Zulüm sadece celladın elinde değildir. Sessiz kalan el de zulmün ortağıdır. Haksızlığın karşısında susmak; sadece dili susturmak değil, vicdanı boğmaktır. Biz öyle bir çağda yaşıyoruz ki, gerçekleri söyleyen değil, susan makbul sayılıyor. Hakkı savunan değil, güçlüye yaltaklanan alkışlanıyor. Ve bu çürüme, sadece zalimi değil; ona seyirci kalanı da içine çekiyor.
Bir adalet düşünün, terazisi eğilmiş.
Bir insanlık düşünün, ekmeği çalınmış.
Bir vicdan düşünün, korkudan suskun.
İşte devrimin doğduğu yer tam burasıdır!
Hak, yürüyene verilir; bekleyene değil. Zulüm, bekleyeni sever, sessizi sever. Ama devrim; beklemeyene gelir, ses çıkarana gelir. Çünkü devrim, bir haykırışın adıdır. Adalet, onu dillendirenin kaleminde, yürüyenin ayak izinde yeşerir.
Zulme sessiz kalan her yürek, kendine mezar kazmaktadır. Çünkü tarih; celladı değil, susanı da yargılar. Hz. Ali der ki: "Haksızlık karşısında eğilme, çünkü hakkınla birlikte şerefin de gider." O hâlde bizler; susarak şerefini yitirenlerden mi olacağız, yoksa sözünü kılıç gibi kuşananlardan mı?
Adalet, bir gün herkese lazım olacak klişesi yetmez.
Adalet her gün, herkesin hakkıdır.
Ekmek, adaletle paylaşılmadıkça zehirdir.
Hürriyet, hakkıyla yaşanmadıkça esarettir.
Bugün bir yerlerde bir çocuk aç uyuyorsa,
bir kadın adaletsizlikten ağlıyorsa,
bir işçi emeğinin karşılığını alamıyorsa,
bir genç umudunu gömüyorsa,
orada devrim suskunluktan doğmalıdır.
Ey okuyucu!
Unutma:
Haksızlığa karşı susan, yalnızca bir şeytan değil, aynı zamanda insanlığını da inkâr etmiş olur.
Zira susmak bazen öldürmektir;
bir halkı, bir sesi, bir yarını…
O yüzden ses ver.
Zulmün değil, hakikatin yanında dur.
Çünkü bir gün sıra sana geldiğinde,
sana da konuşacak bir yürek gerekecek.
İnsan, zulmün karşısında susunca yalnızca dilini değil, insanlığını da kaybeder. Çünkü adalet, sadece mahkemelerde değil, vicdanlarda başlar. Ve o vicdan sustuğu an, celladın kılıcı daha keskin olur.
Bugün kendi rahat koltuğunda oturanlar, yarın çocuklarının bir zulüm duvarına çarptığını gördüğünde ne diyecek? “Ben elimden geleni yaptım” mı? Hayır. Elinden gelen, sustuğun her saniyede yapılmamış olandır.
Zalim, sustuğunda büyür.
Mazlum, sahip çıkılmadığında ezilir.
Ve toplum, bir bir çürür.
Bir toplumun çürümesi,
bir adamın çığlığıyla başlamaz —
bin adamın susmasıyla başlar.
Dilsiz şeytanlık budur işte:
Haksızlığı görmek ama susmak.
Emeğin çalındığını bilmek ama tepki vermemek.
İnsan onurunun yerlere atıldığını izleyip ekranı kapatmak.
Kendini inançlı sayanlar için:
Allah, hakkı söyleyeni sever,
hakkı gizleyeni değil.
Ve susarak zulme ortak olan,
imanını değil, korkusunu taşır.
Bu bir çağrıdır:
Kendini bilenlere,
kalbi hâlâ atanlara,
sofrasındaki ekmeğin yanında vicdanını da taşıyanlara.
Ses ver!
Çünkü sustuğun her an,
bir zalime cesaret,
bir mazluma yalnızlık,
Yorumlar
Kalan Karakter: