Bazen insanlar yaşadıkları dönemde birilerince verilen mücadeleye bir anlam veremezler, hatta anın konforundan mahrum kalmamak için anlam verememekle kalmaz, o mücadeleye köstek olurlar..
Filistin bölgesi İngiliz sömürge yıllarının en ateşli dönemlerini yaşarken 1921-1937 yılları arasında Kudüs Baş Müftüsü olarak görev yapan Muhammed Emin el-Hüseynî’nin mücadelesi aslında tam da o dönemin insanlarınca, üstelik kendi halkınca anlaşılamamış mücadelelerden biridir.
Evet,kişisel ihtirasları ve Müslümanların “dini lideri”olma arzusu onu esir almış olabilir ama temelde bu günleri öngören bir olgunlukta mücadelesini sürdürmüştür.
Onun mücadelesinin temelinde, Yahudilerin Filistin’e daha fazla göç etmesini engellemek ve Yahudilerin Filistin’deki dini ve ulusal emellerine engel olma vardı.
Kendisi 1915 yılında İstanbul’da Mekteb-i Harbiyye’ye girdi, buradan kurmay subay olarak mezun oldu. I. Dünya Savaşı yıllarını İzmir’de geçirdi. Savaş sonunda Kudüs’e geri döndü ve Filistin bölgesine gelen İngilizlerin genel valisinin yardımcılığına getirildi.
Ancak göreve başladıktan üç ay sonra İngiltere’nin bölgedeki siyasetini protesto ederek istifa etti. Bu sırada halk arasında yeni yeni başlayan isyan hareketlerine katıldı ve 1918-1919 ayaklanmalarında büyük rol oynadı.
Yahudi ve İngilizler’e karşı mücadele etmekle görevli Fidâiyyûn adlı küçük grupları organize etmeye başladı. Filistin’de ilk siyasî teşkilât olarak kurulan en-Nâdi’l-Arabî başkanlığına seçildi.
1919’da İngilizler tarafından tutuklandı. Gerekçe olarak da Filistin’ gelen Amerikan araştırma heyetini protesto etmesi ve Balfour Deklarasyonu’na karşı çıkması gösterildi.
Serbest bırakıldıktan hem sonra İngilizler tarafından sıkı takibe alındığını anlayınca Şam’a kaçtı. Daha sonra İngilizlerin genel af çıkarmasıyla Kudüs’e geri döndü. 1921’de, Kudüs müftüsü olan ağabeyi Kâmil el-Hüseynî’nin vefatı ile boşalan baş müftülüğe getirildi. Gİngilizlerin “yarattığı”mali kriz nedeniyle arazilerini satmk zorunda kalan Filistinlilerin tersine o bölgede yüzlerce yapı kurdu; hayır kurumları, vakıflar, yetimhaneler vs..
1931’de Filistin’in bağımsızlığının devamlı olarak vurgulandığı Dünya İslâm Kongresi’nin başkanlığına getirildi.
Yahudilerin arazi alımlarının en yüksek seviyeye geldiği 1931 yılında Kudüs’te Mescid-i Aksâ adıyla bir İslâm üniversitesi kurma çalışmalarını başlattı. Yahudilere arazi satma işinde büyük rolleri olan arazi komisyoncuları ile mücadele edebilmek için “emir bi’l-ma‘rûf” cemiyetlerini kurdu.
Yahudilere toprak satanlara karşı amansız bir mücadele başlatıldı. Toplanan paralarla araziler alındı ve tekrar Yahudilere satılmaması için vakıflara bağlandı.
Daha önce kurulan El-Lecnetü’l-Arabiyyetü’l-ulyâ li-Filistîn adlı konseyin başkanlığına seçildi. Bu konsey İngiltere’den gelen Lord Peel başkanlığındaki heyetin 7 Temmuz 1937’de kararlaştırdığı Filistin’i taksim planını kesin bir dille reddedince bu görevden alındı. Hemen arkasından tutuklanmak istenince Lübnan’a kaçtı. Lübnan’dan Irak’a, oradan da İran’a geçti.
1937’nin sonlarında gizlice savaşı kazanacaklarından emin olduğu Mihver Devletlerinin Filistin’in bağımsızlığı konusunda desteklerini almak için Berlin’e gitti ve burada 1945’e kadar kaldı ve bu sürede Hitlerle görüşme imkanı buldu.
Hitlerle yaptığı görüşmede Hitler'den; Filistin’e bağımsızlık vereceği, Filistin'in Yahudi yurdu olmasını engelleyeceği ve Avrupalı Yahudiler gibi buradaki göçmen Yahudileri katledeceği sözlerini aldı. Hatta Kudüs Baş Müftüsü ve kuvvetleri, Hitler'in kuvvetleri yaklaşırken Yahudilerin imhasına katılacaklarına dair anlaşma da yapmışlardı.
Bir radyo programıyla Arap dünyasından Alman ordusuna destek sağlamak için defalarca uzun uzun konuşmalar yaptı. Yayımladığı bildirilerle Arapları Yahudi ve İngilizlere karşı ayaklanmaya çağırdı. Tabi Almanlar da El Hüseyni’yi kollarının uzanamadığı yerlerde –mesela Süveyş Kanalı’nın kontrolü için- İngilizlere karşı koymanın bir aracı olarak gördüler ve kullandılar.
Savaşın sonucu belli olmaya başlayınca Fransa’ya kaçtı. Ancak Fransızlar tarafından tutuklanarak Paris’te bir yıl boyunca göz hapsinde kaldı. Bu sırada İngiltere, Yugoslavya ve Amerika, Emîn el-Hüseynî’nin savaş suçlusu olarak yargılanması için teslim edilmesini istedilerse de Fransa onu vermeyi reddetti. Emîn el-Hüseynî sonunda Mısır’a kaçmayı başardı .
Kahire’de Arap Birliği’nin kararıyla kurulan el-Hey’etü’l-Arabiyyetü’l-ulyâ li-Filistîn’e başkanlık eden Emîn el-Hüseynî kısa zamanda Kudüs, Şam, Beyrut, Bağdat ve Karaçi’de bu teşkilâta bağlı bürolar açtı.
1948’de Filistin toprakları üzerinde İsrail Devleti’nin kurulmasından sonra 1 Aralık 1948 tarihinde Gazze’de toplanan I. Filistin Halk Meclisi’ne başkanlık eden el-Hüseynî, işgal altındaki toprakların kurtarılması ve Yahudilere karşı mücadelenin yürütülmesi amacıyla Genel Filistin Hükümeti’nin kurulduğunu ilân etti.
Merkezi Kahire’de bulunan bu hükümetin faaliyetleri kısa bir süre sonra Mısır hükümeti tarafından engellendi. el-Hüseynî, 1951’de kırk beş İslâm ülkesinin katılmasıyla Karaçi’de toplanan Dünya İslâm Kongresi’ne başkan seçildi.
1967’de otuz yıldan beri ayrı kaldığı Kudüs’e döndü. İsrail ile doğrudan görüşmelerin uygun olmayacağını, bu toprakların Filistin’e ait olduğunu ve geri alınması için gerekirse harp edilmesi fikrini hayatı boyunca taşıdı. 4 Temmuz 1974 tarihinde Beyrut’ta vefat etti.
Yorumlar
Kalan Karakter: