde AVM önlerinde beklemeye başlıyor ve açılış saati gelir gelmez birbirlerini ezerek mağazalara saldırır gibi giriyor ve seçtikleri ürünler için gırtlak gırtlağa bir durumu kendilerine reva görüyorlar.
Peki markalar bunu neden yapıyor?
O ürünü sezon içerisinde on katı fiyatına alanlar enayi miydi?
İndirim sezonu daha insanca sağlanacağı yapılamaz mı?
Gecenin bir vakti sıraya girerek, alacakları -ihtiyaç mı değil mi o da ayrı bir konu- ürün için birbirini ezen insanlar, kendilerine yapılmış bu saygısızlığa nasıl olur da müsaade ederler?
Evet, büyük markalar bu kampanyalar ile tam olarak bunu yapıyor; müşteriye saygısızlık. Müşteriyi o duruma sokarak, insana saygısızlık ediyor ve insanlığın geldiği rezil durumlardan birine de ortaklık ediyor. Bunu sadece markalar değil insanın kendisi de kendine yapıyor. O uzun kuyruklarda bekleyenlerin yanına gidip, "oyuna gelmeyin" demek istedim. Ama o kadar kendilerinden geçmiş ve hedeflerine odaklanmış durumdaydılar ki ne kimseyi duyacak ne görecek ne de söyleneni idrak edecek durumda değillerdi.
Ama büyük resme baktığımda, kapitalist düzenin ellerini oğuşturarak, ağzından salyaları akarak ve zevkten dört köşe olmuş halini görebiliyordum. Bizlerin cebinden çıkanların, onların cebine girenlerin ve bu bozuk düzenin tek kazananı olmanın verdiği gururla, avını kanlar içinde izleyen avcı edasıyla başka bir av mevsimi için planlarını yapmaya başlayarak...
Tek fark, avın ağa bile isteye düşmesi hem de defalarca...
Dünyada milyonlarca insan, ihtiyacı olanı dahi alamaz iken,
Açlıktan ölen çocuklar varken,
Ucuz ekmek kuyruğunda bekleyenler varken,
Binlerce çocuk parasızlık yüzünden okula gidemiyor ve çalışmak zorunda kalıyorken,
nasıl oluyor da bunlara kör ve sağır olabiliyor ve insanlıktan çıkabiliyoruz.
İnsanlık onurunu ayaklar altına alan bu sistemin gönüllü köleleri; kapitalizm bunu hep yapıyor ve yapacak, ama siz onun ekmeğine yağ bal sürerek onun ömrünü uzatıyor, yapılan saygısızlığı sineye çekiyorsunuz.
"Keçiyi yardan uçuran bir tutam ottur" Ya da "Fabrika bacalarının tütmesi insanlığı kölelikten kurtarmaz"