Başlıktan da anlaşılacağı üzre , şiddeti tek bacaklı ele almamak, O ‘nu bir bütün halinde değerlendirmek bence en doğrusu..
Yazının temasında kadına yönelik şiddeti işleyeceğim ancak diğer kesimleride gözardı etmeceğim.
Şiddet.. sözcükten de anlaşılacağı üzre okurken de yazarken de insan bir irkilme hissi duyuyor.
Yazıda göze , konuşurken kulağa hiç hoş gelmiyor.
Kadına şiddet, çocuğa şiddet, Alile içi şiddet bunlar alışılagelmiş “insanım” diyebilenlerin onaylamadığı olaylar.. Son günlerde kocaya şiddet’te litaretürümüze girdi. Şiddet gören kocaların sayısıda bir hayli artmaya başladı.
Şimdilik kocaya şiddete bir nokta koyarak, geçmişten günümüze kadar gelen ve kadının dünyasında depremlere yol açan şiddete değinelim.
Aslında kendisinden güçsüz olanlara yönelik şiddet uygulayan insanlar bir araştırıldığında “zayıf karekterli” oldukları ilk göze çarpan olğu.. Şöyle bir değerlendirme yaparsak genellikle şiddet gören kadınların ekonomik yönden bağımlı baba, kardeş ve koca eline bakan, itaat eden,“ Kocamdır, atamdır ne yapsa yeridir döverde severde” mantığıyla hareket eden, tahsilsiz, okuma-yazma bilmeyen tipler oldukları ilk bakışta göze çarpıyor.
Bu genel bir değerlendirme.
Fiziksel şiddetin yanısıra ekonomik şiddeti de bu kapsamda görmek ve gözardı etmemek gerekir. Bence fiziksel şiddet kadar ekonomik şiddet te önemli..
Son yapılan araştırmalarda ilginç sonuçlarda elde edildi. Üniversite mezunları kadınların az da olsa şiddete maruz kaldıkları tespit edildi.
Şiddet görenlerin içerisinde doçentlere, öğretmenlere rastlamakta mümkün.
Şiddet gören kadınların,büyük bölümününde “Çocuklarımın babasıdır evmin direğidir”diyerek veya çevresinden, diğer aile fertlerinden çekindiği, toplum tarafından dışlanacağı varsayımından hareket ettiği için eşinden şikayetçi olmadıklarıda bu tespitler içerisinde yer alıyor.Yine bir araştırmaya göre Adana’da sadece iki sıgınma evi var üçüncüsü ise yolda.. Bu sığınma evlerinde ancak yıl’da 200 kadın barınabiliyor.
Her 50 bin kadına bir sığınma evi düştüğüne göre bu sayı yetersiz.
Türkiye genelinde ise sadece 3 bin 800 kadın sığınma evi var.
Yanı kadının sığınacağı bir evi bile yok. Bu nedenle kaderine razı oluyor çoğu kez.
Türkiye’de her üç kadıdan biri fiziksel şiddete maruz kalıyor tabi bunlar kayıt altına alınanlar yine kayıt dışıyla birlikte bu rakam bir hayli kabarık..
Araştırma da ilginç bir nokta dikkati çekiyor.
Gerçekten de çok ilginç.
Bilindiği üzere geçmiş yıllarda hep “ töre cinayetleri”işlenirdi.Şimdi bunlarda azalma görüldüğü belirtiliyor.
İşin aslı acaba bu mu?
Şimdilerde, damdan düşme ve trafik kazaları sonucu ölüm ile intihar gibi olaylar artış göstermiş.
Bu tespitletten sonra da şu yorumu yapmak mümkün
“Töre cinayetleri bitmedi şekil değiştirdi”
Gerçekten de öyle artık Bu cinayetler aleni işlenmiyor.
Adına yine “töre” diyebileceğim cinayetler değişik şekillerde hayta geçiriliyor.
Ne utanç verici değil mi?
Rahmetle anıyorum Duygu Asena “kadının adı yok” adlı kitap yazmıştı. Orada Kadını,bir kadın gözüyle ele almıştı.Gerçekten de tespitleri “cuk” oturmuştu.
Şimdilerde kadın iş dünyasında adından sıkça bahsettirir oldu
Ama bu yeterli değil..
İşalanında adı konuşulan kadının siyasette adı yok.
Siyasi Partilerin il ve ilçe yönetimlyerinde, Belediye Meclislerinde, Genel Merkez yönetimlerinde ve en önemlisi Parlemento da kadın sayısı parmakla sayılacak kadar.
Bu da Türkiye’nin bir ayıbı..
Şiddet nereden ve nasıl gelirse gelsin kime yönelik olursa olsun artık yok olmalı
Yok edilmeli insanın insana şiddeti...
Yorumlar
Kalan Karakter: