Bu yol (İslam) sadece müslümanların yolu değildir. Bu yol insanlığın yoludur. Bu dava insanlığın davasıdır. İnsanlık, islam davası altında birleşmediği sürece Muhammed-ül Emin’in sancağı altında onun önderliği altında toplanmadığı sürece uyanması asla mümkün olmayacaktır ve cennet bilincine geçmesi daha da imkansızlaşacaktır.
Biz Muhammedi bilinç derken, bugünkü sözde İslam ülkelerinde yaşanan Müslümanlığı anlattığımızı zannetmesinler. Sakın ola ki, kimse böyle anlamasın. Bu dünyanın hiçbir ülkesinde nüfus kağıdında Müslüman, İslam yazsa bile hakkıyla İslamiyeti yaşayan hiçbir ülke yoktur. İslamiyet şimdi sadece gönüllerde miras kalmıştır ve gönüllerde yaşıyor.
Yeryüzünde yürüyen insan-ı kamiller var. Yürüyen Kur'an'lar var. Onlar yeryüzüne tesir edebilecek insanlardır ve bunlar da ehlibeyttendir. Hazreti Muhammed’in soyundan kanından gelenlerdir. Yani Ali’nin kanını taşıyanlardır. Lakin, onların dışında bu sistemin sahibi var. Bu sistemi an içinde var eden var. Onun izni olmadıkça yaprak dahi kıpırdamaz.
Peki o kim?
O sensin.
Hazreti Muhammet ne demişti, “ İman etmedikçe Müslüman olamazsınız. Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız.”
Peki, güzel insanlar size soruyorum. Acaba bizler gerçekten birbirimizi seviyor muyuz? Yoksa -mış gibi mi yapıyoruz? Acaba sevginin önüne çıkar ilişkisi mi geçti? Makam mertebe sevdası mı geçti? Acaba sevgi, hoşgörü sadece kitaplarda mı kaldı? Adalet, empati bunların hepsi birer hayal miydi? Birer masal mıydı? Birileri laf olsun diye mi bunlar için canını verdi? Neden bir çatı altında buluşamıyoruz ve neden dünyadan sınırları engelleri kaldıramıyoruz? Neden dil din ırk cinsiyet savaşı'ndan vazgeçmiyoruz? Neden insanı insan olduğu için sevmiyoruz ve neden kötülüğe hep birlikte baş kaldırmıyoruz? Neden hırsızlık yapıyoruz? Neden dincilik yapıyoruz? Neden din satıyoruz? Neden dini siyasete alet ediyoruz? Neden Muhammed-ül Emin’in öğretisini insanlara aktaramıyoruz?
Neden biliyor musunuz? Çünkü, biz bu dünyaya tapıyoruz. Biz parayı ilah edinmişiz. Malı mülkü eşlerimizi altınları egomuzu zihnimizi nefsimizi ilah edinmişiz. Bırakın insanları biz kendimizi dahi sevmiyoruz. Kendini sevmeyen bir insan nasıl insanları sevebilir? Babanın evladına güvenmediği, kardeşin kardeşe ihanet ettiği, dini kullananların vatanı sattığı bir ülkede, eğitim sisteminin çöktüğü, ekonominin tepetaklak olduğu, zenginin daha çok zengin olduğu, fakirin fakirliğin de ötesine geçtiği, hakikati haykıranın zindanlara atıldığı bir ülkede ve bir dünyada nasıl adalet olabilir? Nasıl huzur olabilir? Nasıl cennet oluşabilir?
Bu yeryüzü artık insanlığa dar geliyor. Yeryüzü çırpınıyor. Dünya kaynıyor ve patlamaya hazır bir yanardağ gibi içindekileri boşaltıyor. Bu zaman ahir zaman, bu zaman Muhammed-ül Emin’in ete kemiğe bürünüp yine bir başka bedene enkarne olduğu dönem. Bu dönem sahte şeyhlerin sahte hocaların sahte siyasetçilerin sahte mehdilerin çıktığı bir dönem. Kime sorarsan en doğrusunu kendisi biliyor. Kime sorarsan en akıllısı kendisi. Kime sorarsan en doğru mezhep kendi mezhebi. Kime sorarsan en doğru tarikat kendi tarikatı. Hiçbiri %100 doğru değil lakin hiçbiri %100 yanlış da değil. Hepsi kendine göre doğru şeyler de yapıyor. Lakin Hazreti Muhammed asla ama asla bugün dünyadaki dini getirmedi. Tam tersi Hazreti Muhammed’in savaşmış olduğu din bugün dünya da İslam dini olarak yaşanıyor ve Hazreti Muhammed-ül Emin o dönemde bir devrim gerçekleştirerek bu Ebu Cehil zihniyetini devirmişti.
Lakin yıl 2024 ve Hazreti Muhammed-ül Emin’in dosta kavuşması bir gün bile geçmeden en güvendiği kardeşim dediği adamları, arkadaşları tarafından ihanete uğrayıp, Kur’an ayetlerinin tahrif edilerek yüz binlerce hadis uydurularak insanları zehirlemek amacıyla bugün dünyaya servis edilmiştir ve hala edilmektedir.
Yorumlar
Kalan Karakter: