İsrail'de Dışişleri Bakanı koltuğuna yeni oturan Gideon Saar, yaptığı ilk açıklamada: "Kürtler, İran ve Türkiye'nin zulmünün kurbanıdır. İsrail'in onlarla iletişim içinde ilişkilerini güçlendirmesi ve doğal müttefik olarak her türlü desteği sunması gerekir." sözleri ile Kürt sorunu ve Türkiye'nin tavrına dair yeni bir tartışma başlattı.
Böylece Devlet Bahçeli’nin iç cephe ile ilgili sözleri, Abdullah Öcalan’a 'umut hakkı' önerisindeki ısrarı, gelecek büyük tehlikenin yani İsrail gazabıyla yeniden şekillenecek Ortadoğu haritası; İran’la birlikte Türkiye'nin de bundan etkileneceği gerçeğiyle sarfedilmiş birbirinden bağımsız sözler olmadığı netlik kazanmış oldu.
İsrail’in Kürtlere devlet vaadi, Ortadoğu’da yaşanan savaşlar, devletin beka sorununun iç cepheyi güçlendirmeyi ve barışı zorunlu kıldığı gerçeği gün gibi ortada.
“Ya birlikte eşit yurttaş ya dibinde ayrı bir devlet” gerçeğini hem siyasiler hem de halkların görüyor olması, bu bilinçle de tecridin siyasi af yolunun elinde silah olanlarla masaya oturmanın vaktinin geldiğini kabul etmek büyük bir kazanım olacaktır.
Devlet Bahçeli’nin hem iç barıştaki ısrarı, ardından da “Kürt sorunu yoktur. ” demesi bir çelişki ve samimiyetsizliğin göstergesi değil mi? Bu sözler barışa iç cepheyi sağlamlaştırmaya hizmet etmez, savaşa ayrılığa ve devletleşme yoluna hizmet eder.
Madem sorun yok, bu telaş, bu acele, bu jestler, mimikler, söylemler, ısrarlar neden o zaman Devlet Bahçeli?
Kürd'ün sorunu var! Hem TÜRKİYE’de hem de İRAN’da...
İçte çözülmezse dış destekle KÜRTLER'in devletleşme gerçeği gün gibi ortada.
İran cumhurbaşkanı Pezeşkiyan'ın, BM Genel kurulu için gittiği Amerika’da İranlılarla buluşmasında sarf ettiği sözler çok manidar ve tanıdık sözler.
Pezeşkiyan ülkenin parçalanmaması için gerginliklerin sonlanması ve iç barışın sağlanması gerektiğini ifade ederek:"Aksi halde ülke üçe bölünür. Kürdistan ayrı devlet, Azerbeycan ayrı devlet olur. İran diye bir devlet kalmaz." sözleri iç barışı özelikle vurgulaması tehdidin hem Türkiye için hem de İran için büyüklüğü devlet ağzıyla itiraf edilmiş ve iç barışın önemi daha iyi anlaşılmış oldu.
Son günlerde milliyetçi Devlet Bahçeli üzerinden sıklıkla dile getirilen iç cephenin barışı ve Abdullah Öcalan’ı meclise daveti tamamiyle kalan iki parça üzerindeki hesapların hayata geçirilme planına karşı bir savunma mekanizmasıdır. Yani bu gayretlerin bir telaş, korku ve devletin bekasının kaybolma endişesi içinde sarfedilmiş sözler olduğu biliniyor.
Çünkü;
ABD ve İsrail'in "Kürt devleti" planı geniş bir coğrafyayı kapsıyor. Türkiye-İran-Irak-Suriye için büyük bir yıkımla birlikte yeniden bir varoluşu vaad ediyor.
Kürt hareketinin büyük Kürdistan kurma" hedefi her ne kadar son yıllarda değişiklik gösterip HDP ile siyaseten Türkiyeleşme ve Abdullah Öcalan’ın ortak vatan ve birlikte yaşam diyalektik anlayışıyla değişse de altan alta tam bağımsız büyük Kürdistan hayalinin verilen mücadelenin en büyük kazanımı olacağı dış destekle de olsa yüksek sesle dile getirilmeye başlandı.
Devletin ulusal-siyasal varlığıyla yok sayma-inkar ve dolayısıyla da anayasal olarak da yasaklar ve ret kapsamında yürüttüğü politikanın karşılığı, yıllarca süren isyan, başkaldırı ve birlikte yaşamaktan uzaklaşmaydı. Birtakım dış güçlerin desteğiyle de devletleşmenin hedeflendiği artık bilinmekle birlikte barış sağlanmadığı taktirde, devletleşmenin gerekliliği kaçınılmaz olur.
Dil, kültür ve varlığın kabulü değil, inkar, ret ve asimilasyonla bölünmenin hızlanacağını hem İRAN’lı Pezeşkiyan hem de TÜRKİYE’li Erdoğan-Bahçeli ittifakı bilmeli, kardeşlik paradigması samimi olmalı!