KÜRT Sorunu:
İnkar ve asimilasyondan
'Kürt yoktur karda yürüyenlerin çıkardıkları kart- kürt sesinden Kürt çıkmıştır. ' hikayelerine,
'Bu ülkede Kürt sorunu YOKTUR, terör sorunu vardır.' diyen milliyetçi muhafazakar zihniyete uzanan herkes için yorucu bir süreci izledik.
Ne oldu da Öcalan 'terörist başı, bebek katili' olmaktan çıkıp başmüzakereci ve Meclis kürsüsünden seslenebilecek kişiye dönüştü?
2013'te başlayan müzakere sürecinin en sert muhalefetini yapan , Erdoğan ve AKP’yi ihanetle suçlayan Devlet Bahçeli’ye ne oldu da “KÜRT” sorununun çözümünü elzem görmeye başladı?
Türk ırkının üstünlüğünden başlayıp Anadolu coğrafyasında yaşayan herkesin Türk olduğunu, geri kalanların tamamının ancak Türklere hizmetçi olabileceğini söyleyen geleneğin, siyaset yapan fikir babalarına inat ne oldu da kardeşlikten, birliktelikten, eşitlikten, Kürtlerin varlığından söz eder oldu?
Yeni bir dış tehdit, yeni senaryolar, kapıya dayanmış savaş sesleri...
Kürtler’in desteğine, iç cephenin güçlenmesine, barışa, birlikteliğe olanca duyulan ihtiyaç Devlet Bahçeli’ye biçilen misyonu gerekli kılmış görünüyor..
İsrail, ABD ve Batılı emperyalistlerin yayılmacı politikasının yaratığı endişe ve korku Kürt sorununu ve barışı mecbur mu kıldı, tıpkı 1920'li süreçlerde olduğu gibi?
Birinci Cihan harbi, Anadolu coğrafyasını paylaşma savaşları arifesinde Kürt dayanışmasına duyulan ihtiyaç hatırlandığında bugünlerde Devlet Bahçeli’nin çırpınışları daha iyi anlaşılıyor.
İçinde bulunduğumuz süreç kurtuluş savaşı öncesini anımsatıyor, o dönemde de yedi düvele karşı dedikleri büyük savaşı Kürtler olmadan kazanılmayacağı fikri 1921 Anayasasını zorunlu hale getirdi.
Cumhuriyet sonrası yapılan 1924 anayasası ile dayatılan tek ulus yaklaşımı, inkar ve asimilasyon politikasıyla günümüze kadar süren ve defalarca isyanlara yol açan milliyetçi devlet refleksi, kanlı bastırılan isyanların, acıların yaşanmasına yol açtı ve bu kavga tam 101 yıldır sürüyor.
Cumhuriyet dönemi öncesi Kürt sorununun kabulü ve çözüm gücü nasıl ki en güçlü aktör olan Atatürk tarafından politik hamleler ile savaşta birlikte mücadele pratiğine döndüyse bu günlerde de en milliyetçi devlet aklı Devlet Bahçeli çözümün odak noktası olarak baş aktör olarak siyaset sahnesinde.
Çünkü;“Devlet Bahçeli” diliyle dökülen cümlelerin bir devlet aklı olduğu biliniyor.
Sürecin AKP ve Erdoğan üzerinden değil, özel harp dairesi gibi “devletin derin dehlizlerinde” derinlikli tartışılıp dış tehditlerin büyüklüğü gözününde bulundurularak Kürt sorununu çözme noktasında bir iradenin hasıl olduğu artık açıkça görülmekte.
Konuyu toparlarsak,“tarihî fırsat” önümüzde duruyor ya birlik içinde ortak vatan ya da kanlı sürecin getireceği acı sonuçlar...
Yani ortada yine bir dış tehdit ve bir iç cepheyi güçlendirme çabası var. Kürt sorununun kabulü Devlet Bahçeli'nin sözleri, Öcalan’ın meclise daveti kapıdaki büyük felaketi görenlerin refleksleridir.
Dış tehditler hafifler de ortadan kaybolursa Kürt sorunu ve barış süreci de bir başka dış tehdide kadar raflardaki yerini tekrar alır mı? Bu soru hafızalardaki yerini aldı bile.
Son olarak;
Kürt sorununu ne M. Akif'in mısralarıyla ne de Z. Gökalp'ın sevgi farziyet sözleriyle çözülür. Sorun; eşit yurttaşlık, eşit temsiliyet çerçevesinde ortak vatan anlayışıyla güven ve samimiyet çerçevesinde çözülür.