Üniversiteye adım atan gençler, biraz heyecan biraz da endişeyle bu yeni hayata alışmaya, gittikleri şehri tanımaya, yeni insanlara, yeni arkadaşlara, yeni ortamlara alışmaya çalışır. Bir çoğu evlerinden ilk kez ayrılıyor ve bunun verdiği hüzün bir yandan da “kendi başıma her şeyi halledebilirim özgüveniyle/inadıyla dengeleniyor. Sınav sonuç belgesini ellerine aldıkları andan itibaren kurdukları hayaller KYK yurtlarında kalmaya başladıkları gün suya düşüyor. Çünkü KYK yemekleri ve yaşadıkları diğer sıkıntılar maalesef ki birçok öğrencinin hayatlarının en güzel dönemini kabusa çeviriyor.
Sabah kahvaltısında önünüze gelen o soğumuş yumurta ya da “menemen mi acaba?” dedirten karışık bir tabak… Akşam yemeğinde ise lezzetsizlikten suya batırılmış karton gibi hissettiren ana yemekler… Bu sahneler, KYK yemekhanesinin standart görüntülerinden sadece birkaçı. Lezzet bir yana, yemeklerin besleyici olup olmadığını düşünmek bile insana fazla iyimser geliyor.
Ve tabii ki hijyen… Sosyal medyada sık sık denk geldiğimiz “yemeğin içinden çıkan tüyler, taşlar, hatta böcekler” mizah gibi gözükse de, aslında öğrencilerin her gün katlanmak zorunda kaldığı gerçekler. Yemekhanede yemek yerken “Bu yemeği yapanlar, acaba bunu kendileri yer miydi?” diye düşünmek, KYK yemekhanesi deneyiminin bir parçası haline gelmiş durumda.
Üstelik bu sorunlar, sadece midenize değil, cebinize de dokunuyor. Dışarıdan yemek söylemek her zaman bir seçenek değil. KYK yemekleri ucuz gibi görünse de, lezzetsizlik yüzünden çöpe giden tabaklar, aslında israfın ve parasızlığın acı bir tablosu. Dahası, yurtlarda kalan öğrencilerin büyük çoğunluğu zaten kıt kanaat geçiniyor. Bir öğün, iyi bir yemeğin sadece fiziksel değil, psikolojik doyumu da beraberinde getirdiği düşünülürse, KYK yemekleri bu ihtiyacı karşılamaktan çok uzak.
Ancak asıl mesele, bu durumun uzun vadede öğrenciler üzerindeki etkisi. Kalitesiz ve hijyenden uzak bir yemek kültürü, hem fiziksel sağlığı tehdit ediyor hem de gençlerin yaşam kalitesini düşürüyor. Yemek, sadece karın doyurmak için değil; aynı zamanda öğrenme yetisini, enerjiyi ve morali destekleyen önemli bir unsur. Dengesiz beslenme, hem beden sağlığını zorluyor hem de derslere odaklanmayı zorlaştırıyor. Öğrencilerin bu zorlu ortamda kendilerini geliştirmeleri beklenirken, onlara sunulan temel yaşam standartları bu beklentinin gerisinde kalıyor.
Peki, ne yapılabilir? Öncelikle öğrencilerin şikayetlerine gerçekten kulak verilmesi gerekiyor. Yemeklerin hem lezzeti hem de hijyen açısından sıkı bir şekilde denetlenmesi şart. Ayrıca, yemek ihalesi süreçlerinde yalnızca maliyet odaklı değil, kalite odaklı kriterler belirlenmeli. Günlük kalori ihtiyaçlarına uygun, besin değeri yüksek menüler oluşturulmalı ve bu menüler öğrencilerin kültürel alışkanlıklarını da göz önünde bulundurmalı. Örneğin, bazı günler yerel lezzetlere yer verilmesi, yemekhaneyi sadece bir zorunluluk değil, keyif alınan bir alan haline getirebilir.
Bir diğer çözüm, öğrencilerin yurt yaşamına daha aktif katılmalarını sağlamak olabilir. Yemeklerin planlanmasında öğrencilerin görüşlerinin alınması, yemeklerin şeffaf koşullarda hazırlandığını gösteren küçük mutfak turları gibi uygulamalar, hem güveni artırır hem de yemekhaneye olan önyargıyı kırar.
Sonuç olarak, KYK yemekleri, öğrencilik hayatının zorlukları arasında en absürt ama en gerçek olanı. Oysa bir öğrencinin günlük enerjisini ve moralini belirleyen en temel şeylerden biri, oturduğu sofrada ne bulduğudur. Umarım bir gün, KYK yemekhanesine gitmek, sadece “karnımı doyurayım” demek değil, gerçekten keyifli bir anıya dönüşür. Çünkü her öğrenci, biraz lezzet, biraz hijyen ve en önemlisi biraz özeni hak ediyor.
Unutulmamalıdır ki, bir toplumun geleceğini inşa eden gençlere sunulan hizmetlerin kalitesi, aslında o toplumun kendi değerlerine biçtiği kıymetin bir yansımasıdır. Eğer öğrencilerimize iyi bir gelecek sunmak istiyorsak, önce onlara değer verdiğimizi, en temel ihtiyaçlarında onlara özen göstererek göstermeliyiz.