Tarih boyunca, kağıt paraların “emanet senet” olarak ilk kez kullanıldığı Çin’den bu yana devletler kendi para birimlerini küresel bir güç olarak dayatmaktan hiç vaz geçmediler.
Özellikle 14. Yüzyılda İtalyanların “banknot” terimini ilk kez kullanmalarından ve ardından ( Nota di Banco) İngilizlerin 1694’te İngiltere Merkez Bankası’nı (Bank of England ) kurmalarıyla bu dayatma zirveye çıkmıştı.
19.Yüzyılda İngilizlerin paralarını altına endekslemesi ve “altına bağlı para” olarak paralarını dünyaya sunmaları kısa sürede önce Kıta Avrupa’sında ardından tüm dünyada rağbet görecek ve Sterlin hegemonyası başlayacaktı.
Ama her çıkışın inişi olduğu gibi Sterlin ’in pervasız hegemonyası 1914 Birinci Dünya Savaşında gerilemeye doğru gidecekti.
Çünkü Birinci Dünya Savaşı'ndan ekonomik ve mali açıdan zayıflamış olarak çıkan İngiltere bu savaşta savaşı finanse etmek için nerdeyse her şeyini sattığı gibi nitelikli insan gücünden de yoksun kalacaktı.
Savaş öncesi seviyenin altı katı olan GSYİH'nın %130'u oranında bir kamu borcuna maruz kalan İngiltere buna rağmen 1920’lere kadar çok sallantıda olmadan mevcut durumu götürmeyi başarmıştı. Bu noktada o dönemin maliye Bakanı (sonradan Başbakan) olan Winston Churchill’in akıllıca hamlelerle Sterlin’i değerinde tutmasındaki başarısı göz ardı edilemez tabi. Tabi bunu yaparken kamu harcamalarını acı reçetelerle de sınırlamıştı. Her ne kadar halk bir süre “sürüdüyse” de netice, İngiliz Devleti için olumluydu. Bu olumlu gidiş 1930’lara kadar sürecekti.
1939’lara gelindiğinde İkinci Dünya Savaşının başlaması kaçınılmaz olmuştu. Bu savaş İngiltere’ye olağanüstü bir yük getirdi. Savaş sonrası İngiltere ağır borçlarla karşı karşıya kalacak ve 1949'da para birimi devalüe edecekti.
Art arda alınan dengesiz ve tutarsız kararlar Sterlin’e olan güveni sarsacak ve Amerikan Doları karşısında karizmasını çizecekti. Bu yanlış kararalar sadece parasal alanda olmayacaktı;siyasi alanda da yanlış hamlelerde bulunacaktı. Mesela Süveyş Kanalı'nın kontrolünü ele geçirmek için 1956'da Mısır'ın işgaline katılması bu yanlış kararlardan biriydi.
O dönemde Amerika Başkanı Dwight Eisenhower İngiltere’nin Mısır’ı işgaline çok yönlü rekabeti düşünerek yardım etmemişti. Zaten kötü olan İngiliz ekonomisi ve parası bu işgalin getirdiği ağır yükle daha da kötüleşecek ve Amerika avcunu ovalamaya başlayacaktı.
Peki Amerikan Doları ne durumdaydı bu dönemde?
1914’lerde altına endeksli Sıterlin’in değer kaybetmesi karşısında doların altın cinsinde değeri Amerikalılar tarafından özellikle korunmuştu zaten. Bu tarihe yani 1940’lara gelindiğinde dolar Sterlin karşısında bir adım önde olarak güven vermeye başlayacaktı.
Ve 1944’te Bretton Woods Anlaşması olarak bilinen anlaşma ile yeni para birimi 44 ülke tarafından kabul edilecek ve doların günümüze kadar süren hegemonyası başlayacaktı. Tabi “Dünyadaki bütün ülkelerin altın karşılığını terk etmelerine karşın Doların altın karşılığında basılması, Doların dünya çapında kabul edilmesini sağladı.”
Peki geldiğimiz noktada Dolar’ın küresel gücü sürer mi?
Bir yanda Çin’in ticaret yaptığı ülkeleri Yuan’ı kullanmaya teşvik etmesine; Rusya’nın, başını çektiği BRICS ülkelerini ulusal paralarını kullanmaya yönlendirdiğini ve ayrıca Amerika’nın dış borcunun tavan yaptığını göz önünde bulundurursak Sterlin ‘in düşüşüne benzer bir düşüş olabilir. Ancak tıpkı Sterlin ’de olduğu gibi bu düşüş öyle beklenen hızda değil yavaş yavaş olur.
Size Sterlin ‘in kısa tarihinden bahsetmemin sebebi benzer durumların benzer sonuçlara yol açacağı gerçeğidir.
Küresel ölçekteki jeopolitik ve ekonomik gelişmeler ve hamleler bize Dolar’dan kurtulma çabasının olduğunu açıkça gösteriyor. Bu çaba er yada geç meyvesini verecektir. Hiçbir küresel güç tarih boyunca ilelebet aynı güçte varlığını sürdürmemiştir. Ve tarih aynıyla tekerrür etmez ama benzer olayların benzer sonuçları olur..
Bir gün Dolar’sız bir dünyada yaşamak umuduyla..