Pazarcık 7.7 ve Elbistan 7.6 depremini unuttuk mu ?
Çaresizlik içinde sesini duyurmaya çalışan o insanları ve o günlerin acısı aklımızda mı ?
Gelin bir hatırlayalım?
Gün bitmiş, insanlar uyumak için yataklarına girmiş ve uykuya dalmıştı. Her gün olduğu gibi, sabah okula, işe gidilecek planları yapılmış, giyilecek üst baş hazır edilmişti.
Ama sabahın zifiri karanlığında derin bir sarsıntıyla 11 kentimiz kıyameti yaşadı.Ölüm, bütün hakikatiyle beklediği yerden çıkarak binlerce insanı derin uykuda yakaladı.
Milyonlarca insan depremi yaşadı, onbinlerce insan can verdi, yüzbinlerce yaralı, kayıplar ve şehirler toz duman oldu...
Çığlık sesleri, feryatlar, "havar" diye bağıran analar, babalar, evlatlar, canlar... Milyonlarca insanın sesini, yardım çığlıklarını duyduk.
"Bizi duyan yok mu" dediler. Duyduk ama yetişemedik. Toprağı elleri ile kazıyan insanlar, çaresizce; "bari ölüsünü göreyim" diyerek enkaz başında bekleyenler.
Duyan yoktu, gelen yoktu. Kaderine terkedilmiş milyonların çaresizliği vardı sadece.
Sabahın aydınlığında, kararmış hayatlar,yıkılmış evler, sokaklar, mahalleler ve enkaza dönmüş kentler gördük.
Moloz yığınlarının altında kalan yüzbinlerce insanın bedenine ulaşmaya çalıştık. Halk olarak sahipsizdik, garip ve öksüzdük.
Kimimiz kimsesiz ve sessiz,
kimimiz kefensiz ve çaresizdik.
Kimimiz de sesiz sedasız toprak olduk, yok olduk ve Hakka doğru yol olduk.
Bahanelerimizi arttırdık,mazeretlerimizi çoğaldık,hakikatlerimizi görünmez kıldık.
Tam bu sırada; başkaları göründü, alemde bizimle beraber var olan görünmezler göründü.
Şaşırdık anlatılanlara, mucizelere tanık olduk.
Sonra, enkazdan çıkanlar anlatmaya başladı, onları hayretler içinde dinledik.
Onları yedirenlerden, giydirenlerden, su verenlerden, onlarla oyun oynayanlardan söz ettiler.
Bunlar kim? diye düşündük.
Melek mi, cin mi, diye birbirimize sorduk.
Kur’an-ı Kerim'de de meleklerden, cinlerden bahsedilir bilirdik.
İncil’de, Tevrat’da Hızır'dan söz edilirdi dedik.
Süleyman mabedinden, emanet sandığından, belkıs’ın tahtından ayetlerin varlığını hatırlar olduk.
Kimler tarafından getirildiğinden söz eden ilahi mesajları düşündük.
Ve bu alemde yalnız olmadığımızı bir kez daha anladık.
Alemlerin varlığını,
Alemlerin Rabbini,
Allah’ın yüceliğini birkez daha öğrendik, kabul ettik, ikrar ettik.
Bayramın bu ilahi atmosferi ile gidenleri, yaşanan o günleri, Allah'ın sonsuz rahmet ve merhametini tekrar yad ettik.
De ki: "Benim namazım, ibadetim, hayatım ve ölümüm hep âlemlerin Rabbi Allah içindir."(En'âm, 162)
Bu gün, depreme kurban verdiğimiz binlerin ilk Kurban Bayramı.
Geride kalanların hüzünlerini, kederlerini paylaşmaya, çadırlarda, konteynırlarda yaşamını sürdürmeye çalışanların yanında olmanın şimdi daha çok orada olmanın zamanı.
Ümmetin enkaza dönmüş topraklarında, çocuklarının öksüz, yetim ve boynu bükük kaldığı felaketin izlerinin henüz taze olduğu, gözlerin nemli, çadırların sıcaktan cehenneme döndüğü bu topraklara, yüzümüzü, gönlümüzü dönme zamanı. Kurbanlarımızı, sevgimizi paylaşmanın tam zamanı.
Aylardır bir tabak etli yemeğe hasret, bir tebessüme aç, bir dost bakışına muhtaç, bir Müslüman selamını çaresizce bekleyen kardeşlerimize ulaşmanın tam zamanı.
Birlik, beraberlik, kardeşlik, yardımlaşma, dayanışma ruhuyla toplumsal bilinçle bir kez daha sıkıca kucaklaşmanın tam zamanı.
Buna hepimizin yaşadığımız şu zor zamanlarda çokça ihtiyacı var.