Geçtiğimiz aylarda Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron Fransa’nın Afrika siyasetinde bir değişikliğe gittiğini belirtmiş ve Fransafrik'in bittiğini ima eden cümleler kurmuştu.
Ancak Nijer’de yaşananlara bakılırsa Fransafrik'in bittiğine dair bir işaret yok.
Biliyorsunuz “Fransafrik” Fransa’nın Afrika'ya müdahale projesini ifade eden bir tabir.. Fransız askerlerinin özellikle Sahra-altı ülkelerinden peyderpey geri çekilmesiyle bu projenin rafa kaldırılması Macron’un gündemindeydi. Sözüm ona sömürgeci geçmişinin ayıbını mütevazı geleceğiyle örtmeye çalışacaktı.
Ama huylu huyundan asla vazgeçmedi ve Fransa sömürgecilik zihniyetini istese de terk edemedi. Fransa’nın Afganistan’ı olarak bilinen ve Sahra-altı ülkelerini ifade deden “Sahel Bölgesi”nden askeri güç olarak çekilmesi aslında orada olup bitenlere kayıtsız kalacağı anlamına gelmiyordu; nitekim Nijer’de yaşananlar Fransa’nın kayıtsız kalmadığını bize gösteriyor.
2013-2014 yılları arasında yine bu bölgedeki devletlerden biri olan Mali’de yaşanan sıkıntılardan ötürü Fr
Fransa’nın 2013-014 arasında Sahel Bölgesi’nde yer alan devletlerden biri olan Mali’de Fransa aleyhine yaşanan gelişmelerden ötürü sözüm ona İslamcı militanlarla savaşmak üzere düzenlediği Serval Harekâtı sonrasında Mali’de Fransız karşıtı hareketlerin çoğalması aslında Fransa’nın ve Fransafrik politikasını sonlandırmaya karar vermesinin başlangıcını oluşturdu.
Tabi Sahra-altı ülkelerinde yer alan kamuoyunun gittikçe artan Fransa karşıtlığında Fransa’nın çeşitli bahanelerle bölge ülkelerine yönelik düzenlediği Barkhane operasyonlarında bölge halkına yönelik incitici tavrı oldukça etkili oldu.
Fransa’nın Afganistan’ı olarak bilinen bu devasa bölgede Fransa tıpkı ABD’nin Afganistan’da yaptığı “parçala,iç savaş çıkar ama çatışan her gurup sana bağlı kalsın” anlayışıyle hareket ettiğini hepimizi biliyoruz.
Nijer’de yaşananlara baktığımızda tıpkı Afganistan’dan sözüm ona çekilen ABD gibi, bölgeden çekilen Fransa, yine ABD’nin uzaktan kumanda ettiği şekliyle Sahel’in en kıymetli ülkesi Nijer’de etki alanını kaybetmemek için elinden geleni ardına koymuyor.
Fransız yanlısı ve şuanda tutuklu olan ve ayrıca Fransızca, Arapça, İngilizce, Hausa ve Kanuri gibi bir çok dili ana dili gibi konuşabilen, kültür seviyesi oldukça yüksek Cumhurbaşkanı Mohamed Bazoum’un göz altındayken bile başta Fransa olmak üzere bir çok Avrupa devletleriyle yoğun görüşmesi aslında Fransız sömürgeciliğinin cunta üzerinde bile ne denli caydırıcı gücü olduğunu bize gösteriyor.
Her ne kadar kendisi düştüğünde Frans’nın Sahel Bölgesi’ndeki son kalesi düşecekse de Bazoum’un ülkesi için çok iyi şeyler yaptığını söylemek de lazım.
Kendisi Nijer’de iktidarı ele geçiren ilk Arap lider olması nedeniyle zaten uzun zamandan beri halkta bir huzursuzluk vardı. Neticede halk ufak bir azınlık tarafından yönetilme psikolojisine bürünmüştü. Ama son zamanlarda Fransa ile yaptığı ittifak anlaşmalarındaki kapalılık (Mesela başkent Niamey'deki Fransız askerlerinin hangi şartlarda ve hangi miktarda kaldığı halk tarafından bilinmemekte ve üstelik buradaki Fransız askerleri “aşırılık” bahanesiyle istedikleri yere istedikleri şekilde operasyon yapmaktalar) ve dış politikadaki Fransız etkisinin artması halkı ve bir gurup askeri derinden rahatsız etti.
Daha önce Çad Devlet Başkanı Idriss Deby'nin düşüşüyle Bazoum, Fransa’nın son müttefiki ve sadık dostu olarak kalmıştı. Zaten yukarda da bahsettiğim üzere Barkhane Harekâtı’nın sona ermesi ve de Fransızların Mali’den de çıkarılmasıyla Fransa’nın sığınacağı tek sömürge limanı Nijer kalmıştı.
Nitekim bunun farkında olan Fransız Le Monde gazetesi Nijer'deki olayların Afrika kıyılarındaki dengeleri ve bölgedeki aşırılık yanlılarıyla mücadelede Nijer'i bir merkez haline getiren Batı'ya hizmet etmeyecek şekilde değiştirebileceğini vurgulamaktan geri durmamıştı.
Reuters da olayları değerlendirdiği bugünkü haberinde “BM ve Fransa da dahil olmak üzere diğer güçler, cuntanın Nijer'in seçilmiş hükümetini devirme hamlesini, bazı ülkelerin müttefik olarak giderek Rusya'ya yöneldiği Batı ve Orta Afrika'da üç yıldan kısa bir süre içinde yedinci askeri darbeyi kınadı.” şeklinde cümle kurmuştu.
Nijer’deki olaylar karşısında Macron’un Fransafrik'in bittiğini söylemesine rağmen sessiz kalmadığını, elinden geleni ardına koymadığını söylemiştim yukarıda. Bu “elinden gelen”lerden en önemlisi, tüm AB ülkelerini ve hatta Afrika Birliği’ne de yoğun baskı yapıp cuntaya yaptırımlar uygulaması konusunda yoğun çaba sarf etmesidir. Hatta Bazoum'u eski durumuna getirmek için Batı Afrika Devletleri Ekonomik Topluluğu (ECOWAS)’nun güç kullanma yetkisini devreye sokması konusunda ısrarcı olması da “elinden geleni ardına koymaması”na örnektir.
Velhasıl sömürgeci devletlerin sömürgelerini kaybetme korkusu onların sömürgesiz yaşamayacaklarına en büyük kanıttır.
Her ne kadar Fransa gibi, bir takım harekâtlarla sömürgelerden çekildiklerine yönelik dünyaya masumane mesaj verseler de sömürgeci huy, huyundan asla vazgeçmemiştir ve vaz geçmeyecektir. Değişen tek şey yöntemdir. “ABD‘nin Afganistan sömürüsü” benzeri sömürgeleştirme politikasına doğru bir yöneliştir.
Sömürgeleştirme, salt sömürgeleştirdiğiniz ülkenin yeraltı kaynaklarından yararlanmak değildir. Hiç bi şekilde yeraltı yer üstü kaynakları olmayan Afganistan’ın istikrarsızlaştırılarak çevre ülkelerin de bu istikrarsızlıktan etkilenmesi de ABD için bir sömürge yöntemidir ve başta Fransa olmak üzere Batı ülkeleri de Amerikanvari sömürge yöntemine kaymak istemektedirler.