Hüda-Par Diyarbakır’da bir çalıştay düzenledi, baş danışman Mehmet Uçum delirdi.
DEM ile yapılan görüşme arefesinde böyle bir çalıştayın yapılıyor olması iktidarı öfkelendirmiş olmalı ki danışmanın sert sözlerine Cumhurbaşkanı ve cumhur ittifakı sesiz kaldı. HÜDA-PAR’ın 15-16 Şubat 2025 tarihinde Diyarbakır’da düzenlediği “Kürt Meselesine İnsani Çözüm Çalıştayı”na Cumhurbaşkanı başdanışmanı Mehmet Uçum’un sert tepkisine AKP vekiller dahil kimse bir anlam veremedi.
Çalıstayı açık bir ifadeyle şu suçlamalarla hedef aldı :
-Bölücülükle, milli devletin varlığını tartışmaya açmakla
-Haddi aşıp beka sorunu çıkarmakla
-Terörsüz Türkiye hedefine ihanet etmekle
-Emperyalist bölünme projesine destek vermekle
-Terör örgütüne mesafe koymamakla -Türkiye'ye ve cumhuriyete düşmanlık beslemekle
-Şeriat ve İslam'ı istismar etmekle...
Bu ağır ithamlarla hedef alması anlaşılır gibi değil doğrusu.
Sormazlar mı,
Seçim sathında birlikte değil miydiniz, HÜDA-PAR Cumhur İttifakı bileşeni değil miydi?
Biz mi yanılıyoruz, seçimde bu bileşenle övünüp el elle tutuşmadınız mı ?
Malazgirt Zaferi kutlamalarında, 28 Mayıs 2023 seçim gecesi Beştepe'deki zafer selamlamasında da Zekeriya Yapıcıoğlu Cumhurbaşkanı Erdoğan ve MHP lideri Bahçeli'yle el ele aynı fotoğraf karesinde yer almadı mı?
O günlerde de HÜDA-PAR’ın parti tüzüğünde yer alan özerklik, eyalet sistemi , federasyon talepleri, kemalizim karşıtlığı ve İslami talepleri ile laiklik düşmanlığından habersiz miydiniz?
HÜDA-PAR’ın 90’lı yıllarda Hizbullah çalışmalarından da mı haberiniz yoktu?
Bölgedeki çatışma sürecinin ana aktörü olduğunu da mı bilmiyordunuz?
Cumhur ittifakına destek verdiği, ittifakta yer alıp listelerde yer aldığı o günlerde bu taleplerden habersiz miydiniz?
Şimdi ne oldu? Bu öfke bu kin dolu sözleri size söyleten sebeb Kürt sorununun konuşuluyor, tartışılıyor olması mıdır?
Yoksa sizden habersiz toplanıp konuşuluyor olması mıdır?
Anlaşılan bu tahammülsüzlüğün kaynağı Cumhurbaşkanlığı sisteminin parlamentoya tahakkümüdür, zorbalığıdır, düşünen beyinlere tahammülsüzlüğüdür.
Yoksa atanmış bir memur-danışman seçilmiş siyasetçileri - içinde AKP’li milletvekillerininde olduğu - sivil toplum kuruluşlarının ve kanaat önderlerinin yer aldığı, ülkenin yüz yıllık sorunu ile ilgili fikirlerin tartışıldığı bir çalıştayla ilgili bu tehdit dilini kullanabilir mıydı?
Ez cümlem önce DEM’li siyasetçilere sonra da Cumhur ittifakına gelsin.
Var olan bu barış iklimi ekseninde Barzani’den Talabani'ye gazetecilerden akademisyenlere soldan sağa İmralı’dan Kandil'e bütün bu görüşme trafiğine HÜDA-PAR’ı dahil etmesi…
Türkiye eski Türkiye değil deyip siyasilerden gazetecilere, akademisyenden iş dünyasına (TÜSİAD) düşünen konuşan söyleyecek sözü olan herkesi kelepceyip tutuklayıp cezaevi yolunu göstermekle 'Yeni Türkiye' olunmuyor.
Konuşan, fikirlerin korkusuzca söylendiği, kimsenin Silivri’nin soğuk duvarlarıyla tehdit edilmediği bir iktidar anlayışıyla TÜRKİYE’nin yenisi olur.