Bilir misiniz Mem û Zîn'in hikayesini?
Dokunmadan hissetmeyi, hasret ile yanıp gülümsemeyi bilir misiniz ?
Böyledir “Mem û Zîn”aşkı.
Asırlardır anlatılır, dilden dile, gönülden gönüle sevginin doyulmaz tadı, aşkın mum ışığında erimesi, Dicle’nin serseri akıp gitmesindeki aşk.
Anlatılanı anlatayım:
Eğer Zin'in yaptığı gibi gecenin zifiri karanlığında bir mum ışığıyla iki kelam edip hem gönlünüzü hem de hayallerinizi aydınlatmadıysanız,
Mem gibi Dicle’nin asi ve hırçın sularına kapılıp sevda yüklü hayaller kurmadıysanız, 'Ben âşık oldum, olmuştum, olacaktım, olmayı düşünüyordum, demeyin haa!
Çünkü ne hiçbirimiz
"Mem" gibi Dicle’nin asiliğinde aşkı arıyor ne de “Zin” gibi gecenin karanlığında mum ışığında sevdayı haykırıyoruz.
Gelin “Mem û Zîn” adlı eserden bir bölüme bakarak aşkı, sevgiyi, divane olmuş bedenleri görelim, görüp de öğrenelim öğrenip de hayalini kuralım.
ZİN Muma Sesleniyor:
(Bazen mumu ederdi kendine muhatab);
Ey sır ve oturma arkadaşım, baş arkadaşım
Gerçi yanmak yönünden benim gibisin sen
Fakat konuşma yönünden benim gibi değilsin
Eğer sen de benim gibi söyleseydin
Benim de gönlüm fazla yanmazdı
Benimle senin derdin farklıdır
O fark doğudan batıya kadardır
Sen doğusun, ateşin görünüştedir
Batı da ben ki içim ateştir
Her dem yanıyor canımızın damarı
Senin ise bazı vakitlerden başka yanmaz
Benim başımda alevler, gönlümde köz var
Canım o közle savaştadır
Senin başının üstünde ışık var
Ondan serseri bir sevda yağıyor
O ışık senin için dildir
Benim başımdaki alev ise zarar verir bana
Benim gönlümden başıma vuran alev
Şiddetli rüzgara hükmeder
Gerçi geceleri uyanıksın sen
Ama sabahtan akşama da uykudasın
Akşamdan şafağa, günden geceye
Her daim yanarım ben.
MEM Dicle'ye Sesleniyor:
(Mem çaresiz insanlardan uzağa giderdi. Derin nehirle hemdert olurdu);
Ey benim gözyaşlarım gibi dökülen nehir
Ey aşıklar gibi sabırsı ve sükunetsi olan nehir
Sabırsız, kararsız ve sükunetsizsin
Yoksa sen de benim gibi deli misin?
Senin için hiçbir karar kılmak yok
Galiba senin de gönlünde bir yar var
Her an senin de hatrına mı gelir?
Ki böyle Cizre’nin yanıbaşında coşarsın?
Eğer bu şehirse senin sevgilin
İşte elde etmişsin arzunu
Her zaman koynundadır bu konaklar
Kollarını dolamışsın gerdanına
Hâlâ Allah’tan korkmuyorsun da
Her gün binlerce şükretmiyorsun da
Bunca feryad figan ediyorsun
Artık ne murad istiyorsun?
Boş yere niye feryad ediyorsun?
Avare avare Bağdat diyarına gidiyorsun
Ben ağlarsam, inlersem eğer
Ben ölürsem sızlarsam eğer
Her ne yaparsam yapayım revadır
Benim için mantıklı yol, yok olmaktır
Benim gönlümün içinden de geç bir kez
Gözlerimin baş pınarına bak bir kez
Gönlümün derdi neden dermansızdır
Islak gözlerimin macerası nedir
Divane oldum ben perimi elden kaçırdım
Dicleyim ben zenbereği bıraktım
Sen Dicle kıyılarında dolaşırsın
Ben tek başıma kaldım bu ovalarda"
Hasılı kelam;
cefa zevktir aşığın yolunda.