Rusya-İsrail ilişkileri 7 Ekim’e kadar giderek artan dostlukla sürüyordu. Öyle ki Ru Rusya’sya Şubat 2022'de Ukrayna'yı işgal ettiğinde İsrail, Batı tarafından Rusya’ya uygulanan yaptırımlara katılmamıştı. Dahası İsrail Başbakanı ile Rusya lideri devamlı surette bibilerine iltifat etmekten çekinmiyorlardı.
Ancak 7 Ekim tarihi bir anda tüm siyasi ve duygusal ilişkileri tersine çevirdi ve Putin İsrail’i Gazze işgali nedeniyle eleştiren az sayıdaki liderlerden biri oldu. Ve 7 Ekim Hamas saldırılarını güçlü bir şekilde kınamaktan kaçındı. Daha da ileriye giden Putin İsrail'i, Nazi Almanya’sının II. Dünya Savaşı sırasında şimdiki St. Petersburg'u acımasızca kuşatmasına benzer taktikler düşünmekle suçladı.
Putin’in bir anda İsrail’e karşı tavır alması ülkesinin ileriye dönük menfaatlerini anlık duygusal ya da anlık çıkarlarına tercih etmesi olarak yorumlanabilir. Yani daha uç bir yorumla;Putin’in bu noktada Türkiye’yi İsrail’e tercih ettiğini söylemek doğru olur.
Görünen şey Putin’in bu tercihinde haklı olduğudur. Putin bu tercihle, Rusya’ya sadece Türkiye’nin “dostluğunu” kazandırmıyor, İran’ın da dostluğunu pekiştirecek adımlar da atmış oluyor.
Rusya uluslararası ilişkilerdeki bir nevi eksen değişikliği kararının doğruluğunu gün geçtikçe daha da iyi anlıyor alacak ki Hamas bağlantılı bir gurubu ve aynı anda İran elçilerini ağırlamaktan çekinmedi.
Tabi İsrail doğal olarak bu ağırlamayı hemen “terörizme destek veren kınanacak bir adım" olarak nitelendirdi. Tabi Rusya’nın BMGK’da diğer ülekelrle birlikte ateş kes talebinde bulunması ve Hamas’ı kınanamamaya devam etmesi İsrail içinde de çok sert eleştirilmesine ve sebep oluyor.
Örneğin İsrailli tarihçi Semion Goldin, Putin'in Hamas'ı eleştirmeme kararının, 7 Ekim'de militanlar tarafından öldürülen yaklaşık 1.140 kişi arasında Rus vatandaşları olmasına rağmen, "kötü bir ihanet" olduğunu söylüyor;Kudüs İbrani Üniversitesi'nde Rusya tarihi üzerinde araştırma yapan akademisyen Golding de Rusya'nın doğrudan "saldırganın yanında yer aldığını, hiç de kendi taraflarında tarafımızda olmadığını" sık sık tekrarlıyor.
İsrail-Rusya ilişkileri tarihi itibarıyla devamlı inişli çıkışlı olmuştur zaten. Özellikle sömürge güçlerinin siyenitlerin etkisinde olduğundan hareketle Rusya’nın da Siyonist etkisiyle idare edildiğini zannedenlerden farklı düşünüyorum. Çünkü Soğuk Savaş Dönemi’nde Sovyet-İsrail ilişkileri soğuktu. Kremlin birçok Yahudi’nin İsrail'e göçünü engellerken, Sovyetler Birliği özellikle 1973 Yom Kippur Savaşı sırasında Siyonizm karşıtı propaganda yaptı ve Arap devletlerine askeri yardım sağladı.
1991'de Sovyetler Birliği'nin çöküşünün ardından, Rusya, İsrail ile çok daha yakın ilişkiler kurdu; bu da başa turistik amaçla olsa da sonra da kalıcı olarak Rusya’dan İsrail’ büyük bir Yahudi göçünü beraberinde getirdi. Bu durum Rusya’yı oldukça memnun ediyordu tabi.
Bugün İsrail'de eski Sovyetler Birliği'nden gelen bir milyondan fazla Rusça konuşan kişi var, bu da Rusya’nın İsrail kamuoyunda etkili olduğu anlamına geliyor. Bir nevi Rus diasporası İsrail’de yani..
Rusya İsrail’ sırtını çevirmesinin olumlu sonuçlarından biri de Rusya’nın İran’la zaten var olan yakınlaşmasını daha da pekiştirmesidir. Bu sayede Rusya İran’dan da az maiyetle insansız hava araçları temin etmek için yeni anlaşmalar imzaladı yakın zamanda. Ve İran, Batı yaptırımlarına karşı Rusya ile her türlü ticari ilişkilerini kat ve kat arttıracağı sözünü verdi.
Tabi her ne kadar İran’la İsrail arasında danışıklı dövüş diyebileceğimiz ilişkiler olsa da İsrail son tahlilde İran’ın güç kaybetmemesinden, aksine ayakta dimdik durmasından oldukça tedirgin. Çünkü İran'ın Rusya’dan "Suriye'de İsrail'i etkisiz hale getirmesini" istediğine dair haberler ve duyumlar gelmeye başladı İsrail’in kulağına.
Zaten Netanyahu da yakın zamanda Putin'le yaptığı telefon görüşmesinde "Rusya ile İran arasındaki tehlikeli işbirliğini" eleştirmiş ve Kremlin'in Birleşmiş Milletler'deki tutumundan duyduğu memnuniyetsizliği dile getirmişti.
Akedemisyen Edward Weisband’ın bu dönemdeki Rusya-İsrail ilişkilerine dair tespiti de dikkate değerdir. Şöyle diyor Weisband: “İran'ın yanı sıra, Kremlin de kendisini Küresel Güney'in ve "Kutsal Topraklardaki Ortodoks Hıristiyanların" savunucusu olarak konumlandırırken, ABD ve müttefiklerini kınamak için İsrail-Hamas savaşını bir şans olarak kullanmayı seçiyor.”
Tabi Kremlin ile Tel Aviv arasındaki düellonun kızışmasında Türkiye’nin rolünün daha doğrusu Rusya’nın Türkiye’deki mevcut veya gelecekteki yatırımların rolü yadsınamaz. Bazen bir ülkenin kendi ülkemizdeki yatırımlarını “sömürgecilik” bağlamında eleştiririz ama akıllı politikacı da bunu farklı açıdan değerlendirir. Yani bir ülkeye öyle şeyler vaat ederseniz ki o ülke bu “vaatler” karşısında sizi asla kaybetmek istemez.
Tarihte bunun örnekleri çoktur; mesela Kanuni Sultan Süleyman’ın Fransa’yı Kutsal Roma İmparatoru Şrlken’den koparmak için Fransa’ya verdiği imtiyazlar (bilinen adıyla kapitülasyonlar) buna örnektir. Ve Sultan Süleyman bu imtiyazlarla Şalken’in kurma istediği Haçlı İttifakı’nın kurulmasını engellemiştir. Bunu daha önce de Fatih Sultan Mehmet yapmıştır. O da Venediklilere imtiyazlar tanıyarak hem ekonomisini canlandırmış hem de İstanbul’un fethi ve sonrası oluşacak Osmanlı karşıtı ittifaklarının önünü almıştır.