Fransız yazar Albert Camus; "Bir ülkeyi tanımak istiyorsanız, o ülkede insanların nasıl öldüğüne bakın" diyor.
Yer İstanbul. Mega kent. Evler, arabalar, dükkanlar, yalılar eğlencesi bol geceler...
Her şey çok güzel, çok pahalı. Ucuz olan tek şey ise; insan hayatı.
Yaşamak zengin işi, fukaranın ölümü ise sudan ucuz.
Yunus Emre Göçer (38) yaşında trafik cinayetine kurban giden bir moto kurye.
Suçlu ise;
Somali Cumhurbaşkanının oğlu. Verilen ceza; 27 bin Türk Lirası.
Her türlü konfora sahip lüks arabasıyla İstanbul’u turlarken, ezdi geçti gencecik bir çocuğu. Ne bir pişmanlık ne utanç ne de korku vardı yüzünde.
Umursamaz ve kendinden emin bir şekilde olaydan yırtmaya çalıştı.
Ne de olsa bir Cumhurbaşkanının oğlu.
Göstermelik bir ifade tutanağı, sonra ver eline Somali Cumhurbaşkanlığı sarayına.
Evet bu kadar ucuz insanın yaşamı.
Yeter ki; Somali Cumhurbaşkanıyla aramız/ilişkimiz bozulmasın.
Bir can gitmiş.
Ne kıymeti var ki…
Türkiye’de dikkatsizlik sonucu ve yahut bilerek trafikte cinayete sebep olmanın karşılığının; 27 bin TL olduğunu öğrendik.
Bu ayıp insanlığa ve Türkiye'ye yeter de artar bile.
Bundan dolayı diyoruz işte; “Ucuz ölümler ülkesi”
Çünkü; trafikte, sokakta, kaldırımda, ev temizlerken, sözde aşk cinayetlerinde, fabrika tezgahlarında, inşaat tepelerinde ölümle burun buruna yaşayanların ülkesi; Türkiye.
İnşaat çalışanlarından, maden işcilerine kadar şans eseri yaşıyor olduğumız ülkedir; Türkiye.
Tren kazaları, hızlı giden otobüslerin neden olduğu katliam gibi kazalar, henüz 14 yaşında çıraklık okuluna giderken kafası makinaya sıkışan çocuk, iş kazaları, çocuk işçileri intihara sürükleyen karanlık meseleler, yurt asansörleri, deprem, heyelan ve sel felaketlerinde gördüğümüz ihmaller...
Daha fazla söze gerek yok sanırım.
Yaşamanın zor, ölümlerin sudan ucuz olduğu bu coğrafyada “İnsanın ne kıymeti var ki…”
Aynen de öyle insana verilen Deyer bu işte doğruya doğru