Otranto Seferi..
Bölüm-2
Kaynakların bildirdiği Osmanlı gemi sayısı ortalama 130 civarındaydı. Otranto Napoli Kralı I. Ferdinand’a bağlıydı. Ancak bu sırada Otranto’yu idare eden Ferdinand’ın oğlu Calabria Dükü Alfonso şehirde değildi.
Sonradan imdada yetişmek için kale önlerine gelen Alfonso mağlup edildi. Geldiği gibi geri dönmek zorunda kaldı.
Tursun Bey’in aktırdığına göre şehrin surları İstanbul surlarını andırmaktaydı. Bu nedenle Osmanlı kuvvetleri başlangıçta epey zorlanmışlardı.
“Otranto muhafızlar teslim oldular (11 Ağustos 148o). Ahmet Paşa orasın tahkim ile kendisine üs yaptı.”
Türkler artık İtalya’ya da ayak basmıştı. Vatikan’ın uykuları kaçmış, uyanıkken bile kâbus gören Papa ve kardinaller adeta dünyanın sonunun geldiğini düşünmüşlerdi.
Otranto alınmıştı. Ancak “İsa” adeta Papa’nın ve Hristiyan Dünyasının imdadına yetişmişti;1481’in Mayıs’nda Fatih Sultan Mehmet Kızıl Elma hayalini tam olarak gerçekleştiremeden vefat etti.
Sultan Mehmet’in ölümü üzerine Ahmet Paşa, yeni Padişah İkinci Bayezid'in daveti üzerine, kaleye sekiz bin kadar seçme asker ve bir buçuk sene yetecek erzak ve savaş için gerekli olanları bırakarak Avlonya sahiline geçti oradan da kara yoluyla Bursa’ya geçti.
Hristiyan Dünyası rahat bir nefes almıştı. Yaptıkları duaların karşılık bulmasından memnun kalmışlardı. Papa’ya bağlılık bir kat daha artmıştı.
Peki kalede durum ne?
Otranto'daki Türkleri oradan çıkartmak için Napoli Kıralı, damadı olan Macar Kıralı Matyas Korven'den de yardım istemişti.
Macar Kıralı Türklerle savaşmasını bilen iki kumandan idaresinde iki bin süvari göndermişti; bunlarla beraber kaleyi ablukaya aldılar.
Fatih Sultan Mehmet’in ölümü asker arasında duyulmuş ve gelecek yardımdan da ümit kesilmiş olduğundan, hayat ve silahlarına ilişmemek şartı öne sürerek kaleyi teslim ettiler; “Kıral, kaledeki muhafız yeniçeri ve süvarileri ahde muhalif harp esiri olarak alıkoyarak kendi seferlerine iştirak ettirdi.”
Sonrasından Beyazıt ile Kıralı Ferdinand arasında karşılıklı elçi yollanması iki hükümdarın barış içinde birbirine yaklaşma niyetinde olduğunu gösterir bize. Aralarında yapılan ahitnamede Kıral, teklif ettiği ahitnâmesinde dostluğa ve barışa sadık kalacağıma yeri göğü yaradan Allah'a ve dört kitap üzerine and içmekteydi.
Kralın Sultan Beyazıt’a yolladığı mektupların girişi cümlesi Osmanlı’nın büyüklüğünü gözler önüne sermekteydi. Ki Beyazıt Dönemi esasında sönük bir dönemdi. Mektupların giriş cümlesi “Yedi iklim padişah Sultan Bayezid ulu azametlu padişah kim sensin mağribin ve maşrikin padişahı..” şeklindeydi.
Fatihin ölümü ve Beyazıt’ın acele ve yanlış kararı Hristiyan Dünyası’nın büyük bir felaketten kurtarmıştı. Kararların doğru alınması durumunda belki de tüm dünya tarihinin seyrini değiştirecek, en az İstanbul’un Fethi kadar önemli gelişmelere sahne olacak bir dönüm noktası yaşayabilirdi dünya.
Ancak çok ilginçtir ki:
Tarih boyunca Roma’yı almaya kalkan kralların nerdeyse tamamı alma arifesinde ölmüştür.Got kralı buna örnektir. Ardından Attila’nın almaktan vazgeçmesi buna rağmen kısa bir süre sonra ölmesi, Fatih’in, alma arifesinde genç yaşta ölmesi gibi..