Evrenin derinliklerinde, her zerre bir sır taşır. İnsanlar ise çoğu zaman bu sırları fark etmeden yaşarlar. Aşık ve maşuk, damlaya kavuşan deniz, sütten doğan peynir… Hepsi, Tanrı’nın bakışından birer mesajdır: varlık, birlik ve hakikatin özüdür.
Ölmeden önce ölümü anlamak, yaşamın en büyük uyanışıdır. Kuantum boyutunda her an, her düşünce, her his bir titreşim yaratır. Ruh, bu titreşimleri hissettiğinde, yaşam ve ölüm arasındaki sınır silinir, gerçek hakikat ortaya çıkar. İnsan, kendi içindeki sonsuzlukla buluşur ve evrenin bir parçası olduğunu kavrar.
Tasavvufun öğretisinde de ifade edildiği gibi, hakikat yalnızca gözle görülmez; ruhun nefesinde, varlığın titreşiminde parlar. İkilik bir yanılsamadır, gölgeler sadece sınavdır. Tanrı, kulunu uyarır; fakat gözler açılmalı, kul kendi özünde evreni görmelidir.
Bu uyanış, hem bireysel hem de toplumsal boyutta önemlidir. İnsan, farkındalığı arttığında, her adım bir evrensel ritim haline gelir; her nefes bir bilinç mesajına dönüşür. Evrensel uyanış, küçük bir damlada bile kendini gösterir; her zerre, Allah’ın kudretini ve varlığın bütünlüğünü yansıtır.
Öyleyse gözlerinizi açın ve bakın: Aşık ile maşuk, deniz ile damla, sütten peynir… Hepsi Tanrı’nın fısıltılarıdır. Ölmeden önce ölümü bilmek, her anı değerli kılar; hakikati görmenin, evrenin ve kendi ruhunuzun kudretiyle birleşmenin yolunu açar. Uyanın ve fark edin: Evren sessizce konuşur, her nefes bir öğretmendir.
Yorumlar 1
Kalan Karakter: