Batılı gazetecilere çeviri ve diğer işlerde yardımcı olan bir ofis olan Gaza Press'in kurucusu Rami Abu Jamous İsrail ordusunun baskısı altında karısı ve iki buçuk yaşındaki oğlu Walid ile birlikte Gazze Şehri'ndeki dairesini terk etmek zorunda kaldı.
Rafah'a sığındıktan sonra, Rami ve ailesi, bu yoksul ve yoğun nüfuslu bölgede sıkışıp kalan birçok aile gibi, iç sürgünlerine devam etmek zorunda kaldılar. Günlük tutan Rami Gazze halkının ve kendisinin yaşadığı her anı kaleme alıp dünya milletlerinin utanç vesikası olarak ileride gelecek nesillere aktarmayı planlıyor.
Rami şuana kadar yaptığı fedakar çalışmalarıyla bir çok ödüle layık görülmüş.Fransa’da “Batı Fransa” anlamına gelen “Ouest-France” ve savaş muhabirleri için verilen “Bayeux Ödülü”nü alan Rami bu alanda aldığı ödülleri Gazze halkına adamış bir gazeteci.
İsrail’in dünya milletlerini aldatmak için “önleyici” adı altında İran’a saldırması Rami için çok sürpriz bir gelişme değildi. Ona göre İsrail’in derdi sadece Gazze ve rehineler değil, derdi tüm Ortadoğu’ya, Ortadoğu’nun zengin devletlerini ve o devletlerin fakir halkını istediği istikamete sokmaktı.
Ortaya attıkları “Nükleer Santral” safsatası, İsrail’in -her zamanki gibi “kendini savunma hakkı” kılıfıyla- saldırganlığını meşrulaştırıp Ortadoğu için yeni bir Sykes-Picot dayatmasından öte bir şey değildi ve Rami bunu günlüğüne " ‘Önleyici’ bir saldırı. ABD ve Batı, İsrail dışında bölgede hiç kimsenin nükleer bombaya sahip olma hakkı olmadığına karar veriyor. Her zamanki gibi, ünlü "İsrail kendini savunma hakkına sahiptir" ifadesine sığınıp Ortadoğu’ya yeni düzen getirmek istiyor” şeklinde not etmişti.
Evet;onlara göre dünyadaki tüm ülkeler Batı’nın ve İsrail’in istekleri doğrultusunda hareket etmelidir. Eğer istekleri doğrultusunda hareket etmezlerse “önleyici” bombaların kullanımı meşrudur.
Ve yine onlara göre İran rejimi anti demokratik bir rejimdir ve bu rejim yıkıldığında Ortadoğu’ya huzur gelecektir. İsrail’in bu yöndeki propagandasını Rami şöyle ifade ediyor günlüğünde:
“İsrail, propagandacılarını dünyanın dört bir yanına seferber etti. İran halkına karşı hiçbir sempati duyulmadığı defalarca duyuldu. Bu ülke "mollaların ülkesi" ve "kadınlara başörtüsü takan bir hükümet" olarak adlandırıldı.”
İsrail ve Batı’nın İran propagandası savaşın göreceli olarak bittiği bu günlerde hız kesmeden devam ediyor. Özellikle İsraillilerin savaş esnasında patlamalara verdikleri anormal ve panik tepkisi sosyal medyanın trajikomik bölümlerini oluşturduğundan İsrailli yetkililer buna önlem olarak bir dizi kısıtlama getirmişlerdi.
İran’ın İsrail’ saldırısını an be an günlüğüne not eden Rami şunları söylüyordu:
“Bu ‘12 günlük savaş’ hakkında ilginç bulduğum şey, medya kapsamı ve İran'ın İsrail işgaline verdiği yanıt. 12 gün boyunca, İsrail topraklarına kaç füzenin düştüğü, bunların nereye ineceğini nasıl bildikleri ve İsraillilerin kendilerini korumak için çok sayıda sığınağının olduğu söylendi. Birçok İsrailli gazeteci de siren ve patlama seslerinin uyumalarını engellediği için geceleri uyuyamadığını söylemişti.
Onları anlıyorum, çünkü biz iki yıldır onların 12 günde katlandığından bin kat daha fazlasına katlanıyoruz. Günde 24 saat, haftada 7 gün saldırı altındayız. Füzelerin nereye düştüğünü bilmiyoruz. İnsansız hava araçlarının nereye ateş ettiğini bilmiyoruz. İsrail'in düzenli olarak bombaladığı birkaç UNRWA okulu dışında hiçbir "barınağımız" yok ve yiyecek ve sudan mahrum kalıyoruz. İsrail, Gazze halkını sığınmaya teşvik ettiği yerlere bile saldırıyor. Güneydeki El-Mawasi'deki "insani bölge" böyle bir örnek. "İnsani yardım dağıtım merkezlerine" gelince, İsrailliler bu merkezleri ölümcül tuzaklar olarak kullanıyor, kendilerine doğru koşan aç insan kalabalığına korkusuzca ateş ediyor.
Bu kısa savaş sırasında, İsrail'deki Soroka Hastanesi'nin bir İslam Cumhuriyeti füzesiyle hedef alındığı ve bunun küçük çaplı hasara yol açtığı yönünde raporlar vardı. Netanyahu hastaneye ve hastalara saldıranları "barbarlar" olarak adlandırdı. İran hükümeti Soroka Hastanesi'ni hedef alma niyetinde olmadığında ısrar etti, ancak Netanyahu'nun sözlerine ilk tepkim gülmek oldu.
Atasözünde dendiği gibi: Deve kendi hörgücünü görmez. Gazze'de İsrail ordusu neredeyse tüm hastaneleri bombaladı ve bu kasıtlı ve dikkatli bir şekilde yapıldı. Hastanelerin yüzde 90'ı kullanılamaz hale geldi.”
Evet gerçekten de “deve kendi hörgücünü görmez”..Ve Netanyahu asla kendi hörgücünde taşıdığı kötülüğü görmeyecek ve de görmek istemeyecek..
Yorumlar
Kalan Karakter: