-Avrupa yine aynı Avrupa;Türkler yine aynı Türkler.-
Tarih’in tekerrürden ibaret olduğunu düşünenlerden değilim ancak zihniyetin getirdiği nokta itibarıyla bazı olaylara bakış tarihten günümüze hiç değişmedi..
19.yüzyılın ortalarında Avrupa'da bir dram yaşanıyordu. 3 Mart 1848’de ihtilal gerçekleşiyor, çağdaş Avrupa dindaşları olan Macarları mezhep değiştirmeye zorluyor ve binlerce Macar 'ı katlediyordu.
Sözde Çağdaşlar öyle bir katliam yaptılar ki binlerce Macar, kendilerini dağlara atıp büyük kısmı o günün en vicdanlı devleti olan Osmanlı 'ya doğru yola koyuldu.
İlk mülteci kafilesi 23 Temmuz 1849’da Eflak’tan yola çıkıyor; bu kafile 36’sı subay olmak üzere 1120 kişiden oluşuyordu.
Katliamlar Avrupa'nın diğer devletlerinde ve bu devletlerin halklarında büyük tepkilere neden oluyordu.
Ancak hiç bir devlet, başta İngiltere olmak üzere günümüzde olduğu gibi- ki kendi dindaşları olmasına rağmen- taşın altına elini koymak istemiyordu.
Tabi her dönemde bu tür vakalara kayıtsız kalmayanlar yine Müslüman Türkler oluyor ve din mezhep ayrımı yapmadan kapılarını açıyordu mazlumlara.
Avrupa bu gün olduğu gibi bir yandan seyirci kalıp diğer yandan gaz veriyordu akıllarınca.
Mesela Lord Palmerston şöyle diyordu Osmanlı 'nın Avusturya ve Rusya ile ilişkilerini kesip Mültecileri kabul etmesi karşısında ..
"Ne olursa olsun, İngiltere ile Fransa'nın padişaha samimî ve azimli yardımda bulunmaları ve Rusya ve Avusturya devletlerine icabında Türk 'ü savunacak dostlar olduklarını göstermelidirler."
Bu söylem esasında kamuoylarında bir anda başlayan Osmanlı sempatisinin zorunlu bir sonucuydu. Gerçekte İnsanlıktan doğan duygularla hareket eden Osmanlı 'ya bir yardımları olmadı. Sadece göstermelik bir İngiliz donanması yola çıkarıldı.
Avrupa kamuoyunda içinde bulunduğu zor koşullara rağmen Mültecileri kabul eden Osmanlılar kahramanlaştırılıyordu.
"Hatta öyle ki Londra’da Türk elçisi Mozorus Paşa'ya rastlayan İngiliz gençleri, atları sökerek sefarethaneye kadar arabasını kendiler içektiler."
Bu dönemde Osmanlı 'ya başta Macar kralı Louis Kossuth ve bakanları sığınmıştı. Birçoğunu da Polonya 'lı, yani Lehler oluşturuyordu.
Kral iltica etmeden önce dönemin padişahına mektup yollayıp izin istemiş Sultan ise şu cevabı vermişti.
" Ecdadımın altı yüz seneden beri bunca fedakârlıklarla muhafaza ettiği himâyet hakkını Avrupa bizden almak mı istiyor. Bu hakkı zâyi ettikten sonra bana saltanatın dahi lüzumu yoktur. Bir Macar’ı elli bin Osmanlı kanı döker yine muhafaza ederim."
Ve kendisinden mültecilerin istenmesi karşısında şu deklarasyonu yayınlamıştı:
" Tacımı tahtımı veririm fakat devletime sığınanları asla vermem."
Kral Avrupa 'ya döndüğünde şunları söyleyecekti:
"Bugün kü hayatım ve hürriyetim Türkler sayesindedir. O Türkler ki yüksek hislerle, tehditlere boyun eğmediler. Osmanlı 'nın bu gün ve İstikbalde mevcut olması, Avrupa 'nın ve insanlık âleminin yararınadır. Ben Türklerde gördüğüm saygının hatıralarıyla yaşayacağım. "