Bir çocuğun ruhunda en derin yarayı, çoğu zaman anne-babasının farkında olmadan söylediği sözler açar. Evde yaşanan tartışmalar, sessiz küskünlükler ya da bitmeyen çatışmalar yalnızca anne-babayı ilgilendirmez; aynı zamanda çocuğun güven duygusunu, benlik algısını ve hayata bakışını kökten sarsar.
Çocuk için aile, ilk sığınaktır. Bu sığınakta huzur yerine gerginlik, anlayış yerine baskı hâkim olduğunda, küçük kalpler daha erken yorulur. Çocuk, anne-babasının öfkesine tanık olurken yalnızca dinleyici değildir; ruhuyla, kalbiyle ve zihniyle bu çatışmanın tam ortasındadır. Çoğu zaman kendi üzerine sorumluluk alır: “Ben daha uslu olsaydım, onlar kavga etmezdi…” Bu düşünce, büyüdüğünde bile peşini bırakmayan ağır bir yük haline gelir.
Aile içindeki sorunlar çocuğun gelişiminde yalnızca duygusal yaralar açmaz; aynı zamanda dikkatini, okul başarısını, arkadaş ilişkilerini ve gelecekteki bağ kurma biçimlerini de derinden etkiler. Anne-babanın birbirine olan tutumu, çocuğun kendine olan inancının ve başkalarıyla kuracağı bağların aynasıdır.
Oysa hiçbir çocuk, kendini ailesinin çatışmasının gölgesinde büyütmek zorunda değildir. Anne-babalar farklı düşünebilir, zaman zaman anlaşmazlık yaşayabilir; ama önemli olan bu süreci birbirini kırmadan, saygı çerçevesinde yönetebilmektir. Çünkü çocuk, kavganın değil; barışın, saygının ve sevginin nasıl yaşandığını bizden öğrenir.
Unutulmamalı ki, bir evin gerçek düzeni temizlikte ya da düzenli odalarda değil, çocuğun gözlerindeki ışıkta saklıdır. O ışığı korumak, biz yetişkinlerin en büyük sorumluluğudur.
Bir sonraki yazımda, çocukların ruhunda açılan bu izleri nasıl onarabileceğimizi ve aile içinde yeniden güven köprüleri kurmanın yollarını birlikte keşfedeceğiz…
Yorumlar
Kalan Karakter: