1948’de Yahudi Devleti’nin kuruluşundan bu güne kadar biri hariç hiçbir Amerikan başkanı İsrail’in eylemlerinin haklılığını veya haksızlığını sorgulamamıştı. Bu Siyonist kölesi Başkanların katagorisine koyamayacağımız biri olan Jimmy Carter 100 yaşında hayatını kaybetti.
Zaman zaman Siyonist elitlerin baskısına boyun eğmiş olsa da Jimmy Carter hariç hiçbir ABD başkanı, İsrail'in Filistinlilere dayattığı sisteme apartheid adını vermeye yanaşmamıştı.
Aslında genel olarak fikir ve düşüncelerine ya da söylemlerine ya da kurduğu vakıfların çalışmalarına bakıldığında Jimmy Carter, Filistin'in gerçek bir dostu gibi duruyordu. Bunun gerçekte böyle olup olmadığını bilemem tabi ama hakkında gerek yerel gerekse yabancı kaynaklardan yaptığım okumalarda edindiğim izlenim şimdilik bu.
Aslında başkan olmadan önceki yaşamında kaleme aldığı yazılarda İsrail’in Filistin’e yönelik onun tanımıyla “Apartheid” sistemini getireceğini öngörmüş ve bu Filistinlilerin yerinden edilmesiyle sonuçlanacak sisteme karşı önlem almayı önermiş ve bu noktada çağrılarda bulunmuştu.
Zaten onun İsrail-Filistin ilişkilerinde İsrail aleyhine tavır almasına rağmen Başkan olması da garip ve olağan dışı bir durum. Sanırım önceki Başkan Nixon’un Watergate skandalı Amerika’yı o kadar meşgul etmiş ve çıkmaza sokmuş ki Carter’ın başkan olmasından başka çare bulamamışlar..
Carter, 2006 yılında, Filistin: Barış Apartheid Değil adlı eserini yayınlamış ve burada İsrail'in Batı Şeria'daki işgalini Güney Afrika'daki apartheid sistemine benzetmişti. Carter apartheid'i de tanımlarken "aynı topraklarda yaşayan iki halkın zorla ayrılması ve bir grubun diğerine hükmetmesi veya kontrol etmesi" olarak tanımlamış.
Bu eserindeki İsrail-Filistin ilişkisindeki genel değerlendirmesi “İsrail'in azınlıktaki İsrailli yerleşimcilerin temel insan ve medeni haklardan mahrum bırakılmış Filistinli çoğunluğa hükmettiği” şeklindir.
Bir röportajında Carter İsrail'in Batı Şeria'daki yönetimini "korkunç bir apartheid örneği" ve "bildiğim en kötü insan hakları yoksunluğu örneklerinden biri" olarak nitelendirmişti.
Dahası; İsrail'in apartheid sisteminin Güney Afrika'dan bile daha kötü olduğunu üstüne basa basa söylemiş. Bu söylemini de;“İsrail Batı Şeria'nın derinliklerindeki bu toprakları işgal ettiğinde ve 200 kadar yerleşimi bir yolla birbirine bağladığında ve sonra Filistinlilerin bu yolu kullanmasını veya birçok durumda yolu geçmesini yasakladığında, bu, Güney Afrika'da bile tanık olduğumuzdan daha kötü apartheid veya apartheid örneklerine yol açıyor." Şeklinde daha iddialı hale sokuyor Carter.
Zaten Uluslararası Af örgütünden tutun İnsan Hakları İzleme örgütü’ne kadar bir çok örgüt Carter’in dediği “apartheid”in acımasız uygulanışını raporlarında bildirmişlerdi.
Mesela Uluslararası Af Örgütü’nin bir raporunda
“Mayıs 2021'de, işgal altındaki Doğu Kudüs'teki bir mahalle olan Şeyh Cerrah'taki Filistinli aileler, İsrail'in Yahudi yerleşimcilere yer açmak için onları zorla evlerinden çıkarma planına karşı protesto etmeye başladı. Ailelerin çoğu, İsrail'in 1948'de bir devlet olarak kurulması sırasında zorla yerlerinden edildikten sonra Şeyh Cerrah'a yerleşen mültecilerdir. İsrail'in 1967'de Doğu Kudüs'ü ve Batı Şeria'nın geri kalanını işgal etmesinden bu yana, Şeyh Cerrah'taki Filistinliler, Yahudi İsraillilerin yararına Filistinlileri sistematik olarak topraklarından ve evlerinden mahrum etmek için ayrımcı yasalar kullanan İsrail yetkilileri tarafından sürekli olarak hedef alındı.
Şeyh Cerrah'taki gösterilere yanıt olarak, İsrail ve İşgal Altındaki Filistin Toprakları'ndaki (OPT) binlerce Filistinli, aileleri desteklemek ve parçalanma, mülksüzleştirme ve ayrımcılık konusundaki ortak deneyimlerine karşı kendi protestolarını düzenledi. Bunlar, İsrail yetkilileri tarafından aşırı ve ölümcül güçle karşılandı ve binlerce kişi yaralandı, tutuklandı ve gözaltına alındı.
Mayıs 2021 olayları, Filistinlilerin onlarca yıldır her gün karşılaştığı baskının sembolüydü. Ayrımcılık, mülksüzleştirme, muhaliflerin bastırılması, cinayetler ve yaralanmalar - hepsi, Filistinliler pahasına Yahudi İsraillilere ayrıcalık tanımak için tasarlanmış bir sistemin parçasıdır.
Bu apartheid'dır .” paragrafı yer almıştı.
Carter’ın eserinde İsrail’i daha sert eleştirdiği de görülüyor.
Mesela bir bölümünde “Filistinlileri temel insan haklarından mahrum bırakan iki kademeli bir hukuk sistemi altında yaşadığı, kökleşmiş bir etnik ayrımcılık sistemi yarattı.
Yahudi yerleşimciler, İsrail vatandaşlığı, İsrail seçimlerinde oy kullanma hakkı ve İsrail'in sivil mahkemelerine erişim dahil olmak üzere İsrail yasalarının sağladığı tüm medeni ayrıcalıklardan ve yasal korumalardan yararlanırken, İsrail askeri yönetimi altında etkili bir şekilde yaşayan Filistinliler, yerleşimcilere sağlanan tüm yasal haklardan ve korumalardan mahrum bırakılıyor.” Şeklinde eleştirisini sıralamıştı.
O eski dönemlerde öngördüklerinden çok daha fazlası en acımasız yöntemlerle yapılıyor tabi ki.
Camp David Anlaşmaları'nı büyük güçlüklere düzenleyen Carter’ın o tarihlerden bu yana İsrail’in Filistinliler yönelik bağnaz ve faşist uygulamalarının giderek arttıracağı ön görüsü onun için çok da olağan dışı veya yetenek gerektiren bir öngörü değil. Carter Camp Davit Anlaşmaları için uğraşırken bile Siyonizm tehlikesinin farkındaydı kanımca.
Ama o kadar çaba sarf etmesine rağmen bu anlaşmaların imzalanması onu ne derece rahatlattı bilemem ama görünüşteki fikriyatına bakacak olursak bence rahatsız olduğu hatta pişmanlık duyduğu söylenebilir;zira Bu anlaşmalar hem Filistinlileri yabancılaştırdı hem de İsrail'i cesaretlendirdi ve “Filistin bağımsızlığı perspektifini uzak bir serap haline” getirdi.
100 yaşında öldüğüne göre; Carter, Anlaşmanın imzalanmasından sonraki süreçte İsrail Başbakanlığı yapmış Menachem Begin döneminde İsrail yerleşimlerinin sayısının 4 kat arttığını ve İsrailli yerleşimcilerin sayısının da beş katından fazla arttığını görmüş olmalı.
İsaril’in son barbarlığına kadar bile Batı Şeria'da yarım milyondan fazla yerleşimci, 140'tan fazla Yahudi yerleşim yerinde yaşıyordu ve bunlara ek olarak, hükümet onayı olmadan inşa edilen ve İsrail yasalarına göre bile yasadışı kabul edilen yaklaşık 140 yasadışı karakol bulunuyordu.
Bu sayıların son 7 Ekim olayları sonrasındaki barbarlıktan sonra ne kadar arttığını artık tahmin etmekte güçlük yaşıyoruz.
Şimdi Batılı bir yazarın Carter hakkındaki kısa analizine yer vererek yazımı tamamlamış olayım:
“Jimmy Carter, Filistin'deki apartheid tehlikelerini de önceden gören bir barış şampiyonuydu. İsrail'in bir yandan Arap devletleriyle parça parça ve tek taraflı barış anlaşmaları yaparken diğer yandan Filistinlileri mülksüzleştirmeye ve etnik olarak temizlemeye devam edemeyeceğini anlamıştı.”