“Komplo teorileri” kavramını hepimiz çok sık kullanırız güncel konulara yorumlar yaparken. Çoğu zaman kuytu bir köşede konuşulan, arada bir gülmek için gerekli materyaller olarak görürüz. Bazı zaman ise özellikle takım elbiseliler ortaya atmışsa oldukça ciddiye alırız.
Ancak kavramın bizatihi kendisinin ne zaman ve neden kullanıldığını hiç düşünmeyiz. Ne zaman ve neden sorularına verilecek cevap da komplo teorisinden ibaret diyebilirsiniz. Hakkınız var.
Ancak yine de bu kavramın bizleri mevcut verilerden uzaklaştırıp başka bir boyuta götürdüğünü, dahası, düzen kurucuların kurmak istedikleri düzen için kamuflaj olarak ortaya attıklarını, yaptıklarını veya yapacaklarını örtmek için özellikle kullandıklarını söylemden geçemeyeceğim
Bu bağlamda okuyacağınız yazıyı da bir komplo teorisi olarak görebilirsiniz. Ancak tarihe baktığımızda komplo olarak dillendirilen hadiselerin büyük bir kısmı zaman içinde ve büyük bir sabırla gerçekleşmiştir.
Arz-ı Mev’ud’u birçoğumuz bilir. Tevrat’ın hahamlar tarafından tahrif edilmesiyle birlikte bizzat hahamların Tevrat’a koydukları “Tanrının Yahudilere vaat ettiği topraklardır Arz-ı Mev’ud. Tevrat’ın birçok bölümünde “içinden süt ve bal akan topraklar” veya “ Kenan diyarı” olarak geçer.
Tevrat’ın bir bölümünde de daha net ifadeler kullanır. Tanrı İsrailoğullarına “sınırlarınızı Kızıldeniz’den Filistin Denizi’ne, çöllerden Fırat Irmağı’na kadar belirleyeceğim.” der. Bu tahrif edilmiş kitaptan bir alıntıdır.
Yine bu kitaba göre Yahudilerin tanrısı Yahova Kenan Diyar’ını İsraiıoğullarına verir ve İbrahim’le, onun soyundan gelenlere Mısır Nehrinden Fırat Nehrine kadar tüm yerleri verecek şekilde bir anlaşma yapar.
Tevrat’a göre İsrailoğullarının Batı sınırı Akdeniz ve kıyısı olmalıdır. Onun için çalışılmalı ve çaba gösterilmelidir. Tabi İsrailoğullarının bu hedefe ulaşmaları için bölge güçlerini devreden çıkarması gerekir.
Bu yolda atılacak her adımın mubah kabul edildiğini zaten güncel olaylara bakarak görürüz. Bu hedefe ulaşmadaki zorlukları onları daha da pervasızca hareket etmeye yöneltir. Zaten onlar açısından Yahudi olmayan tüm insanlar goyim olarak nitelenir. Seçilen tek varlık onlardır.
Tarih okumamızda sebep sonuç ve anlaşma maddelerinden kendimizi arındırıp arka yüzüyle ilgilendiğimizde 19.yüzyıldan itibaren peyderpey ele geçirdikleri devletleri ve bu devletleri yönetiş tarzlarının, kedilerine yönelik hizmet aracı olarak şekillendirdiklerini görürüz.
Tabi bu devletlerin yöneticilerinin tamamına hakim olamadıkları zamanlar da oldu. Ancak onların suikastlerle ortadan kaldırılmaları bunlar için hiç te zor olmadı.
Örneğin Kuzeylilerin haklarını, zenginliğini elinde bulunduran Yahudilerin desteklediği Güneylilere karşı korumaya çalışan Abraham Lincoln suikasti;ya da Amerikan parasını millileştirmeye çalışan Kennedy suikasti...Daha bir çoğunu saya biliriz.
İlginç olan nokta ise, Yahudiler bizzat devleti idare etmekten hep kaçınmışlardır. Onlar için devletleri idare edenleri idare etmek daha kabul edilebilir olmuştur. Onların hedeflerinin ne olduğunu anlatanlara “komplocu” diyerek anlatıları basitleştiren Yahudi veya sempatizanları, gerçekte hedeflerine doğru emin adımlarla ilerlemektedir. Amaca ulaşma yolunda en büyük destek her daim olduğu gibi yine ABD den gelmiştir.
Nitekim. vaktiyle 22 ülkenin sınırları değişecek diyen Condoleezza Rice bunu söylerken bu değişimi gerçekleştirecek kadroyu çoktan kurmuştu.
Muhtemeldir ki bu kadroları, algı operasyonunda uzaman İsrailli kişilerce eğitimden geçip önce Sudan, Irak ve Libya’ya gönderilmiş, ardından da Yemen, Suriye hatta Türkiye’ye..
Esasında Ric’ın bunu dile getirmesi bu planın o anda oluştuğu anlamına gelmez. Bu planın kökenini 1897’deki Basel’deki Birinci Siyonist Kongresinde aramak lazım.
Orada 50 yıl içinde Filistin toprakları üzerinde bir İsrail Devleti kurmak,100 yıl içinde de Türkiye’nin Güneydoğusunu da içine alan Nil’den Fırat’a kadar “Büyük İsrail “oluşturmak hedef olarak belirlenmiş ve kayıt altına alınmıştı.
Zaten İsrail’in eski başbakanlarından Ben Gurion’un İsrail Devleti’ni ilan ettiği sırada sarf ettiği sözler hedeflerindeki kararlılığı göstermesi açısından dikkate değerdir.
Özetle Gurion “ Şuan kurduğumuz devlet İngilizlerin bizim için sınırlarını çizdiği devlettir. Bu sınırları bizim gençlerimiz yeniden çizmeli ve Fırat’ı da içine almayı ihmal etmemeli” der.
Hülasa bizler tüm bunlar için “KOMPLO TEORİSİ” yakıştırması yaptığımız sürece, bu gerçekleri başka boyutta algıladığımız sürece İsrailoğulları Tanrılarının kendilerine vaad ettiği topraklara daha kolay ulaşacaktır. Ve o topraklarda şuan olduğu gibi kan ve gözyaşı eksik olmayacaktır.