Değerli okurlarım bir önceki yazımda belirttiğim ‘Din siyaset ilişkisi’ yazıma bağlı olarak şimdi ‘Din ve toplum ilişkisini ele almak isterim.
‘Ey rabbimiz, içimizdeki beyinsizler yüzünden bizi helak etme.’ (Araf Suresi/155)
Radikal İslamcıların ya da bunların bir gömlek üstü sözde İslam devletleri gibi radikal siyasal söylem ve uygulamaların, “İslami bir düzen kuracağız” diye yırtınıyor olmaları; hepsi birer yalan!
Sadece kapitalist sistemin üzerine İslamcı kültür ve hukuk örtüsünü örterek toplumu uyutmaktan başka bir çabaları yok!
*****
İslam’ın temel amacı insanları doğruya iyiliğe ve barış içinde bir arada yaşamalarını teminat altına almak değil mi?
Hz. Peygamber’in Hıra Dağı’ndan başlayarak Mekke ve Medine sürecinden 1,5 milyar nüfusa varan insanlık yürüyüşünde gelinen noktayı yeniden ele almak gerekmez mi?
Yaşadığımız topraklara baktığımızda bin yıldan fazla bir sürede İslam’la yaşamamıza rağmen Hz. Peygamber’e indirilen dinle mi yoksa sonradan uydurma dinle mi yaşadığımızı en üst perdeden sorgulamamız gerekmez mi?
*****
İslam’ı bir bütün içinde düşündüğümüzde başta Emevi İslam zihniyetinden Kerbela’ya, Osmanlı’dan günümüz Türkiye’sine, Afrika’nın açlık ve yoksulluğundan Ortadoğu cehennemine kadar selametten uzak adaletten yoksun sosyal paylaşımdan mahrum ve salt cinayetler üzerine kurulu bir din haline gelmesi Kuran-ı Kerim’den uzak Hz. Peygamber metodundan bihaber olmak değil mi? Ya da hırs ve egemenlik uğruna halklara ve İslam’a ihanet değil mi?
*****
Hz Peygamber imzalı Medine vesikasından birlikte hoşgörü ve selamet içinde yaşamdan birbirini boğazlayan başka inançların ve ideolojilerin oyuncağı haline gelmiş İslam toplumlarının ve yöneticilerinin varlığı ve din adına söz sahibi olduklarını dile getiren liderlerin zulümkâr tavırları birer cinayet şebekeleri haline dönüşmeleri, toplumları baskıyla itaatkâr yapmaları sessiz ve silik bir topluma dönüştürmeleri asıl sorgulanması gereken sorunlar değil mi?
*****
Bu anlamda yapılması gereken; Müslümanlar siyasi, iktisadi ve kültürel anlamda belli bir olgunlukla sorgulayıcı bilimsel teknolojik altyapıyla toplumlarını yeniden oluşturmaktır.
İslam ve toplum ilişkisinin temelini, evrensel barışı egemen kılıp, farklılığın zenginlik olduğunu farklı inanç havzalarının ve kültür bloklarının birbirini ötekileştirmediği ve şeytanlaştırmadığı bir dünyanın inşası için çabaladıkları zaman İslâm’ı ve Kuran-ı Kerim’in tarif ettiği Müslüman olma başarısını elde etmiş olur ve toplumlar bu anlayış üzerine bina edilmiş sayılır.