İlginçtir daha 1 yıl önce Ak Parti onca ekonomik zorluğa rağmen sandıktan birinci parti olarak çıkmış ve Sayın Erdoğan bir kez daha Cumhurbaşkanı seçilmişti.
Peki aradan sadece 1 yıl gibi bir süre geçmişken seçmenin bu belirgin dönüşünün sebebi neydi? İşte bu soruya herkes kendince bir takım cevaplar verirken eli kalem tutanlar da tek faktörlü etkenler üzerinden bir takım analizler yapmaya başladı ve analizlerin genel olarak altını çizdiği cümleler “tencerenin hükümet devirdiği”ydi.
Oysa mesele sadece ekonomik nedenler olsaydı bir yıl önce durum Ak Parti lehine çok daha vahim olmalıydı. Çünkü genel itibariyle piyasa bu günkünden çok daha iyi değildi ve o dönemde asgari ücretliye bugünkü zamlar yapılmamış ve emekliye yönelik –yetersiz de olsa- bugünkü iyileştirmelere gidilmemişti..
O halde tek belirleyici etken ekonomi ya da aday seçimi değildi. Buna kısaca değineceğim ama genel seçimlerin Ak Parti tarafından kazanılmasındaki etkenler birden fazla mıydı? Sorusunun da cevabını verdikten sonra..
Daha 1 yıl önce yapılan genel seçimlerde aslına bakarsınız tek belirleyici etken bizatihi Cumhur Başkanı’nın kendisiydi.
Militarizm “derecesine yükselmiş” muhalifleri bir kenara koyarsanız ülkesinin geleceğini ,dolaysıyla kendi geleceğini düşünen muhaliflerin bile üzerinde uzlaştığı nokta, dünya siyasetinin ve global ekonominin kötü gidişatını da göz önünde bulundurarak bu olumsuz ve bir o kadar karmaşık gidişattan ülkeyi sağlam bir limana çekecek olanın sadece Erdoğan olabileceği noktasıydı.
Çünkü gerek ekonomik gerekse diğer olumsuzlukların nedeninin sadece iktidar yönetiminden kaynaklanmadığı fikri, dillendirmeseler de bilinçaltlarında bir yerde saklı kalmış ve bu saklı fikir sandıkta gün yüzüne çıkmıştı.
Muhtemelen o dönem bu saikle oy verenlerin nerdeyse tamamı, birazdan yazacağım olumsuzluklara olan tepkisini yerel seçimlerde vereceğini akıllarına koymuşlardı. Yani kısaca Sayın Erdoğan’dan başka alternatif bir lider olmadığını kendi seçmenlerinin dışında militarizme boğulmamış muhalif seçmenler de gayet iyi biliyordu.(Bu durum Erdoğan sonrası Ak Parti için oldukça tehlikeli bir durum)
İşte içlerinde saklı tuttukları öfkenin açığa çıktığı zaman geldi ve çattı. Ve bu “sessiz öfke” sandıkta kendisini bir hayli derinden hissettirdi. Pe ki neydi bu sessiz öfkenin nedeni? Ekonomi mi? Hayır tek başına değil. Emekliyi ihmal mi? Hayır bu da tek başına bir neden değil. Yanlış aday ve yanlış strateji mi? Bu da tek başına etkileyecek bir etken değil. Bunların toplamına ek bir şeyler var ve “bir şeyleri” cesurca dile getirmek ileriki günler için de kendileri açısından önemli.
Bir defa bu ülke geleceğini etkileyen bir seçim değildi. Bu noktada seçmenler oldukça rahattı ve içlerinde biriktirdiklerini bu seçimde gönül rahatlığıyla sandığa yansıtacaklardı. Biraz daha açalım meseleyi maddeleştirerek..
1-Açıkçası Ak Parti 20 yılda ekonomik ve sosyal, hatta siyasal devrimlerinin –ülke için hayırlı ve önemli sessiz devrimlerden bahsediyorum- kurbanı oldu gibi. Kat ettiklerimden bir tanesi pandemi dönemine kadar olan kısmen de olsa ekonomik rahatlık ve sahip olunan imkanların fazlalığının “yarattığı” psikolojik ve sosyolojik dönüşüm.
Ekonominin iyi olduğu dönemlerde sahip olunan imkânların bu dönemde ya korunamaması ya da daha iyisine ulaşılmaması seçmende panik havası yaratacaktır elbette. Her ne kadar bu “panikliğini” cesaret edip te genel seçimlerde sandığa yansıtmasalar da yerel seçimlerde bunu sandığa yansıttıkları kesin. Bu anlatı dönüşümün maddi ve psikolojik yönüydü.
Dönüşümün sosyolojik yönü ise gençleri hatta orta yaş seçmenini sahip olduğu yaşam konforunun(en azından pandemiye kadar) onları daha seküler bir yaşama, müdahalelere yönlendirmelere pirim vermeyen bir yaşayış şekline (her ne kadar aksi bir durum sosyal medya algısıyla sınırlı olsa da) yöneltmesiydi. Bu yönelim gençlerle sınırlı değildi. Bu yönelim orta yaş içinde geçerliydi, şehirde yaşayan için de kırsalda yaşayan için de..
İşte Ak Parti’nin ülkede yaptıkları bu sessiz devrimi özellikle yerel yöneticilerinin kendi içlerinde yapmamaları, yaptıkları devrimlerin kendilerine olumsuz şekilde geri dönüşüme sebep olduğunu söylemek lazım. Esasında başta Cumhur Başkanı olmak üzere bir dizi üst düzey yöneticilerde bu sıkıntı söz konusu değil, sıkıntı illerde ve ilçelerdeki temsilcileriyle ilgili.
Bu durum ülkede gerçek anlamda seküler ve “özgürlükler” dışı bir yaşamın varlığını göstermiyor tabi. Ama rakipleriniz bunu ustaca bir algı yönetimiyle işliyorsa buna karşılık “biz aslında öyle değiliz,konserleri yasaklamıyor, eğlence merkezlerini kapatmıyoruz,” demek yetersiz kalacaktır, ki öyle de oldu. Özellikle klişe deyimle “seküler yaşam”ın yoğun yaşandığı kentlerde –ki diğer kentlerde de kendini gösterdi-bunu gördük.Örneğin bir Ak Parti Belediye Başkan adayını sıklıkla –istemese de-konser organizasyonlarında ya da bizatihi konserlerde görmek “biz öyle değiliz” demekten daha etkili olurdu. Buna gençlerin bir kısmının peşinden gittiği sanatçı veya film yıldızlarına yakınlık gösterip onlarla boy göstermek de dahil..Konser olayı sadece bir örnek..
2- Diğer bir durum ülkemizdeki yerel seçimlerin kendine has özellikleri..
Ülkemizdeki yerel seçimler büyük oranda genel seçim havasında geçer. Bu durum birbirine rakip olan partilerden birinin ya da bir kaçının yönettiği algılar neticesinde olur. Bu nedenle sadece icraatlardan ve yapacaklarınızdan konuşmak yeterli gelmez. Bu yetersizliğin sebebi yine birinci kısımda anlatmaya çalıştıklarımla direk bağlantılı. Mesela Ak Parti’nin –ki ilk kez-yapacaklarının dışında değinmediği bir seçimde büyük oy kaybını yaşaması bunun en net örneği.
Bir parti için 22 yıllık iktidarlık dönemi az bir dönem değil. Çünkü o dönemde doğan ve yokluğu, tuşlu telefonları, elden dağıtılan gazeteleri, ekmeğin çeyreğini, zeytinin tanesini bilmeyen ve elinin altında ya da arka cebinde “dünyayı taşıyan” bir gençlik bu seçimde oy kullanıyor..
3- Yine 22 yıllık iktidarlığın getirdiği , özellikle yerel yönetimlerde“safları sıklaştırma” geleneği de oldukça etkili oldu. Oysa namaz safları haricinde safları sıklaştırmak üstelik de araya kimseyi almamak bu dönem insanı için çok da kabul edilebilir bir durum değil. Bu durumda yerel yönetimlerde yapılan olumsuzlukların denetimi de, öz eleştirisi de yapılamaz. Yerelden merkeze gelen raporlar gayet olumlu olabilir ama o raporları hazırlayanlar da safları sıkı tutanlar arasındaysa bunun yansıması seçimde kendini gösterir.
4- Tüm bu anlatılardan yazının uzunluğunun iki katı kadar bir sonuç,mesaj çıkarmadıktan sonra adayın yanlışlığı,kendinizi anlatamama yahut yanlış strateji gibi sebepler havada kalır.