Batı’nın 17. Yüzyıldan itibaren başlattığı sömürgecilik faaliyetlerinin halen devam ettiğine şaşmamak lazım. Sömürgeciliğin versiyonları her yüzyılda yeni boyutta kendini günceller. Ve Batılı devletler direk veya dolaylı olarak elde ettikleri sömürge gelirleriyle ayakta dururlar.
Tabi bu tür konular hakkında bilgi sahibi olmayanların ülkesini Batılı ülkelerle kıyaslayıp kendi ülkelerini yerin dibine sokma çabaları çok anormal bir durum değil ama kendileri açısından maalesef trajik bir durum. Bu “trajiklerin” Cumhur Başkanı Erdoğan’ın Ruanda ziyaretini dalga konusu yapmaya kalkmalarından ve akıllarınca “bir Ruanda eksikti!” diye küçümsemelerinden bu zihniyetin Türkiye’nin son 86 yılını nasıl heba ettiklerini daha net anlıyoruz.
Tabi bu zihniyet(siz)ten bir dış politika değerlendirmesinde kendilerini direk veya dolaylı fonlayan emperyalistlerin yaptıklarını eleştirmelerini beklemiyoruz.
Biz Macron’a dönelim..
Geçtiğimiz günlerde Fransa Cumhurbaşkanı Macron, yerel halkın kitlesel protestolarının ortasında 23 Mayıs'ta Yeni Kaledonya'ya gitmişti. Gezisinin amacını da sözüm ona “halka destek olmak ve onlara barışı sağlamak” olarak belirtmişti.
Peki Afrika sömürgelerini büyük oranda kaybeden Macron’nun bu kadar uzak bir yerde gerçekte ne işi olabilirdi?
Bunu anlamak için öncelikle Kaledonya denilen bu bölgenin Fransa'nın denizaşırı toprağı olduğunu bilmek lazım. Zaten bunu bilmek bir çok şeyi kabataslak anlamamıza yetiyor. Ama biraz ayrıntısına girdiğimizde Fransa için neden bu kadar önemli olduğunu da anlayacağız.
Fransa bu yüzyılda dahi dünya yüzeyinde denizaşırı sömürgesi olan birkaç ülkeden biridir. Bu deniz aşırı sömürgeleri arasında Yeni Kaledonya’nın yeri bambaşkadır.
Çünkü Kaledonya Hint-Pasifik bölgesinde Fransa açısından oldukça önemli stratejik bir konumdadır;Çin’i bile çok etkili olmasa da rahatsız edici şekilde tehdit edebilecek stratejik öneme sahiptir. Bu ufak neden bile Macron’un bölgeyi ziyaret etmesi için geçerli bir neden. Macron bölgeye geçen yıl da ziyarette bulunmuş hatta Batı medyası bu ziyareti “tarihi bir ziyaret” olarak değerlendirmişti.
Macron’un bu denizaşırı bölgeyi ikinci kez ziyaret etmesindeki nedenlerden biri de Kaledonya gibi denizaşırı sömürgelerin oldukça geniş bir özerkliğe sahip olmalarından kaynaklanıyor. Yani her ne kadar Fransız kanunları geçerliyse de bu geniş özerkliğin tanıdığı haklar nedeniyle her an Fransa’dan kopuş yaşanabilir.
Kendi ülkemizin bir tek sömürgesi yokken bu tür ülkelerin ekonomisini ve yaşam şartlarını kendi ülkesiyle kıyaslayıp hayıflananların Fransa ve diğer Avrupa ülkelerinin ekonomisinin ANA KAYNAK TEDARİKÇİLERİNİN Afrika sömürgelerinin yanında bu denizaşırı bölgeler olduğunu bilmesinde fayda var.
Örneğin Fransa diğer şeylerin yanı sıra elektrikli araçlara yönelik pil üretimi için gerekli olan nikeli Yeni Kaledonya'dan ithal ediyor. Ucuza ithal ettikleriyle üretilen ürünlerin özellikle gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkelere oldukça yüksek fiyata satıyor. Bu tür sömürgelerin zenginleri de ellerindeki dövizleri Fransa’da tutuyorlar.
Son zamanlarda tabi ki bu bölgede(Yeni Kaledonya)işler pek de Fransa aleyhin e gitmemeye başlayınca tedarikçilerini kaybetmemek için Macron apar topar bu uzun seyahate çıkmaya karar verdi. Ve muhtemelen bu seyahatinde sömürgeci zihniyetin gerekenlerini yaptı ve bir süreliğine de olsa bu bölgeyi elinde tutmayı başardı. Tabi şunu da belirtmek lazım: Fransa’nın sömürgeleşme iştahı eskisi gibi yok. Bu iştahsızlığın sebebi aslında beceriksiz yönetimlerin mide bulandırıcı yönetimlerinden kaynaklanıyor, yoksa zihniyet aynı zihniyet.
Sömürgeleşmiş ülkelerde “sahipleri”nin çıkarlarını koruyan ve sahipleri tarafından desteklenen burjuva ve medya gücü hep vardır.
Sömürgeci patronları tarafından desteklenen burjuva ve bu burjuva tarafından desteklenen medya ve bu medya tarafından desteklenen “mankurt” kitle yaşamları boyunca hallerinden memnun görünürler. Memnuniyetsizliklerini dile getirenlerin sesleri çok da gündemde yankılanmaz. Veya yankılanmasına izin verilmez.
İşte Macron’nun bu bölgeye uzun mesafeler kat edip gitmesi oluşturdukları burjuvaya desteklerinin tam olduğunu en üst düzeyde göstermek ve ülkede Fransa aleyhinde gittikçe yükselen söylemleri bu burjuva aracılığıyla susturmak olduğu açık.