“Gecenin ilerleyen saatleri…
Hamile akrabasını hastaneye götürmek için çabalayan bir vatandaş…
Semtte kurban (!) arayan bir polis ekibi…
Yollarının kesiştiği bir ara yol…
Vatandaşın aracının önünü kesen ekip otosu…
Kimliğini verip araçta hamile bir kadın olduğunu söyleyen vatandaşı hakaret ederek araçtan indiren bir polis… Hakaretler, küfürler… Birer birer gelen ekip otoları…
Hala ne olduğunu kavrayamamış, olacaklardan habersiz vatandaşın ağabeyine durumu haber vermesi ve telefonda Kürtçe konuşması…
Kürtçe kelimeleri duyduktan sonra kendinden geçen polis sürüsü…
Sürünün vatandaşa yönelik linç girişimi… Linç girişiminin başarıya ulaşması…
İnip kalkan coplar, kemerler, yumruklar, tekmeler, biber gazları…
Öldüresiye dövülen, kendinden geçen, adi bir suçlu gibi kelepçelenerek ekip otosuna bindirilen vatandaş…
Çığlık atan hamile kadın ve arada kaybolan diğer akrabalar…
Diğer yandan saniye saniye yapılan işkenceyi görüntüleyen başka bir vatandaş…
Ekip otolarının hareket etmesi… Ve kareden çıkmaları…”
Evet, bizim için film burada bitiyor.
Gerçekten de film içerisindeki bir şiddet sahnesi gibi değil mi?
İnanmak istemiyorsunuz… Keşke film olsa diyorsunuz… Ama ne yazık ki gerçek…
Geçen hafta ekranlara yansıyan İstanbul Fatih’teki bu polis dehşeti henüz unutulmamıştır umarım. Malum sürekli değişen gündem; hepimizin hafızasını gerçekten kısa süreli hale getirdi.
Ama bu konu farklı… Bu konu unutulmamalı; unutulmasına, üzerinin örtülmesine izin verilmemeli.
Görüntüleri hala izlememiş olanlara tavsiyem; izlemeyin. Bu vahşetin var olduğunu, bu işkencenin gerçekleştiğini, yedi tane polis kıyafeti giymiş faşist ruhlu caninin bir vatandaşı öldürmek amacıyla dövdüklerini bilin ama izlemeyin. İzlerken hakim olamıyor insan kendine bu caniliğe karşı.
Bizler için film, dediğim gibi görüntüyle birlikte sona erdi. Ama vatandaş için sonrası da var; ıssız bir yere götürülen vatandaşa işkenceye devam edilir, vatandaş sabaha kadar gezdirilir sonra hastaneden sağlam (!) raporu alınarak karakola getirilir. Bu kadarla bitti sanmayın; vatandaş hakkında görevli memura mukavemetten işlem yapılır, polisler darp edildikleri gerekçesiyle şikâyetçi olurlar. Vatandaş savcının karşısına çıkar ve savcı da hadi vatandaş sen git der.
Mağdur vatandaşın yediği dayak ve uğradığı işkence yanına kar kalmış gibi görünürken bu görüntüler çıkar ortaya. Mağdur belki de suçlu bulunacakken bu görüntülerle işin seyri değişir; ya da ben işin seyrinin değiştiğini düşünmek istiyorum. Polis terörünün artık cezasız kalmaması umudunu taşıyorum içimde.
Geçen yılın sonlarında yine bir işkence görüntüsü çıkmıştı ortaya. İzmir’de karakolda polisler tarafından dövülen bir kadın vardı görüntülerde. İzmir Emniyeti açıklama yapmıştı "Kadın alkollü bir konsomatristir." diye. Konsomatris olmayı; dayak yemeye, hakarete uğramaya, cinsel tacize ve işkenceye maruz kalmaya bir neden olarak gösteren bir açıklama. Görüntüler ise davanın seyrini tamamen değiştirmiş polisler üzerine atılı suç ağırlaştırılmıştı; umarım bu yeni olayda da böyle olacak. İşkence artık cezasız kalmayacak.
TCK Madde 94 işkenceyi; “Bir kişiye karşı insan onuruyla bağdaşmayan ve bedensel veya ruhsal yönden acı çekmesine, algılama veya irade yeteneğinin etkilenmesine, aşağılanmasına yol açacak davranışlar…” olarak tanımlıyor. Evet, tanım ile görüntüler bu kadar açık ve netken bakalım savcılık ne gibi bir yol izleyecek. Polislerden 5 tanesinin açığa alındığı açıklandı ama yetmez. Bekleyip göreceğiz.
Bu artan polis şiddetini, biber gazı ile öldürülenleri, işkenceleri gördükçe akıllara bir zamanların yaygın sloganı geliyor ister istemez; “Su Sat Simit Sat Polis Olma”.
Kendilerini insanlardan, kanunlardan, devletten üstün gören; güya düzeni sağlamakla yükümlü bu düzen bozucu faşist canilerin gerçekten hukuktan üstün olup olmadıklarını bu süreç sonunda anlayacağız. Bu süreç benzerleri birçok kez yaşandı bu ülkede ama umarım bu son olacak.
Devlet odaklı değil vatandaş odaklı bir hukuk mantalitesine sahip olmak dileğiyle ve tüm bu olumsuzluklara rağmen; kazananın hukuk olması için, inadına umutla…
Yorumlar
Kalan Karakter: