Her yıl aynı tiyatro sahneleniyor. Okullar açılıyor, velileri o bilindik telaş sarıyor. Devletin anayasal olarak ücretsiz sağlamakla yükümlü olduğu eğitim, bir kez daha pazara çıkarılıyor. Kayıt masasında "bağış" adı altında para isteniyor. Yetmiyor, üzerine velilerin eline sayfalarca kırtasiye listesi tutuşturuluyor. Çocuğun ihtiyacıyla ilgisi olmayan, marka dayatmalarıyla dolu listeler…
Kendi sorumluluğunu yerine getirmek yerine, yükü vatandaşın sırtına yükleyerek ve bunun adına da bağış/aidat diyerek yumuşatıyorlar. Devletin eğitim hakkını -tüm vatandaşları için- güvence altına alması gerekirken, eğitim masrafını velinin cüzdanına havale ediyor. Üstelik bunu yaparken hiç gözümüzün içine baka baka "Okullarda bağış zorunlu değildir" nakaratını tekrar ederek...
Oysa biliyoruz ki, bağış adı altında para ödenmeden kayıt yaptırmak neredeyse imkansız. Kayıt yapılsa dahi acaba bağış vermedik diye çocuğumuza farklı muamele edilir mi tedirginliği yaşanıyor. Yani her halükarda az ya da çok o para veriliyor.
O listedekiler alınmadan çocuğunu sınıfa göndermek istemiyor veliler. Eksik kalsın istemiyor çocuğu ama bence toplu olarak eksik kalsalar daha etkili olacak.
Burada mesele yalnızca para değil. Burada mesele, eğitim hakkının kirletilmesi.
Anayasa "ilköğretim ücretsizdir" derken, nasıl olur da kayıt masasında ücret istenir?
Çocuklar için hazırlanan kırtasiye listelerinde niçin marka ve kırtasiye ismi belirtilir?
Devletin asli görevi temizliği, güvenliği sağlamak değil midir?
Sorular ortada, cevap da ortada; bu asla bir “bağış” değil...
-Evet yüz bin TL bağış isteyen okullar var-
Milli Eğitim Bakanlığı bizim bildiğimizi bilmiyor olamaz. Ama görmek istemiyor. Çünkü görmek demek, çözmek zorunda kalmak demek. Çözmekse yıllardır ihmal edilen, yok sayılan kamu yatırımlarını yeniden hatırlamak demek. Ya da dilimin söylemeye varmadığı sebepler...
Bugün velilerden gönülsüz/zorla alınan bağışlarla dönen sistem, aslında devletin başarısızlığının itirafıdır. Eğitim hakkı, bağış listelerine, kırtasiye fişlerine, marka dayatmalarına kurban edilmiştir.
Şimdi soralım; bir çocuk, yalnızca ailesinin parası yeterse mi kaliteli bir eğitim alacak?
Bir bakan çıkıp, vatandaşıyla alay edercesine "bağış yok" diyebiliyorsa, bize hangi ahlaki meşruiyetten söz edebilirler?
Ve biz, bu koca yalanı her yıl sineye çekerek hangi geleceği çocuklarımıza bırakıyoruz?
Bu mesele ne yalnızca bir "bağış" meselesidir, ne de "defter kalem" meselesi. Bu mesele, doğrudan doğruya adalet meselesidir.
Yorumlar
Kalan Karakter: