Tarihler 1941’in 7 Aralık’ını gösterdiğinde Japonlar Pearl Harbor'ı bombalamış ve Amerika’yı fena halde kızdırmıştı. Bombardımandan önce savaşın gidişatıyla ilgili çözüm arayışları vardı ve belli bir noktaya gelinmişti. Ancak bombardıman mevcut çözüm arayışlarını rafa kaldıracaktı.
Amerika Başkanı Franklin D. Roosevelt, İngiltere Başbakanı Winston Churchill ile Başkan Franklin D. Roosevelt İngiltere Başbakanı Winston Churchill ile Kazabalanka’da bir araya gelmiş Mihver Devletlerinin koşulsuz teslimini talep eden bir açıklama yapmışlardı.
Bu,herkesi hatta başkanlarının danışmanlarını dahi şaşkına çevirmişti. Zir herkes savaş için bir çözüm bulunması ve bu çözümün diplomatik müzakerelerle yapılacağı umuduyla konferansı takip ediyordu.
Roosevelt’e savaşın diplomatik müzakerelerle sonlandırılması gerektiği, savaşın kısa sürede bu şekilde neticelendirileceğinin mümkün olacağı fikri iletildiğinde Roosevelt: “Hayır. Düşmanlarımız silahlarını bırakmalı, sonrasında ne olacağına biz karar vereceğiz.” Demişti.
Koşulsuz teslimiyetin peşinde olan Başkan’ın kafasında belli ki vahşi bir plan vardı; Japon askerlerine boyun eğdiremiyorsa halkına boyun eğdirecekti. Nitekim bu vahşi ve barbar düşünce kendinden sonra başkan seçilen Truman tarafından iki atom bombasıyla fiiliyata geçti.
Roosvelt ve Truman gibi “modern barbarların” düşüncesinde şu vardı: 1. Dünya Savaşı ateşkesle sonuçlanmış ve bu ateşkes Alman halkı gibi halkların yenilgi duygusuna sahip olmalarını engellemişti.
İşte bu düşünceyle Japon halkına “yenilgi duygusunu” benliklerine kadar hissettirmeleri gerekiyordu. Nitekim attıkları atom bombasından hiçbir zaman pişmanlık duymadılar.
Şimdi Roosvelt ve Truman’ın taktik anlayışını İsrail aracılığıyla Gazze halkı üzerinde uygulamaya kalkıyor Biden. Tarih; belli dönemlerde birbirinden etkilenmiş ve sonraki bir öncekinden daha da aşağılık olan barbarların varlığına şahit olmuştur. İşte şuan ki “barbar” ve barbarlık öncekinin çok daha ötesine geçmişti.
Zira önceki “barbarın” uyguladığı barbarlık belli bir askeri ve ekonomik güce sahip bir halka, Japonlara uygulanmıştı ama şimdi hiçbir gücü olmayan, kendini savunmaktan aciz ve küçücük bir toprak parçasına sıkışmış halka uygulanıyor.
Dahası; Beyaz Saray baskını ve Ağustos 2021'de Afganistan’dan çekilmesi ile dünya liderliğinde karizmayı çizdiren ABD’nin, çizilen karizmasını bir avuç toprak parçasına sıkışmış yüzbinlerce sivilin katliamı üzerinden kazanmaya çalışması kadar aşağılık ve basit bir strateji olamaz.
Ama görünen o ki; Ukrayna’daki savaşta varını yoğunu ortaya koyarak Ukrayna üzerinden dünya polisliğine soyunan ama soyunmakla kalan Amerikan yönetiminin Ortadoğu’da bir “küresel polis karakolu” kurmaya ve dünyaya bu “karakol”dan göz dağı vermeye çalışması da başarısız oluyor.
İşte bu başarısızlık geçmiş barbar yöntemlerin yeniden gözden geçirilmesini zorunlu kılmış olmalı ki Roosevelt’in -boyun eğdiremediği Japon askeri yerine halka boyun eğdirmesi-stratejisindeki acımasızlığı bir adım daha öteye taşıma kararı alınmıştı Amerikalılar tarafından. Ancak tarihteki bir hatayı tekrarlamama konusunda da dikkatli olacaklardı: sivilleri bizzat kendileri değil maşaları imha edecek. Nitekim öyle de oluyor.
Ama kendi menfaatlerine aykırı davranan her oluşumu “terör örgütü” olarak ilan eden Amerika’nın bu dünya liderlik oyunu da hüsrana uğrayacak gibi görünüyor. Ve Biden yönetimi Amerikan tarihinde şimdiye kadar olan yönetimler içinde en başarısız yönetimi olarak tarihe geçecektir.
Gerek Ukrayna’da gerekse İran’ın petrol paralarını dondurma konusunda zaten net başarısızlıkları vardı ve buna Suriye’nin Kuzeyinde bir türlü oluşturamadıkları “terör devleti” de eklenince dünya liderliğinden dünyanın “ayağına” adım adım nasıl düştüklerini hep beraber izleyeceğiz. Ondan önceki “denegesiz” Başkan’ın Afganistan’daki hezimetini ve dünya halklarının ağzında sakız olmalarını söylemiyorum bile..
Dünyada ”demokrasinin cephaneliği” olarak görülen ABD’nin cephaneliğinde demokrasiyle değil insanlığı yok eden envanterler dolu. Bu cephanelik öldürmeye Gazze’deki çocuklarla başladı ve Uluslararası Çocuk Savunması örgütüne göre 4237 Filistinli çocuk öldü ve Gazze çocuk mezarlığına dönüştü.
Bir Not:
BM’nin hiçbir kararına uymayan İsrail’in ve İsrail aleyhine çıkacak kararı veto eden ağababalarının bilmesi gereken ve bildiğinden emin olduğum konu şu: Türkiye’ye gerek Kıbrıs konusunda gerekse adalar konusunda Lozan ve BM kararlarına uyması gerektiği şeklinde telkinde bulunmalarının özellikle son yaşananlardan sonra hiçbir kıymeti yok.
Her ne kadar Cumhur Başkanı Erdoğan diplomatik nezaketten ötürü dillendirmese de Türkiye BMGK’nın kararlarına veya Lozan’ın dayatmalarına göre değil sahadaki gerçekliğe göre politikasını belirleyecektir.
Nitekim adalar konusunda, Suriye’nin Kuzeyindeki oluşumlar konusunda, İsrail Barbarlığında, Karadeniz ve Akdeniz enerji arama çalışmalarında BMGK’nın, AB’nin ve ABD’nin dayatmalarıyla hareket etmiyor; tamamen sahadaki gerçekliğin milli menfaatlerle paralelliğine bakarak hareket ediyor..