Dostluk
Biz haber etmeden haberimizi alırsın,
Yedi yıllık yoldan kuş kanadıyla gelirsin.
Gözümüzün dilinden anlar,
Elimizin sırrını bilirsin,
Namuslu bir kitap gibi güler,
Alnımızın terini silersin.
O gider, bu gider, şu gider,
Dostluk, sen yanı başımızda kalırsın… (Nazım Hikmet)
Böyle diyor, Türk şiirinin “alamet – i farika”sı Nazım Hikmet… “O gider, bu gider, şu gider. Dostluk, sen yanı başımızda kalırsın” diyor…
Bizim medeniyetimiz, bizlere: “Komşun yardım isterse yardım et, borç isterse ver, fakir ise gözet, hastalanırsa ziyaret et, iyi şeylerini tebrik et, felaketlerinde yanında ol ve sabır dile, ölünce cenazesine git.” der.
Kur’an ve Sünnet; insan, yardımlaşma, paylaşma, sevgi, ahlak, erdem yani salih amel ve tabi ki ibadet eksenlidir. Namazı, Orucu, Zekatı, Hac’cı ön plana çıkartır ve bu muazzam ibadetlerin hemen arkasından Salih Ameli emreder.
Bununla birlikte ibadetleri, amellerle destekleyip güçlendirir, bununla da yetinmez her ne yaparsan yap bunların tamamında Allah’ın rızasını gözet yani samimi ol, ihlaslı ol, adam ol der adam.
Sevgili Peygamberimiz, arkadaşlarına yemeklerini muhakkak suretle fazla yapmalarını ve bunları da ihtiyaç sahibi diğer sahabelerle paylaşmalarını emrederdi.
Çocukluk yıllarımızdan hatırlarım, böyle diğerkam ruhlu dünya tatlısı naif komşularımız vardı. Suna teyze, Selvi teyze, Necmiye teyze, Asya abla, Döndü nene ve Esma teyze, hepsi de canım annemin can arkadaşlarıydılar.
Onlar öylesine paylaşma aşığı insanlardı ki bir kap yemek dahi yapsalar muhakkak onun yarısını “KOMŞU PAYI” diye dağıtırlardı. Hatta bazıları tamamını dağıtır da kendilerine yiyecek bir şey bırakmazlardı.
İnsani değerlerimizin ve yaratılışımızdaki ana gayeden uzaklaştığımızdan toplum olarak bu güzel davranışları unuttuk, kaybettik.
Artık ne bayram, ne oruç, ne iftar ne de sahur sevinçleri bizi mutlu etmiyor. Çünkü, “ATANMIŞ RUHLAR”ı , “ADANMIŞ RUHLARA”a tercih ettik, “Rüveybida Adamlar” ı başımıza taç ettik, makam verdik mevki verdik olmadı uğurlarında can verdik. Bu gün ne kadar değersizlik varsa hepsini değer edindik ne insan hakkı ne de komşuluk hakkı bilmiyoruz.
Oysaki toplumsal barışın en temel dayanaklarından birisi belki de en önemlisi iyi komşuluk ilişkileridir. Annemin o can arkadaşları, o iyi insanlar artık yok, hepsi bir bir rahmeti rahmana, refik-i alâya, en yüce dosta yürüdüler.
Üstat Necip Fazıl’ın dediği gibi “İYİ İNSANLAR İYİ ATLARA BİNİP GİTTİLER”, Anne… bana senin türkülerini söyle Selvi teyzeye, Suna ablaya, Necmiye teyzeye, Asya ablaya, Döndü neneme söylediğin gibi söyle. Bana “AY LE CANIM”ı söyle Anne…
Ay le canım vay le canım
mihricanım oy canım
Beni bıraktı yaralı ay le canım vay le canım
oy canım
Doktor gelse tabip gelse ay le canım
vay le canım oy canım
Şifa bulunmaz derdime ay le canım vay le canım
oy canım…
Ben bu dertten ölür isem ay le canım
vay le canım oy canım…
O yar yazsın fermanımı ay le canım vay le canım
oy canım
Eskinin naif, yalın, karşılıksız gönülden, candan veren samimi iklimini yeniden ortaya çıkarmak zorundayız. Bu hem kaybettiğimiz değerlerin yeniden ihyası için, hem sevgi dolu kardeşlik dolu komşuluk ilişkileri için hem de toplumsal barışın yeniden ikamesi için olmazsa olmaz en yaşamsal bir şarttır.
Yorumlar
Kalan Karakter: