Biz sömürgeleşmekten bahsederken bazıları askeri güç kullanarak yapılan “eski sömürge geleneği”ni kast ettiğimizi zannederek “olur mu öyle şey, hangi çağda yaşıyoruz” diye akıllarınca bilmişlik taslamaktan geri durmazlar.
Aslında bizim Neo-Kolonyalizm dediğimiz yeni sömürge zihniyetinin hedeflediği de tam da bu; zira sömürdüklerine ”Olur mu öyle şey” dedirtmek sömürgeciler için hedefe ulaşmanın ilk ve önemli basamağı olmuştur.
O nedenle “Neo-kolonyalizm”i biraz açmakta fayda var;Neo-kolonyal sistemde eskinin askeri müdahalesiyle direk bir sömürgeciliğin yapılmadığını, bunun yerine kapitalizmi, küreselleşmeyi ve “kültür emperyalizmini” kullanarak dolaylı ve zamana yayarak daha profesyonelce yürütülerek hissettirmeden yapıldığını anlatmakta da..
Günümüz dünyasında her devletin, her milletin, hatta her bireyin birbirlerine bir şekilde bağımlı kılındığı ve adına da “küreselleşme” dendiği bu dünya düzeni(Gloabal dünya) Neo-kolonyalist sistemin giriş kapısı gibidir.
Bu kapıdan sonraki adım da sömürülenin sömürüldüğünün farkında olmamasını sağlamaktır. Bunun sağlanması için de neyin suç olması gerektiğine karar verenlerin kendileri olması gerektiği fikrini zihinlere işlemek çok önemlidir. Böylelikle sömürgeciliğin bir suç olarak görülmesi engellendiği gibi anti-sömürgeciliğin de “gelişmenin önünde en büyük engel” olarak görülmesi sağlanır.
Bu oldukça profesyonelce işlenir kamuoyu zihnine;dolaylı ve kapalı yollarla.. Öyle ki zamanla sömürge sahibi değilmiş gibi bir izlenim uyandırırlar ama eski sömürgelerini, yönetenleri yönetme yoluyla kontrol etmekten vazgeçmezler. Ve sömürülen devletlere, sadece siyasi bağımsızlıkla yetinmeleri gerektiği usulünce dikta edilir.
Siyasi bağımsızlıkla bağımsız bir devlet olmanın gururunu yaşatırlar ama esasında emperyalizmin, bağımlılığın ve “gizli sömürgeciliğin” kurbanı olmuşladır.
Bu Postmodern Emperyalizmin sonuçlarının en bariz görüldüğü yerlerden biri olarak Gana’yı örnek verebiliriz. Bağımsızlıktan sonra Gana’nın ilk başkanlığını yapan Kwame Nkrumah, sömürgeciliği sürdürmek için emperyalizmin yetişmiş ekonomik tetikçilerinin gayretiyle ülkede, emperyallerin kontrol ve denetiminde modern işletmeler açmıştı. Geliriyle tüm hakları sömürgeci güçlerin kasalarını dolduran işletmeler yapılırken başkan “özgürlük” söylemlerini her zamankinden daha çok tekrar ediyordu.
Zaten Fransız düşünür Jean-Paul Sartre’nin “; “..aralıksız bir şekilde İnsandan bahsederken onunla karşılaştığı her noktada onu katleden…tüm insanlığı boğan Avrupa’yı hadi terk edelim” şeklindeki isyanı de, Avrupa sömürgeciliği ve Hümanizm arasındaki aldatmacaya karşı bir isyan niteliğindeydi.
Sömürülmek istenen devletlerin toplumları psiko-sosyal yönleriyle sömürülmeye hazır bir kıvama getirildiğinde, olgunlaştırıldığında artık sıra bu ülkelere gönderilecek iyi yetişmiş ekonomik tetikçilerdedir.
Bu tetikçilerin kullandıkları sahte finansal raporlar, kaynaksız para akış vaatleri, rüşvetler, montajlanmış görüntü ve ses kayıtları, manipülasyona açık ekonomik tahminler gibi araçlar peyderpey sabırla devreye konur. Sömürdükleri ülkenin sözde en büyük vatanseveri olmayı büyük bir ustalıkla başarırlar.
Oysa tüm gayeleri görev aldıkları ülkede ısrarla teşvik ettikleri yatırımları kendi ülkelerinin ticari çıkarlarına uygun hale getirmekti. Kapitalist piramidin en tepesinde olan bular; aklınıza gelebilecek her olumsuzluğu ülkesinin çıkarına uyarlamak da bunların asli görevidir. Savaşlardan, seri silah üretiminden, yüzbinlerce insanın yiyecek yokluğundan, kirli sudan ya da” tedavi edilebilir hastalıklardan” ölmesinden çıkar sağlamak için eğitilmişlerdir.
Yöntemleri Post-modern olsa da Kolomb’un Amerika’sında benimsenen sömürgeci anlayış hiçbir zaman değişmemiştir.
Bu anlayışın uygulanması özellikle sömürgeci güçlerle güçlü bağlantıları olan ve onların çıkarlarını gözeten bir yönetimle iş başında kalmayı başarabilen diktatör yöneticilerle biraz daha kolaylaşmıştır.
Nitekim diktatörlerin ülkelerindeki her türlü yatırım (baraj,yol,elektirik,tünel havalimanı vb) emperyal şirketlerin verdikleri borçlarla yapılmış ve şart olarak da tüm projelerin kendi mühendislik ve inşaat firmaları tarafından yapılması şartı getirilmiştir. Böylelikle; verdikleri borç ve faizlerle, projelerin stratejik bilgilerine sahip olmakla ülkeyi tamamen kendilerine bağlamayı başarmışlardı.
İşlerini zorlaştıran yöneticiler için ise şantajlar işe yaramazsa suikastlar genelde işe yaramıştı. Arbenz’in, Musaddık’ın, Allende’nin Omar Torrijos’’un suikastlerle ölümleri sadece birkaç örnekti. Yakın zamanda bölgesel emperyaller planlarını alt üst edip de öldüremedikleri tek anti emperyalist lider ise Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’dı.
Esasında 15 Temmuz darbe girişimi gibi CIA destekli girişimler emperyalist güçlerin çıkarlarına hizmet etmek için oluşturulan şirketokrasiye boyun eğmeyi reddedenlerin karşılaşmaktan kaçınamayacağı girişimlerdi.
Son tahlilde;Postmodern kolonyalizm insana barış , güvenlik, özgürlük ,demokrasi, ve insan hakları söylemleriyle sinsice sarmalar ve teknolojinin getirdiği olanaklarla kendini görünmez kılar. Fakat bilinçli,vatan,millet ve dini değerlere sadık kaldığımız sürece bizi asla hegemonyasına alamaz,mankurtlaştıramaz..