Her yıl 8 Mart yaklaştığında, sokaklar süslenir, kapitalist markalar indirim kampanyaları başlatır, yöneticiler kadın çalışanlarına çiçekler dağıtır ve sosyal medya “kadınlarımız başımızın tacı” temalı mesajlarla dolup taşar. Ancak bu tarih, çiçeklerin, hediyelerin veya yüzeysel iyi dileklerin günü değildir. 129 kadın diğer kadınlar bugün hediye alsın diye ölmedi.
Kadınlar Günü’nün kökeni, sanayi devriminin ortasında, ağır çalışma koşulları ve insanlık dışı ücretlerle hayatta kalmaya çalışan kadın işçilerin mücadelesine dayanır. 8 Mart 1857’de, ABD’nin New York kentinde, 40.000 dokuma işçisi daha iyi çalışma koşulları talebiyle greve çıktı. Ancak polisin müdahalesi çok serttir, işçiler fabrikada kilitli kalmıştır ve fabrikada çıkan yangında 129 kadın işçi hayatını kaybetmiştir.
Ancak bugün, 8 Mart’ın bu devrimci ruhu sistematik bir şekilde unutturuluyor. Kapitalist sistem, bu tarihi bir mücadele günü olmaktan çıkarıp, çiçeklerle süslenen bir kutlamaya çevirdi. Devrimi, kapitalist sistemin aktörü olarak gerçekleştirmeye çalışacağına inanmak da ahmaklıktır. Çünkü sistem, kadın emeğini sömürerek, kadın bedenini metalaştırarak, kadınları ölümüne çalıştırarak ayakta kalıyor.
Bugün Kutlanacak Bir Şey Yok!
Bugün, dünyada milyonlarca savaş mağduru kadın ve çocuk varken, milyonlarca kadın sabah çocuğunun sofrasına kuru ekmekten başka bir şey koyamazken, Gazze’de ve dünyanın birçok yerinde anneler iftar/akşam yemeği için sofraya bir tas çorba bile koyamazken, milyonlarca kadın, kız ve erkek çocuğu fahişe olarak çalıştırılıyorken; çiçekli böcekli kutlamalar yapmak, sistemin çarklarını kendi ellerimizle döndürmekten başka bir şey değildir.
Kapitalist sistem, kadın emeğini yalnızca ekonomik bir kaynak olarak görmekle kalmıyor, aynı zamanda kadınların bu hak mücadelesini de ticarileştiriyor. Kadınlar, eşit işe eşit ücret talep ederken, onlara indirim kuponları sunuluyor. Şiddete karşı koruma isterken, onlara "güçlü kadın" mesajlarıyla süslenmiş reklamlardan başka bir şey verilmiyor. İşte tam da bu yüzden, 8 Mart bir kutlama günü değil, anma günüdür.
Kadın Mücadelesi Ticarileştirilemez
Bugün “Kadınlar Günü” adı altında yapılan etkinliklerin büyük bir kısmı, mücadeleyi görünmez kılmanın ve sistemi aklamanın bir yolu haline geldi. Peki, bir günlüğüne çiçek verilmesi, bir işyerinde pasta kesilmesi ya da birkaç süslü cümleyle kadınlara iltifat edilmesi, onların maruz kaldığı eşitsizlikleri ortadan kaldırıyor mu?
Gerçek eşitlik; yasalarla, ekonomik reformlarla, kadınların toplumsal hayatta tam anlamıyla yer almasıyla sağlanır. Oysa bugün, kadın emeği hâlâ en ucuz iş gücü olarak görülüyor, kadınlar şiddet tehdidi altında yaşıyor, çocuk yaşta evlendiriliyor, savaşlarda bedenleri birer savaş ganimeti olarak kullanılıyor. Kadınlar, yalnızca kadın oldukları için en temel haklarından mahrum bırakılırken, bu günü bir kutlama gibi görmek; bu mücadeleye ihanettir.
İnsan Onuru Cinsiyetsizdir
Burada kritik olan bir diğer nokta da mücadelenin yalnızca kadınlar için değil, insanlık için olduğudur. Kadın onuru, erkek onuru diye bir şey yoktur; insanlık onuru vardır. Çünkü bu bir cinsiyet mücadelesi değil, sömürülen, bastırılan, ezilen herkesin mücadelesidir. Erkekler de bu sistemin çarkları arasında öğütülüyor, kimileri savaşlarda ölüme sürüklenirken, kimileri toplumsal normların dayattığı roller altında eziliyor. Ancak gerçek özgürlük, kimsenin ezilmediği, kimsenin ötekileştirilmediği bir dünya kurmakla mümkündür.
8 Mart’ı kutlamak, sistemin bize biçtiği role razı gelmek demektir. Mücadele eden, direnen, hayatları pahasına var olmaya çalışan kadınların onurlu duruşunu romantize etmek yerine, onların sesi olmaya devam etmeliyiz.
8 Mart, bir "tebrik" günü değil; bir mücadele çağrısıdır. Gerçek bir değişim, pembe kampanyalarla, reklamlarla, bir günlük jestlerle değil; örgütlü bir direnişle, eşitliği gerçek anlamda inşa ederek sağlanır. Bugün çiçek almak değil, köleliği reddetmek günüdür. Bugün, sistemin sunduğu kırıntılara razı olmak değil, bu düzenin kökten değişmesini istemek günüdür.
Ve biz biliyoruz ki; hak verilmez, alınır.