"Sadelik en yüksek düzeydeki kapsamlılıktır"
der, Leonardo da Vinci.
Uzun zamandır, sosyal medyada takip etmediğim fakat sürekli olarak denk geldiğim fenomenlerin tüketim çılgınlığı ve görgüsüzlüğü ülkemizin ve dünyanın ekonomik olarak yaşadığı zorlukları da düşünerek beni fazlasıyla rahatsız ediyordu. Bu yazıyı yazmadan evvel konuştuğum bazı arkadaşlar "kendi kazançları istediğini yapar" diyerek gereksiz duyar kastığımı söylediler.
Hayır istediğini yapamaz, yapmamalı. Hatta onları izleyerek destek olan insanlar da bundan vazgeçmeli. Bunun bir adı yok.
Siz de fazla olan şey bir başkasının çok ciddi bir eksiği ise hem sistem sorgulanmalı hem de o insanların mal varlığı gözden geçirilmeli.
Neymiş efendim yoksullara da yardım ediyorlarmış. Etmeyin. Yoksulluğu sizin gibiler yüzünden yok edemiyoruz. O kadar aç ki gözünüz sizi doyuramıyoruz.
TV programlarında da durum çok farklı değil.
Sırf reyting uğruna harcanan milyonlarca lira yüzlerce çocuğun hakkı değil de nedir?
Gösterişin, israfın haddi hesabı yapılmadığı gibi bunları milyonlarca insanın gözüne sokarak yapmak hiç masum ve insani gelmiyor bana.
Bu durum, psikologlar ve sosyologlar tarafından detaylı incelenmeli. O insanların ağır psikolojik sorunları olduğu aşikar. Yoksa neden bir insan kocaman havuzu dalından koparılmış yüzlerce gülün yaprağı ile doldurup eşine sürpriz(!) yapsın ki?
Peki bir kadın onca gülün ziyan edilmesinden nasıl mutlu olabilir ki? Mutlu olmak için bunlara gerek yok diyemiyor mu? Ya da gerçekten bunlarla mı mutlu oluyor? Eğer öyleyse durum daha da vahim.
Sadece ekran karşısında olan insanlar değil, bizler yani kendi halinde yaşayan insanlar içinde durum farksız değil.
İhtiyacımızdan fazlasını alıp, sonra kullanırım diyerek tıka basa doldurduğumuz evler....
Alınmış, en fazla bir kez giyilmiş kıyafetler...
Kalabalık aileler olarak yaşadığımız evlere şimdi iki üç kişi sığamayan bizler...
Tabaklar, bardaklar, eşyalar ... huzuru, sadece eşya almak olarak gören bizler. Almışken onu da alayım, almışken şunu da alayım diyenler ve sonu gelmeyen istekler...
Ayrıca kendi gözlemlerime dayanarak şunu söylemek istiyorum; alma hastalığı verme duygusunu azaltıyor. Aldıkça vermek istemiyor daha da almak istiyoruz. Ama sonu yok bunun.
İşte sonuç ortada.
Mutlu musunuz? sorusuna kaç kişi "mutluyum" der acaba.
Gösteriş kabalık, var olanı tekrar alma isteği aç gözlülük, aldığını göstermeye çalışmak ise görgüsüzlüktür.
Sadelik ise zerafettir.
İnsan önce içini terbiye etmeli. Yoksa içinden çıkılmaz durumlarla, mutsuz ve huzursuz bir hayat ile uğraşmak zorunda kalır.
Keşke varoşlarında insanları aç gezerken belediyelerin kültür ve turizm etkinlikleri adı altında yaptıkları israfa da değinseydiniz. Kaleminize kuvvet ve duyarlı gönlünüze sağlık olsun. Tebrikler.